Karadeniz'deki klişeler imparotorluğu yıkılıyor

Uğur Biryol yeni kitabı “Karadeniz'in Kaybolan Kimliği”nde birçok boyutuyla, Karadeniz'in yitik çehrelerinin izini sürüyor. Popüler kültürün dayattığı klişelerle boğulan ve resmi tarihin üzerini örttüğü Karadeniz'in gerçek hikayelerini anlatmayı deniyor. Çünkü bu coğrafyanın tarihinde acısıyla tatlısıyla çok şey yattığını söylüyor.

Karadeniz'deki klişeler imparotorluğu yıkılıyor
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 21.07.2014 - 09:57

Karadenizli'yle Laz'ı aynı şey saymak, Karadenizliler hakkındaki klişelerin ve yanılgıların en bilineni. Karadenizli klişesinin üzerini örttüğü, Karadeniz'in resmî tarihinin unutturduğu daha neler var… Lazlar ve Hemşinliler, etno-kültürel ve dinsel kimlik krizleri, çok kültürlülüğün mirası, hafızanın ve unutmanın, unutturmanın izleri, bedelleri... Büyük şehirde "Laz" kimliği nasıl değişiyor, nasıl ajite oluyor? “Metropol Lazı” nasıl birisidir? İşte Biryol tüm bu başlıklar ardından bakıyor Karadeniz'e. Kitapta İbrahim Dizman, Erhan Gürsel Ersoy, Mehmet Akif Ertaş, Selma Koçiva, Selçuk Küpçük, Tan Morgül, Mahir Özkan, Sezai Sarıoğlu, Metin Solmaz ve Vahit Tursun'un katkıları yer alıyor.


-Karadeniz kültürünün sığlaştırıldığını düşünüyorum. “Temel, hamsi, fadime” gibi kavramlardan ibaretmiş gibi gösteriliyor. Neden Karadeniz'in gerçek tarihi klişelerle örtüldü?

Popüler kültürün dayatması söz konusu oldu yıllarca. Tek ekranlı zamanlarda çizilen klişe ve sevimsiz şiveli dille örülü tiplemeleri yıllarca insanlar Karadeniz olarak izledi ki gerçekle alakası yoktu. Biz çocukken Karadeniz seslerinin Süreyya Davulcuoğlu ve Kamil Sönmez’den ibaret sanırdık; oysa bambaşka bir coğrafya ve kültürün izleri yıllarca hep gizlendi baskıdan. Ne zamanki 90’lı yıllara gelindi, sandıktakiler günyüzüne çıkmaya başladı. İşte o zaman hem yazınsal hem de musiki bağlamında görünür olan değişmeye, yavaş yavaş yerini gerçeğe bırakmaya başladı. Özellikle 100 yıl önce gazete yayımlayabilen kent profili olduğu bir coğrafyada, yüzyıl sonra araştırmacılar çıkıp, kendi kültürlerini deşifre etmeye başladı ki bu da klişeler imparatorluğunun yıkılmasında güçlü bir sebeptir. Kısaca, resmi tarih bunun örtülmesinde hep baş roldeydi.

-Karadeniz insanı hep karikatürize edilmekten rahatsız değil mi?
Yukarıdaki teslis’ten ibaret sanılmaktan rahatsızlar elbette, Karadeniz İstanbul’dan göründüğü gibi homojen değil!

-Hafıza bu ülkenin en sıkıntılı olduğu duygu. Unutmak kolay ama bedelleri büyük. Bunun panzehiri nedir?
Panzehiri yereli hatırlamak. Geçmişle bağın kopmamasını sağlamak lazım, gündelik yaşayan bir toplumda bunu yaratmak gerçekten zor...

