Kapitalizm koronavirüs ile mücadele edebilir mi?
Salgın ile birlikte açığa çıkan kriz neoliberalizmin kırılganlığını bir kez daha ortaya koydu. Serbest piyasa ekonomisi taraftarları her fırsatta kendi neoliberal politikalarının ihtiyatlı bir ekonomik sistem ayrıcalığına sahip olduğunu dile getirirler. Böylesi süslü iddialarda haksız da sayılmazlar, şayet her şey yolunda giderse. Krizin ulaşabileceği tahmini boyutlara bakıldığında bunu zaten görebiliyoruz.
Lucas Hirtz
#flattenthecurve (korona eğrisini sabitleştirme) koronanın yayılma hızını yavaşlatmak, toplumsal bir farkındalık yaratmaktan çok federal devletin korona ile mücadelesinin temel stratejisini oluşturdu. Amaç hastalığı yok etmekten çok (açıkçası eldeki imkânlarla mümkün de değil), sağlık sisteminin kapasitesini zorlamayacak bir düzeyde tutabilmekti. Oysa mevcut kapasite zaten son yıllarda bilerek düşürülmüştü.
Neoliberal politikaların sağlıktaki yansıması ile, kâr yönelimi ve vaka başına belirlenen sabit oranların yakalanması ihtiyacının zorunluluğu nedeniyle doktorların hastalara ayırabildikleri süre zaten gerekli olanın çok altında iken, tıpkı şu anda pandemi vesilesiyle neredeyse ortadan kaldırılmak zorunda kalır. Yoğun bakım üniteleri için gerekli mekan, yatak ve cihaz stoklanması maliyet ve verimlilik gerekçesi ile azaltılmak, ihtiyacın altında çalışan istihdam etmek ve çalışanların ücretlerini minimum düzeye çekmek zorunludur. Sağlıklı çalışma koşulları ortadan kaldırılmış olan çalışanlar ve şimdi oldugu gibi kriz anında hastalara hizmet sunabilecek personel sorunu ile karşı karşıya kalınır.
İlaç üretimi tekellerin kontrolünde olduğu için ciddi bir darboğazla karşı karşıyayızdır. Çünkü maliyet, depolama kapasite ve kullanım süreleri depolama şansı vermez. Pandemi ile üretim kapasitesi hızla sınırlarına ulaşılır ve tedarik zinciri sıkışır. Marx’ın ekonomik yapıyı açıklarken ifade ettiği gibi, kapitalizm yalnızca kâr vadedildiği takdirde üretir. Bununla birlikte kâr vaat etmeyen ve kullanılmayan her türlü rezerv ve kapasite sağlık sisteminde de kârı azaltır, hatta maliyete neden olur. Bu nedenle sözde kapitalist verimlilik adına, toplumun bütün alanlarının özelleştirme ve kemer sıkma politikaları ile kâr mantığına teslim edilip edilemeyeceği bu kriz vesilesiyle bir kez daha sorgulanmalıdır.
Sonuçları bugün yaşanan kriz ile birlikte daha net görülebilen bir tüketim toplumundan mı, yahut kısa sürede açığa çıkan sayısız mahalli girişim ve inisiyatif ile birlikte, toplumsal dayanışmaya dayalı bir yaşam arzusundan mı yanayız. Bu iki yaklaşımın siyasi partilere ve inisiyatiflere yansıyan yanını okumak ta çok mümkün. Tıpkı sağcı AFD örneği gibi, sınırları kapatmak suretiyle ülkeye daha fazla hasta girmesine engel olmak dışında herhangi bir önerisi olmayan yaklaşımın, ülke içinde enfente olmuş hasta sayısından dahi bihaber olduğu ortada. Neoliberal siyaset, salgını ciddi hak kesintileri ile yavaşlatmak ve dalgalanan ekonomiyi yüz milyarlarca euro ile desteklemek derdinde. Oysa krizden yıllar önce parasız, nitelikli sağlık hizmeti, hepimizin istikrarlı bir sağlık sistemine sahip olması, sağlıkta özelleştirmelerin durdurulmasını savunan elbette ki yine soldu.
Çeviri: Gencay Sözüdogru
En Çok Okunan Haberler
- İlber Ortaylı canlı yayını terk etti!
- İBB, Bilal Erdoğan dönemindeki taşınmazları geri aldı
- Erdoğan'dan flaş 'Suriyeliler' açıklaması
- ATM'lerde 20 gün sonra yeni dönem başlıyor
- Lütfü Savaş CHP'den ihraç edildi
- 'Onun ne olduğunu iyi biliyoruz'
- WhatsApp, Instagram ve Facebook'ta erişim sorunu!
- O ülke Suriye büyükelçiliğini açıyor!
- Hamaney 'Suriye' sessizliğini bozdu!
- Polis müdürlerine gözaltı: 'Cevheri Güven' ayrıntısı