Kışın Avrupa’daki en güzel 10 şehir
Avrupa’nın bazı şehirlerinde, bu mevsim daha bir güzel. Canlı, canlandırıcı, mutlu edici. Soğuğa rağmen! Hadi gelin, gidelim birlikte.
Televizyon programının çekimleri son hız devam ediyor. Çift maske, Türkiye’nin her köşesindeyim. Ama bilirsiniz işte, malum alışmış-kudurmuş ilişkisi...
Gitmek istiyorum, daha uzaklara uçmak istiyorum. Dil değişsin, kokular, renkler, melodiler değişsin. Biraz tanışalım, anlaşalım; ben yine evime döneyim. Dünyanın benim olduğunu, benim de dünyanın bir küçücük zerresi olduğunu hissedeyim. Seveyim, güleyim, sarılayım...
Ez cümle, bir an evvel normal hayatıma döneyim. Hep diyorum: İnsan biyo-psiko-sosyal varlık. Son yılların en etkin psikologları olan pozitif psikoterapistler, buna bir de “felsefi” boyutunu eklediler. Kendine iyi bak, tamam. Ama bir o kadar da önemli olan sohbet, akışta ilerleme, birlikte bakabilme, kahkaha atma, düşünme ve çözüm üretebilme yönlerimizi doyurmamız şart. Yılbaşı yaklaşıyor, hadi yeni hayat, temiz ajandaya isim yazma heyecanı.
Aslında havalar iyice soğuduğu zaman, bir de karanlık bastırınca, insanın canı hiçbir yere gitmek istemez ya. Kabul. Hatta sürekli battaniye altında oturup sıcacık limonlu çay içme arzusu...
Yok yok, bu sene inadına gitmek, sınırları durmadan zorlamak istiyorum. Çivi çiviyi söker, ha gayret evden çıkmaya çabalıyorum.
Bizde kışken, öbür yarı küreye, parlak güneşe gitmeyi hayal ediyorum. Kışın, kışı adam gibi yaşamak lazım deyip hayallere de dalıyorum.
Rüyalarda buluşalım o halde. Avrupa’nın bazı şehirlerinde, bu mevsim daha bir güzel. Canlı, canlandırıcı, mutlu edici. Soğuğa rağmen! Hadi gelin, gidelim birlikte.
Size 10 şehirlik bir liste hazırladım. Biraz araştırdım, bu konudaki yazılara göz attım tabii. Yine de en doğru şehirleri kalbim seçti sanki. Işıklar, süsler, rengarenk vitrinler; sürekli çalan müzik, köşebaşında karşınıza çıkan bir koro veya gökyüzünü kaplayıveren bir doğaüstü gibi görünen tablo, bu listenin belirleyicileri oldu. Bu kış, hayat birden bayram olsa, kapıyı çarpıp çıksam ve bu on şehri yeni baştan dolaşsam keşke, dedim...
1. Köln: Romalılar tarafından M.Ö. 38’de kurulmuş. İmparator Nero’nun annesinin adı Colonia’dan da ismini almış.
Şahane bir kış gezisinin adresi bence. Noel pazarlarıyla ünlü. Tarihi katedralin altındaki de en bilineni. Müzeleri, tarihi yerleri zaten gez gez bitmez. Bu mevsim, şehre ayrı bir ruh geliyor. Ah, nasıl güzel oluyor, nasıl büyülü karelerle insanı sarhoş ediyor...
2. Berlin: Kabul, Almanya’yı fazla sever oldum son yıllarda. Ama Berlin’in iyice kozmopolitanlaşan havası büyüleyici değil mi? Kasım ortasından yılbaşına kadar açık, bazen yüz kadar noel pazarına ev sahipliği yapıyor şehir. Her yerden ışıklar göz kırpıyor; süslü ağaçlar, insanı rahatsız etmeyen bir müzik sarıp sarmalıyor. Ben artık gece pek az çıkıyorum, ama gençlere göre gece hayatı tek kelimeyle yıkılıyor!
3. Londra: Canım benim. Her mevsim ayrı güzel. Ama Aralık - Ocak ayları bendeki yeri başka. Oxford Caddesi’nden Trafalgar Meydanı’na kadar yürüyün. Yılbaşı sirki, lunaparkı, her sene parklarda kurulmuş oluyor bir kere. Caddeler boydan boya ışıklandırılmış. Ünlü mağazaların vitrinleri, hayatınızda görmediğiniz heyecanlı bir dekorun içine çekiveriyor sizi. Dünyanın bütün dilleri karışmış, tek ağızdan yeni yılı, kışı, hayatı kutluyor sanki. Zaten yapacak sonsuz şey varken, görecek yüzlerce oyun, sergi, müzeye zaman, para, enerji yetişmezken... Ah, bir de Covent Garden’da seyyar arabalarda sıcak çikolata satanlar detayı var, kokusu hep burnuma geliyor nedense.
4. Paris: Dünyanın hala merkezi bir bakıma. Ama yazın nasıl bir kalabalık var, akıllara seza. Eyfel’de iki saat sırada bekleyip vazgeçtik geçen Mayıs’ta. Kışın kalabalık çok daha makül boyutlarda bir kere. Aman çok sıkı giyinmeyi unutmayın, içlikler falan. Bazı günler dondurucu oluyor...
Buna rağmen, hele bir de kar yağmışsa... Romantizm ne demek, işte onu canlı yaşıyorsunuz. Kibar ışıklar, estetiğin, zerafetin, sanatın kışla birleşmesi. Sen nehri kenarındaki sahaf tezgahlarından bile akordeon tınıları, kahve kokuları yükseliyor. Cafe’ler, en Paris şarkıları döndürüyor. Beyaz örtünün altında parlayan Paris, yine parfüm kokuyor.
5. Rovaniemi: Helsinki’den iç hatlar seferleriyle ulaşılıyor. Finlandiya’nın bir şehri, Laponya bölgesinin en güzel temsilcisi. Büyülü bir masala giriyorsunuz. Her yer beyaz. Aralık ve Ocak aylarında gün ışığı ancak birkaç saat. Ren geyikleri ve haskilerle kızak turları yapacaksınız. Okula kayarak giden çocuklara imrenerek bakacaksınız. Buzkıran gemisiyle yolculuğa çıkıp, astronot kıyafeti ile Kuzey Buz Denizi’ne atlamak bile mümkün. Elf’lerin çalıştığı Noel Baba köyü ve Buz Otel’i sonra uzun uzun yazmak isterim...
6. Svalbard: Kuzey Buz Denizi’nin bitmeye başladığı yerdeki takımadalar. Norveç’e bağlı. Yazın gece yok, kışları da zifiri karanlıkta geçiyor hayat. Yani birkaç hafta sadece. Ama sıkı durun, hiçbir havai fişek gösterisinin yapamayacağı büyülü bir gösteri var burada. Kuzey Işıkları. Bazen günlerce, her gece. Maviler, yeşiller, pembelerle sürekli değişen tablolar izlettiriyor doğa size. Muhteşem bir deneyim, fırsatınız olursa kaçırmayın.
7. Brüj: Brüj de romantizmin ve kış konusunun başka bir açıdan tanımı. Adına yapılmış filmle çok meşhur olsa da, bozulmamayı beceriyor. Belçika’da, Brüksel’den kısa bir tren yolculuğuyla ulaşmak mümkün. Bir Ortaçağ şehri, Ortaçağ’da da kalmış gibi. Dantelcileri, biblocuları, hele de o çikolatacıları...
Meydanı falan insanın aklını oynattıracak kadar güzel. Uzun kalınırsa sıkıcı gelir belki de, bilemem; ama bir günlük kış gezilerinde, yürek çarptıran bir şehir. Kanallar, karla kaplı çatılar, küçük ışıklar ve çikolata kokusu...
8. Prag: Paris’in Çekya’da olanı sanki. Sadece herşeyin yarı yarıya daha ucuz olduğu ve Fransızca konuşmayan bir Paris burası. Çekya’nın başkenti. Vitava Nehri’nin iki yakasında kurulmuş. Wenceslas Meydanı, Old Town, Prag Kalesi, Astronomik Saat, bitmeyen gece hayatı, yoğun sanat programıyla müthiş bir şehir. Yaz aylarında, aynı Paris gibi, çok kalabalık. Bence Prag asıl güzelliğine kışın kavuşuyor. Yerel halkın hep bir ağızdan söylediği şarkılar, yerel biramızı tadın diye ısrar kıyamet lokantalara hep bu mevsim rastladım.
9. Tallinn: Baltık Denizi kıyısındaki başkent. Estonya’nın gururu. Nasıl iyi korunmuş, kollanmış bir ortaçağ şehri, nasıl sevimli, nasıl insanı çekiveren bir havası var; anlatabilmem çok zor.
Tallinn’de Estonyalı sayısı kadar da Finlandiyalı ve Rus nüfus var. Nüfusu azıcık olan şehir, Toompea Tepesi’nin en tepesine tırmandığınızda gördüğünüz manzarayla sizi acayip çarpıyor. Bin yıllık eczanelere girince de kafanız iyice yerinden oynuyor. Sokak konserleri, soğuğa rağmen meydanda toplanan korolar, olaya iyice büyü tozu serpiyor.
10. Kopenhag: Bence İskandinav ülkelerinin en güzel ülkesi Danimarka’nın başkenti. Listede son sırada, ama “last, but not least”!
Danimarkalılar, malum, dünyanın en mutlu insanları. Sürekli gülümsüyorlar, en ufak bir tereddütlü adımda, birisi yardımcı olmayı teklif ediyor. Ülkenin her yaştan insanı, havalar nasıl olursa olsun, bisikletlerinin tepesinde. Mutluluk ve medeniyet, ilk adımdan itibaren herkese bulaşıveriyor.
Şehir dışı gezileri, parklar, yakın adalarla günlerce, haftalarca gezebilirsiniz. Ama rengarenk evleri, noel pazarları, perdesiz pencerelerden sızan renkli ışıkları, meydanları, parklarıyla unutulmaz manzaralar sunuyor. Şehrin mutlaka görülmesi gereken Tivoli Bahçeleri, kasım ortasından yılbaşına kadar açık; bu bilgi de aklınızda bulunsun dedim.
En Çok Okunan Haberler
- Türkiye'nin en ünlü tekstil devi kapandı
- SMA'lı bebeğin babası intihar etti!
- Muğla'da helikopter kazası: 4 kişi öldü!
- 'Su sorununu çözmek, DSİ'nin görevi değil'
- Soğuk havada TIR kuyruğu 30 kilometreyi geçti
- 'Ev hapsi' kararının ardından ilk kez konuştu
- 190 milyon dolarlık dev rövanşta kazanan belli oldu!
- İstanbul Barosu hakkında soruşturma!
- Mide küçültme ameliyatına girdi, doktorlar şoke oldu
- Öğrencisinin Suriye'de Bakan olduğunu öğrendi