-Peki, Laz kimdir?  Karadenizli kimdir? Büyük şehirde Lazlar ve Karadenizliler nasıl dönüştü?
Lazlar; eski krallıklarından bu yana Doğu Karadeniz’de yaşayan özgün bir halktır. Kolchis ve Lazika krallıkları Doğu Karadeniz bölgesinde kurulmuştur ama Kafkasya’da da Megreller Lazların Hıristiyan akrabalarıdır. Bugün Hopa, Ardeşen, Pazar, Çamlıhemşin, Fındıklı ve Arhavi’de Lazlar yaşıyor. Tabii bazı yerlerde Hemşinliler’le ortak bölge paylaşımları var. 93 harbiden sonra Batı Karadeniz’e yerleşmiş Laz nüfusu da var.  Lazlar, Lazca konuşur. Yöredeki esprili dille söylersek, “Vamişkun (bilmiyorum)” diyen Laz’dır! Karadenizli ise coğrafyasından mülhem olanlara deniyor. Karadeniz coğrafyasında doğanlar ve büyüyenler, yaşamlarını orada sürdürenler kısaca. Lazlar’ın büyük kentlerde doğan kuşaklarının çoğu anadilini unuttu, coğrafyayla bağlantısını minimize etti, turist olarak geldi gitti ama hatırı sayılır bir kısmı da sahip çıkmak ve yaşatmak için mücadeleye devam etti, ediyor. Karadenizli dediğimiz çoğunluksa dernek, vakıf, piknik gibi organizasyonlarla bir araya gelip, “memleket hasret”lerini dindirmeye çalıştı. Ama netice bir kısmı adapte oldu, olamayan bocaladı, bir kısmı da geri döndü…Genel olarak Karadenizliler’in kent ve yaşam kültürüne adapte olduğunu ama memleket bağlarını koparmadığını  söyleyebiliriz. Bunun için otobüs terminallerine bakmak yeterli; hala memleketten beslenen çok sayıda Karadenizli aile var.

-Bu arada biraz hikâyenizi anlatır mısınız?
Çamlıhemşin’de doğdum, bilinen adıyla Fırtına Vadisi. Burası büyülü bir coğrafya hala benim için. Trabzon’da büyüdüm, liseye kadar da orada kaldım, sonrası  İzmir ve gazeteciliğe başlamanın adımları…Bir dönem de Ankara ve İstanbul. Üç yıldır da memleketteyim, döndüm, şimdi bir kitapevi kafe (Livera) işletiyorum. Livera, Doğu Karadeniz’de yetişen şifalı bir bitkinin adı, zamanla yaralarımızı iyileştirir umuduyla o ismi koydum, biliyorsunuz yaramız çok. Kitaplar, fotoğraf, bir de tur rehberliği…Bukla isimli bir firmada çalışıyorum, yazları da tur rehberliği yapıyorum yöreye gelenlere…İlk kitabım Gurbet Pastası’nın da belgeselini yaptık, o da yakında çıkacak. Böyle çalışıyor ve yaşıyoruz…

-Etnisite bolsa kıyım da fazladır. Bunu dillendiriyorsunuz kitapta bir yerde. Tarihi doğru okumak ve yorumlamak için nereden başlamalı?
Bol kaynak taramalı en başta, çünkü herkesin doğrusu kendine. Neticede tarih okumaları da ideolojiyle şekilleniyor. Doğru okumak ve yorumlamak da öznel kalıyor haliyle; herkes önyargılardan arınmış bir tarih okuması yapabilir mi, bilmiyorum.

-Derlemeye katılan isimleri nasıl düzenlediniz, nasıl bir çalışma ile ortaya çıktı bu kitap?
Aslında kitap iktisadi yönüyle de ele alınan bir çalışma olarak tasarladığım bir şeydi ki Karardı Karadeniz’i tamamlayıcı olabilirdi bu yönüyle. Ama baktım ki iktisadi bakımdan yazı toparlamak çok güç, bu konuda yazan arkadaşların bazıları yazılarını göndermedi, o nedenle kimlik bahsine ağırlık verdik ve bu alanda yazabilecek arkadaşlara teklif sunduk.

- Bir de Karadeniz müziği, Karadenizli gençlerin ellerinde, sözlerinde yükseliyor. Bu da önyargıları ve klişeleri kırmak için bir yol değil miydi?
Kesinlikle! Fuat Saka, Kazım Koyuncu, Birol Topaloğlu bu alanda öncüdür. Lazca, Gürcüce, Hemşince, Pontusça, Megrelce; Doğu Karadeniz’in dil ve kültür zenginliğini gösteren şarkılarla, genç kuşak bu alanı derinlere indirdi ve bir de en güzeli birbirinin dillerini anlamayan insanların bu türküleri dinlerken hissettikleri önyargıları aşındırdı oldukça. Şöyle bir örnek vereyim; ben eskiden beri Lazca türküler dinliyorum, Lazca bilmiyorum ama duygusu bana geçiyor. Özellikle genç kuşak bu önyargıları aştı artık.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler