‘Kadın sünneti’ beyazperdeye taşınıyor

“Dünyada 200 milyonu aşkın sünnetli kadın var. Bu hâlâ önlenemeyen, kadın sağlığını tehdit eden çok önemli bir sorun. Yetmiş milyon kadın daha sünnet tehdidi altında. Biz tüm dünyada bir farkındalık yaratmak adına bu filmi çekiyoruz” diyen hikâyenin yazarı Zeynep Girgin ile “Sunna” adlı filmin başlangıç öyküsünü konuştuk.

‘Kadın sünneti’ beyazperdeye taşınıyor
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 17.02.2021 - 06:00

Dünyada kadınlara yapılan baskılar, dayatmalar, şiddet, tecavüz yüzyıllardır bitmiyor. Kadınları insan yerine koymayan erkek egemen toplumlar her zaman geride kalmış ve kalmaya devam ediyor. Annelerinin de kadın olduğunu unutan bağnaz erkek kafaları ülkemizde de görmek mümkün. Evet, konu yine bir kadın şiddeti! Deyim yerindeyse konuşurken kanımın donduğu, kalbimin acıdığı, dinlemesi bile zor, bu korkunç olay karşısında öfke doluyum. Boğazım kocaman bir yumruk çünkü içimden konuşmam bitmiyor. Ne yazık ki bazı ülkelerde hâlâ uygulanan kadın sünnetinden bahsediyorum. Kadınlara ve kız çocuklarına küçük yaşta uygulanan bu vahşet karşısında ne kadar isyan etsek az. İşte buna dikkat çekmek ve önlenmesini sağlamak için bu vahşet beyazperdeye taşınıyor. “Sunna” adlı filmin üç ülkede tamamlanması planlanıyor. Filmin yönetmen koltuğunda Ali Kaygısız oturuyor. Filmin hikâyesinin yazarı ise Zeynep Girgin. Milyonlarca kadının hayatını tehdit eden bu sorun Dünya Sağlık Örgütü'nün de en önemli gündem maddelerinden biri. Kadın sünneti sorununu anlatan filmin ilk fragmanı yayımlandı. Ekip, filmin Birleşmiş Milletler'de de gösterimi için girişimlere başlamış. 48 Film Yapım ile 24 Kare Film LTD ortaklığında çekilen filmde sünnet edilme tehlikesiyle karşı karşıya kalan bir kız çocuğunun annesiyle birlikte verdiği yaşam mücadelesi anlatılıyor. Filmin başlıca rollerini Tuğba Koşucu, Yahya Çelebi, Bedriye Roza Çelik, Ela Derin Çelik ve Semra Dinçer paylaşıyor. “Dünyada 200 milyonu aşkın sünnetli kadın var. Bu dünyamızın çok önemli bir sorunu. Yetmiş milyon kadın daha sünnet tehdidi altında. Biz tüm dünyada bir farkındalık yaratmak adına bu filmi çekiyoruz” diyen Girgin ile filmin başlangıç hikâyesini konuştuk.

- Türkiye’de neyse ki hiç uygulanmayan ama pek çok ülkede kadınların hayatını tehdit eden kadın sünnetine değinmek nereden aklınıza geldi?

İki binli yılların başında yaptığımız bir Ortadoğu seyahatinde karşılaştığımız bir Türk doktor sohbetimiz esnasında bize bu vahşetten bahsetti. Duyduklarıma inanamadım. Dünyanın neresinde olursa olsun insanları acıtan hikâyeler bir kadın olarak benim ilgimi çekiyor. Duyarlı olursak yaşanan tüm acıları benliğimizde hissedebiliyoruz. Araştırmalarım sırasında çok çarpıcı bir kadın sünneti kurbanına rastladım. Waris Dirie'nin hikâyesi beni çok etkiledi. Somalili küçük bir çocukken sünnet ediliyor. Sonra yaşadıkları tüm dünyada bir farkındalık yaratıyor. Bu konuda bir şeyler yapma sorumluluğu hissettim. 2016 yılında Sabancı Vakfı Waris Dirie'yi konuk etti. Filantropi Semineri'nde yapılan bu etkinlik beni çok etkiledi. Güler Sabancı da burada yapmış olduğu konuşmayla projemize de ilham vermiş oldu. Sunna'yı, hikâyeyi yazdım. Yapımcı ortağım yönetmen Ali Kaygısız'la birlikte elimizi taşın altına koyduk, çekimlere başladık.

- Bu canice ve insanlık dışı olayı yaşayan birini tanıyor musunuz?

Evet, tanıyorum. İlginç bir şekilde İstanbul'da tanıştım. Etiyopyalı bir kızdı. Anlattıkları beni çok sarsmıştı. Gelenek ve din kisvesi altında yapılan bu vahşet beni derinden etkiledi. Dünyanın en modern, demokrasisiyle, insan haklarıyla övünen ülkelerinde bile bu vahşet gizlice yapılıyor. Cehaletin hâkim olduğu, özellikle Asya ve Afrika coğrafyasında ise ne yazık ki milyonlarca çocuk, kadın bu vahşeti hâlâ yaşıyor. Ömür boyu süren bu acıyı kadınlar, saklıyor, kimselere anlatmıyor.

- Bu uygulamanın yapıldığı bölgelere gidip araştırma yaptınız mı? Bu acıyı yaşayan kadınlarla konuştunuz mu?

Bu projenin üstünde 2002 yılından beri konuyla ilgili Avrupa, Ortadoğu ve Afrika'da ciddi araştırmalarımız oldu. Yönetmenimiz Ali Kaygısız vahşetin yaşandığı ülkelerde bire bir görüşmeler yaptı. Tahmin edersiniz vahşeti yaşayanların çok azı bunu ifşa edebiliyor. Biz filmimizde konuyu tüm çarpıcılığıyla anlatıyoruz.

ANLATILMASI ZOR

- Bu vahşeti beyazperdeye nasıl taşıdınız? Seyirci yaşananların ne kadarını görecek ya da hissedecek?

Aslında anlatılamaz bir vahşet bu. Filmimizi izleyenler yaşananı ancak hissedebilirler. Hikâyemde bir annenin dramını anlatıyorum. Farah ve Ecrin'in hikâyesi. Kendisi bu vahşeti yaşamış. Kızı yaşamasın diye büyük bir mücadele içine giriyor. Filmin ilk gösterimini 2022 yılının 6 Şubat “Dünya Kadın Sünneti'ne Sıfır Tolerans Günü”nde Birleşmiş Milletler'de yapmak için girişimlerimizi sürdürüyoruz.

- Hikâye filme uyarlanırken ne gibi çekinceleriniz oldu? Nelere dikkat ettiniz? Kırmızı çizginiz neydi?

Gerçeklik bizim için çok önemli. Olayı sinemanın dilini kullanarak aktarmak önemli. Bunu yaparken cesur davrandık. İnsanlar sarsılsın istiyoruz. İnsanlar bu olayın önlenmesi için harekete geçsin istiyoruz. Bizim kırmızı çizgimiz dünyanın neresinde yaşanırsa yaşansın vahşete, tacize, şiddete karşı çıkalım. Zulme, insan hakları ihlallerine sessiz kalmayalım. Olayın bir boyutu da bu bir kadın hakları konusu. Kadına şiddet tüm dünyada engellenene kadar sürmeli.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler