‘Katılmasak da ifade özgürlüğü’
AYM, barış imzacıları kararının gerekçesini 4 günde açıkladı
Anayasa Mahkemesi (AYM), terör örgütü PKK’nin Güneydoğu’daki bazı kentlerde açtığı hendeklere karşı yapılan operasyonlarda “hak ihlalleri” yaşandığı iddiasıyla yayımlanan “Bu Suça Ortak Olmayacağız” başlıklı bildiri nedeniyle 10 akademisyenin cezalandırılmasının, “ifade hürriyetinin ihlali” olduğuna ilişkin 26 Temmuz’da verdiği kararının gerekçesini 4 gün gibi kısa bir sürede açıkladı. Sık sık bildirinin içeriğine katılınmadığı vurgulanan 40 sayfalık gerekçeli kararda, özetle şu değerlendirmeler yapıldı:
Bildiriyi desteklediğimiz anlamına gelmez: Bildirinin belirli bir perspektiften ve tek yanlı hazırlandığı, abartılı yorumlar içerdiği, güvenlik güçlerine karşı incitici ve saldırgan bazı ifadeler barındırdığı da kabul edilmelidir. Anayasanın 26. maddesinde yer alan ifade özgürlüğünün korumasından faydalanması gerektiği yönündeki yorumları AYM’nin bildiride yer alan düşünceleri paylaştığı veya desteklediği anlamına da gelmez.
Katliam ifadesine katılmak mümkün değil: Ülkenin bir bölgesinde terör örgütü mensuplarınca açılan hendeklere ve silahlanmaya müdahale eden, bu anlamda da terörle mücadele eden devleti halka “katliam”, “kıyım” ve “işkence” yapmakla suçlayan bir açıklamaya katılmak elbette mümkün değildir. Bunlar, toplumun kahir ekseriyetini rahatsız eden çok ağır ifadelerdir. Bununla birlikte, AYM’nin içeriğine katılmadığı sözler de ifade özgürlüğü kapsamında kalabilir.
‘Terör övülmüyor’
Kararda, ‘bir bütün olarak bakıldığında içeriği AYM’ce paylaşılmasa bile bildirinin ilan edildiği bağlam da dikkate alındığında şu sonuçlara ulaşıldığı ifade edildi:
- Başvurucuların altına imza attıkları bildirinin nesnel anlamı gözetildiğinde bir bütün olarak PKK terörünün övülmesi, terörizme destek gösterisi, şiddet kullanımına, silahlı direnişe ya da başkaldırıya doğrudan veya dolaylı teşvik olarak nitelendirilmesi mümkün görünmemektedir. Bildiriyle hendek olaylarında güvenlik güçleri ile çatışmaya giren örgüt üyelerinin övüldüğü, terör örgütünün yüceltildiği, çatışmalara doğrudan katılan güvenlik gücü mensuplarına karşı özellikle bir nefret aşılandığı veya şiddete başvurmanın cesaretlendirildiği değerlendirilmemiştir. Güdülen diğer amaçlar ne olursa olsun ve hangi dil ve üslup kullanılırsa kullanılsın nihai olarak bildiride o tarihlerde sürmekte olan çatışmaların sona erdirilmesi talebinin baskın olduğu değerlendirilmiştir.
- Açıklanan bir düşüncenin salt ağır olması, yetkilileri sert biçimde eleştirmesi, keskin bir dil kullanılarak ifade edilmesi ve hatta tek taraflı, çelişkili ve subjektif olması şiddete tahrik ettiği, topluma, devlete ve demokratik siyasal düzene yönelik olarak bir tehlike ortaya çıkarttığı ve buna bağlı olarak kişileri kanunlara aykırı eylemler yapmaya teşvik ettiği anlamına gelmez. En geniş siyasi özne olan devlete yönelik eleştirinin sınırlarının bireylere yöneltilen eleştirilere göre çok daha geniş olduğunda bir tereddüt olamaz. On ay boyunca on bir şehirde terör örgütüne karşı yürütülen ve milyonlarca insanın hayatını etkileyen operasyonlar hakkında farklı değerlendirmeler yapılması normal karşılanmalıdır.
- Bildirinin imzalanmasına neden olan operasyonları yürüten kamu gücüne karşı ağır eleştirilerde bulunulabileceğinin öngörülmesi ve demokratik çoğulculuk açısından bunlara daha fazla tahammül edilmesi gerekir. Bu bilgiler dikkate alındığında başvurucuların mahkûmiyetlerinin zorunlu toplumsal bir ihtiyaca karşılık gelmediği sonucuna ulaşılmıştır. Sonuç olarak somut olayın koşullarında başvurucular hakkında -bazıları ertelenmiş olsa da- hürriyeti bağlayıcı ceza vermek suretiyle yapılan ve zorunlu toplumsal bir ihtiyaca karşılık gelmediği kabul edilen müdahalenin terör örgütü ve terörizmle mücadele kapsamında hedeflenen kamu düzeninin korunması amacıyla orantılı olduğunun gösterilemediği kanaatine ulaşılmıştır.
- Demokratik bir toplumda otosansür refleksine hizmet eden bir cezaya maruz kalınması, kamu gücünü kullanan organların karar ve eylemlerini sorgulanamaz hale getirir. Oysa demokratik bir toplumda devletin, kamusal faydası yüksek olan bir tartışmanın yürütülmesini ceza tehdidi yoluyla engellemek yerine bilgi kaynaklarına ve iletişim araçlarına erişim imkânlarının genişliğinden yararlanarak kendisine yönelik eleştirileri etkili bir biçimde yanıtlamak suretiyle bu konudaki kamusal tartışmaya katkıda bulunması beklenir. Özellikle son derece saçma ve ilgisiz bile görünse muhaliflerin haksız saldırı ve eleştirilerine farklı yollardan cevap verme imkânının olduğu durumlarda ceza kovuşturmasına başvurulmamalıdır. Başvurucuların ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
‘Varsayımsal delil’
Bu arada yerel mahkemelerin mahkûmiyet kararını bildirinin PKK’nin üst düzey bir yöneticinin çağrısı ile hazırlandığı iddiasına dayandırdığına dikkat çeken AYM, buna ilişkin şu eleştiriyi yaptı: “Varsayımı aşan bir delil gösterilebilmiş değildir. Bu tür bir varsayımla kişilerin cezalandırılması ifade özgürlüğü üzerinde ağır bir baskı oluşturacaktır.”
En Çok Okunan Haberler
- ‘Çok yanlış yaptı Bakan Hanım… Öyle şey olur mu ya…’
- 'Evlatlar dışarıda olamaz'
- Müdürleri makamında topladı
- Kuyumcularda yeni dönem 2025'te başlıyor
- Üç isme ihraç yolu
- 1993'te kaybetmişti, görünce gözyaşlarını tutamadı
- SGK uzmanı Özgür Erdursun açıkladı!
- Basın açıklaması yapan AKP'lilere emekliden sert tepki
- İki eşi de evinde asılı bulundu: 'Bütün düzeni aynı'
- İstenen ceza belli oldu!