Kemanımla ona bir ses...
Stradivarius kemanlar için pek çok kitap yazıldı, ama kusursuzluğunun sırrı çözülemedi.
Üç yıl kadar önce Güney Koreli kemancı Min-Jin Kym, çellist sevgilisiyle birlikte Londra’daki bir lokantada sandviç yiyordu. Sandviçe 2.95 sterlin ödemişti. Ama yanındaki iskemleye bıraktığı kutunun içindeki kemanın değeri 1,2 milyon sterlindi (yaklaşık 3,5 milyon TL). Birileri, 1696 yapımı Stradivarius kemana “kalk gidelim” dediler. Kemanın çalındığın ı fark edince Min-Jin Kym’in yaşamı karabasana döndü ama, hırsızlar çaldıkları kemanın dünyada eşi pek az bulunan bir Stradivarius olduğunun ayırdında değildiler. O kadar değerli bir kemanı kime ve nasıl satarlardı bilinmez, ama Stradivarius’u 100 sterline satmaya kalkıştılar ve bunu bile beceremediler.
Hırsızlar bir süre sonra yakalandı, ama keman ortada yoktu. Neyse ki, uzun araştırmalardan sonra keman geçenlerde bir evde hafif hasarlı bir durumda bulundu! Hem de, Oxford’daki Ashmolean Müzesi’nin dünyanın dört bir yanından Stradivarius’ları bir araya getiren bir sergi düzenlediği günlerde.
Haberi okuyunca, merak bu ya, Türkiye’de hiç Stradivarius var mı acaba diye geçti aklımdan. Gazetemizin müzik yazarı Evin İlyasoğlu’na sorayım dedim. Ve, keman virtüözümüz Ayla Erduran’ın kırk yıla yakın bir süre bir “Ex Roederer” Stradivarius çaldığını öğrendim. Stradivarius’ların altın çağından 1710 yapımı bu keman sonradan bir vakıf tarafından ünlü Fransız kemancı David Grimal’e verilmiş, Grimal de bu kemanla birkaç yıl önce İş Sanat’ta bir resital vermişti. (İlyasoğlu’nun, “Ayla’yı Dinler misiniz?” adlı kitabında, Erduran’ın yaşam öyküsünü romanlaştırarak kaleme almış olduğunu hemen anımsatmakta
yarar var.)
Sonra da, Amazon’a girip baktım. Pek çok keman virtüözünün yüreğini hoplatan Stradivarius kemanlar ve onları yaratan Antonio Stradivari (1644-1737) üstüne birçok kitap yayımlanmıştı. En son yayımlananlar arasında, W. Henry Hill, Arthur F. Hill ve Alfred E. Hill’in ortaklaşa hazırladıkları “Antonio Stradivari: His Life and Work (Antonio Stradivari: Yaşamı ve Yapıtları), Donald P. Ladew’un yazdığı “Stradivarius”, Tony Faber’ın kaleme aldığı “Stradivari’s Genius” (Stradivari’nin Dehası) ve Charles Beare, Peter Beare ve Jon Whiteley’nin birlikteki yazdıkları “Stradivarius” vardı.
Peki, onca yıldır kimsenin daha iyisini yapamadığı Stradivarius’ların yaratıcısı Antonio Stradivari’nin sırrı neydi? Kusursuz yapıtlarıyla keman yapım sanatını doruğuna çıkaran bu Cremona’lı, 1666’da yaptığı kemanlara kendi etiketini koymaya başladığı zaman henüz Nicolo Amati’nin (1596-1684) öğrencisiydi.
Nicolo ise, 16. ve 17. yüzyıllarda keman yapımında ün kazanmış Cremona’lı İtalyan ailenin büyük ustasıydı. Gerek işçilik, gerek tını güzelliği bakımından çok üstün çalgılar yapmıştı. Antonio Stradivari ve Andrea Guarneri’yle birlikte daha birçok kişiye bu sanatı öğreten Nicolo Amati’ydi.
Amati’lerin kemanın gelişmesine en büyük katkıları, yassı gövdeli keman modelini ortaya çıkarmalarıydı. Daha sonra Stradivari’nin geliştirdiği biçimiyle bu model, verdiği parlak soprano tonu nedeniyle modern konser koşullarına en uygun model olduğunu kanıtlamıştı.
Stradivari’nin yaptığı ilk kemanlar, Amati’nin küçük modellerine benzeyen, kalın yeşil cilali, sağlam yapılı kemanlardı. Ama Stradivari, 1684’te daha büyük modeller yapmaya, daha koyu renkli vernik kullanmaya ve çalgının çok ince ayrıntıları üzerinde bazı yenilikler denemeye başlamıştı.
1690’larda yaptığı “uzun” modellerle kemana tümüyle yeni oranlar getiren Stradivari, 1700’de çalgılarının biçimini bir kez daha genişletecekti. Çok güzel viyolonseller ve viyolalar da yapıyordu; ama onun keman yapım yöntemi, kendinden sonra standart bir yöntem olarak benimsenecekti.
Keman eşiğinin bugünkü biçiminmi o tasarlamış, önceki kemanlardan daha güçlü ve daha içe işleyici bir ses veren, daha sığ gövdeli modern kemanın boyutlarını o saptamıştı.
Pek çokları, Stradivari’nin akustik yönden kusursuz kemanlarının sırrının verniklerinde yattığına inanıyordu. Uzun süre tartışıldığı halde bu formülün bir türlü saptanamamasına karşın, çağdaş araştırmacıların kemanda ses güzelliğini etkileyen kimi etkenler belirledikleri biliniyor. Örnekse, üst ve alt kapakların kalınlığı, dolayısıyla da titreşim özellikleri, kemanın yapıldığı ağacın içindeki mikroskopik gözenekler, kullanılan verniğin formülü, vb. Ama Cremona’lı Antonio’nun sırrını bugün hâlâ hiç kimse tam olarak çözemiyor.
Geçenlerde, The Guardian’dan Clemency Burton-Hill de, Ashmolean Müzesi’ndeki olağanüstü Stradivarius sergisini gezdikten sonra kaleme aldığı yazısında aynı soruyu soruyordu: İtalyan ustanın yaptığı çalgıların kusursuzluğuna neden hâlâ kimseler erişemedi?
Dünyanın dört bir yanından keman ve müzik tutkunları Oxford’a çeken sergide, Antonio Stradivari’nin 1666 yılında yirmi iki yaşındayken yaptığı ilk keman, “Serdet” Stradivarius’u da yer alıyor. Burton-Hill, bu benzersiz keman karşısında duyduğu hayranlığı dile getirirken, “Neden yüzlerce yıl sonra bile Antonio Stradivari’nin bu kemanı nasıl yaptığını kavrayamıyoruz? Neden, insanlığın gerçekleştirdiği onca gelişmeye karşın o kemandan daha iyisini yapamıyoruz?” diye soruyor.
“İnsanlar nicedir Stradivari’nin sırrı karşısında şaşkınlığa kapılıyor” diyor Burton-Hill. “Yalnızca aynı kusursuzluğu yakalamaya çalışarak bıkmadan usanmadan onun yapıtlarını kopya eden çalgı yapımcıları değil, günümüzün her türlü teknolojisini kullanarak inceleme yapan bilim insanları da… Onu farklı kılan neydi? Ne de olsa, o da, aynı malzemeleri kullanıyordu: Aynı ağaçları (akçaağaç ve ladin), aynı suyu, aynı âletleri… İnsanlar yüzyıllardır pek çok sorunun olası yanıtlarını bulmaya çalışıyorlar ve yanıtı tam olarak hiçbir zaman bulamayacaklar…
Doksanlık Stradivari sırrını mezara götürdü. Öldüğünde, hiçbir zaman satmadığı bir keman atölyesinde duruyordu. Ashmolean’daki sergide de yer alan bu paha biçilmez keman ‘Messiah’ Stradivarius’u olarak bilinir. ‘Messiah’, dünyanın en efsanevi müzik âletidir. Stradivari’den sonra, bu kemana sahip olanlar, ölünceye kadar ondan ayrılmaya yanaşmamışlardır. İşin ilginç yanı, bu keman, son iki yüzyıldır pek ender de olsa çalınmış, demek kondisyonu mükemmel. Geçen yüzyılda Ashmolean Müzesi’ne bağışlandığında, bir daha kullanılmaması; olanca görkemi ve sessizliğiyle, cam kutusunun içinde sonsuza kadar durması istenmişti. Evet, beş yüz kadar Stradivari keman dolaşımdayken, bir tanesi de özgün haliyle gelecek kuşaklara kalsın…”
Teknolojinin ürkünç bir hızla geliştiği bugünlerde, 350 yıl kadar önce İtalya’nın küçük bir kentinde bir çalgı ustasının elinden çıkmış kemanların sırrının çözülememesi, daha iyisinin yapılamaması, insan yaratıcılığına duyduğumuz güveni mi pekiştiyor, yoksa yüksek teknolojinin bile bir sır karşısında yetersiz kalabildiğini mi gösteriyor? celaluster@cumhuriyet.com.tr
En Çok Okunan Haberler
- 9 sayfalık not bırakmışlar
- İki ünlü markanın balları sahte çıktı!
- 'Üs bölgesi' kamera görüntüleri ortaya çıktı
- Atatürk 'sticker'ına basan kişiyi uçarak dövdü
- 'Sessiz katil' konusunda önemli uyarılar
- İzmir’de 13 yaşındaki çocuk AIDS nedeniyle öldü
- Yazarımız Meydan'dan, Acemoğlu'na 'Atatürk' yanıtı
- Mansur Yavaş'tan ilk açıklama!
- 'Alnı secdeye düşenlerin iktidarında...'
- Bahçeli'nin videosu neye işaret ediyor?