"Kadın İnsandır, Biz de İnsanoğlu"
Canlılar dünyasının tamamında görülen, belki de tek ortak içgüdü anneliktir. Fakat söz konusu insan olduğunda, annelik yalnızca biyolojik bir içgüdü olmaktan çıkar, toplumsal ve kültürel bir davranışa dönüşür. Öyle ki tüm canlılar dünyası içinde anneye en çok gereksinimi olan grup “primatlardır”.
İnsanlar, maymunlar, fosil insanlar ve yok olmuş her türlü insansının içinde bulunduğu iri beyinli, beyinli canlılar takımına “primat” adı veriliyor. Primat yavrusu, doğadaki pek çok canlı gibi donanımlı bir vücuda sahip değildir. Varlığını sürdürebilmek için uzun süre annenin bakımına gereksinim duyar. Primat takımı dışında, canlıların hemen hepsi erişkinlik dönemine geldikten sonra, bir başka deyimle kendi besinini kendisi karşılayabilecek duruma gelince, anneden kopar ve yeni bir yaşam alanı kurar.
Primatlarda ise annelik, yavrunun erişkinlik dönemine girmesinden sonra da sürer. Primatlarda erişkinlik dönemine giriş süresi türden türe farklılık gösterir, öteki tüm primat türleri arasında erişkinlik süresi en uzun olan canlı ise insandır.
İnsan yavrusu avlanmak ve barınmak gibi temel gereksinimlerini, hem içgüdüsel bir dürtü ile hem de anneden aldığı bilgiler ile oluşturur. İnsanda avlanmak için gerekli olan pençe, gaga ya da parçalayıcı dişler gibi uzuvlar yoktur. Bu nedenle av, ancak araç yapımı ile gerçekleştirilebilecek bir eylemdir. İşte tam da bu esnada toplumsal yaşam ve kültürel birikim kavramları ortaya çıkar.
İnsan, avlanmak için gereksinim duyduğu araç üretme bilgisini, ancak aile ortamında edinebilir. Oysa öteki primatların böyle bir bilgiye gereksinimi yoktur. Bu nedenle insan yavrusu, öteki tüm primatlardan daha çok aileye ve özellikle anneye bağlıdır.
Annenin toplumsal yaşamdaki önemi ve onun doğurganlık özelliği, “Paleolitik Çağ (Yontma Taş Çağı)” insanının inanç dünyasında, kadının ayrıcalıklı bir yer edinmesini sağlamıştır. “Kadının doğurganlığı” ve “doğanın her yıl kendini sil baştan yenilemesi” zaman içinde “bereket” ve “ana-tanrıça” kültü gibi inanışlara evrilmiştir. Paleolitik Çağ’da ortaya çıkan tanrıça heykelcikleri “venüsler”, böyle bir düşüncenin ürünüdür (Gör.1).
1. Paleolitik Çağ Venüs
ANA-TANRIÇANIN ÜLKESİ: ANADOLU
Kadın ve bereket kültü arasındaki ilişki, “Neolitik Çağ (Cilalı Taş Çağı) “ (MÖ. 10 bin) ile daha da güçlenmiştir. Çünkü insan, Neolitik Çağ ile birlikte tüketim ekonomisine dayanan eski “avcı-toplayıcı” geleneklerini terk etmeye ve “tarım ekonomisi” ile kendi besinini kendisi üretmeye başlamıştır.
Toprağın verimi ve kadının doğurganlığı arasında güçlü bir ilişki kurulmuş ve bu sayede ana-tanrıca inancı biçimlenmiştir. Bu inanç, “kutsal birleşme” yani “hieros gamos” düşüncesinin de tetikleyicisi olmuştur. Çünkü kutsal birleşme; doğurganlık ve toprağın bereketi demektir. Bu inanca ait bilinen en eski örneklerden biri Çatalhöyük’ten ele geçmiştir.
Çatalhöyük VI. tapınakta bulunan bir taş plaka üzerinde kutsal birleşme sahnesi yer alır. Bu plakada birbirini takip eden iki olay canlandırılmıştır. Solda birleşmeye giden kucaklaşan bir tanrı çifti, sağda ise bir anne ve çocuğu betimlenir. Ne yazık ki çocuk figürünün başı kırılmıştır (Gör.2).
2- Çatalhöyük'ten kutsal birleşme sahnesi
Tanrısal “kutsal birleşme” ve “bereket kültü” arasındaki bağıntıyı vurgulayan en güzel örnek yine Çatalhöyük’ten açığa çıkarılmıştır. Hamile halde gösterilmiş bir ana tanrıça heykelciğinin karnına, iri bir tohum yerleştirilmiştir. Bu örnek; “kadının doğurganlığı” ve “doğanın yeşermesi, mahsul, bereket ve canlanma” arasında kurulan ilişkiyi en açık biçimde anlatıyor. (Gör.3).
3- Çatalhöyük'ten karnında tohum taşıyan ana-tanrıça
Kutsal birleşme kültüne ait bir örnek de Muğla’nın Milas ilçesindeki antik Latmos kaya resimleridir. Bu resimler, Çatalhöyük buluntularından biraz daha geç, fakat kısmen çağdaş sayılabilecek bir tarihe aittir. Kırmızı aşı boyası ile yapılmış resimler, “prehistorik (tarih öncesi)” bir çizgi roman özelliği taşır. Kutsal birleşme konusu art arda sıralanan bir kaç sahne ile bir roman gibi işlenmiştir. İlk sahnede birleşme gerçekleşir, ardından kadın gebe kalır, çocuk dünyaya gelir ve anne-baba çocuktan oluşan aile son sahnede hep birlikte verilmiştir (Gör.4-5).
4- Latmos kaya resimleri, kutsal birleşme ve bebeğin doğumu
5- Latmos ailesi
Burdur Hacılar Höyüğünde ele geçen bir ana tanrıça heykelciğinde de yine anne - çocuk birlikteliğine dikkat çekilmiştir. Çocuk annenin göğsü üstüne uzanmış, anne ise kollarını çocuğun vücuduna kenetlemiştir. (Görsel 6-7)
6- Hacılar höyüğünden anne ve çocuk heykelciği
7-Hacılar heykelciğinin tamamlanmış çizimi
Aile birlikteliğine gönderme yapan başka bir grup idol de, Kayseri Kültepe’nin Erken Tunç Çağı tabakalarından açığa çıkarılmıştır. Su mermerinden yapılmış olan bu idollerde, anne ve baba tek bir gövde üzerinde birleştirilmiş, bu ortak gövde üstünde ise bazen tekli bazen ikili çocuk betimlerine yer verilmiştir (Gör.8-9).
8- Kültepe mermer idol ailesi
9- Kültepe mermer idol, ikiz çocuklar
Kültepe’nin MÖ. II. binyıl başlarına tarihlenen Koloni Çağı tabakalarında ise yine aynı konu, bu kez kurşun figürünler biçiminde karşımıza çıkar. Anne-baba ve çocuktan oluşan aile betimi, kutsal birleşmeye yani “berekete” gönderme yapmaktadır (Gör 10).
10- Kültepe kurşun aile figürü
Tokat Erbaa’da ele geçen arsenikli bakırdan bir heykelcik, Eski Tunç Çağı’nın ender buluntuları arasındadır. Horoztepe heykelciği olarak bilinen bu eser, özel bir döküm tekniği ile üretilmiştir. Heykelcik, kucağında kavradığı yavruyu emziren bir anneyi betimler. Eseri işleyen usta, emzirme pozisyonunu, anatomik kurallara bağlı kalarak tasarlamıştır. Usta, olasılıkla annenin iri göz oyuklarına yarı kıymetli taşlardan parçalar koymuştu, fakat bunlar günümüze ulaşmamıştır.
11- Horoztepe emziren anne
İLK NİNNİ
Aile, bereket kültü ve kadının doğurganlığı hakkında vurgu yapan bu tür heykelciklere Mezopotamya’da da rastlanılır (Gör.12 Kapak görsel-2 Sümer emziren tanrıça heykelciği). Fakat Mezopotamya bize bu betimlerden çok daha fazlasını, yazıyı bırakmıştır. Çivi yazılı Sümer tabletleri, insanlık tarihine ait bilinen ilk ninnileri içerir.
12- Sümer emziren tanrıça heykelciği
Yaklaşık 4 bin yıl önce Sümer ülkesinden bir anne, çocuğuna şöyle sesleniyordu: “Usa şanu usa şanu. Usa şanu ki dumuşane… İgi badbadani u kunib, İgi gunani nuzu şarbi. U eme za malilikani, Za mallilil u nagule.” Bilinen bu ilk Sümer ninnisinin Türkçe karşılığı şöyledir: “Gel uyku, gel uyku. Oğlumun olduğu yere gel... Uykusuz gözlerine uyku ver, Sürmeli gözlerine elini koy. Dışardaki durmak bilmeyen dilinin, Uykusunu almasına izin verme.” Başka bir Sümer ninnisinde anne oğluna şöyle sesleniyor: “Ben oğluma bir eş alacağım, çok tatlı bir oğul doğuracak ona… Sıcak kucağında yatacak karısı, açılmış kollarında yatacak oğlu… Karısı onunla mutlu olacak, oğlu onunla mutlu olacak… Onun kucağında sevinecek genç karısı, onun tatlı dizinde büyüyecek oğlu.”
ANNEYE MEKTUP
Sümer tabletleri yalnızca ilk ninnileri değil, aynı anda anneye yazılmış ilk mektupları da içerir. Ludingirra adındaki bir oğul, uzaktaki annesine bir mektup gönderir, mektupta şu satırlar yer almaktadır: “Annem ufkun parlak ışığı, ışıl ışıl bir sabahyıldızı... Cazibe dolu bir prenses mücevheri... Mavi taş kaide üzerinde sutaşından bir melektir. Annem mevsiminde yağmurdur, ilk tohum için sudur. Zengin bir hasat, keyif dolu bir bolluk bahçesidir.”
HİTİTLERİN ANADOLU’SU
MÖ. I. binyıla ait Geç Hitit kabartmaları, anne - çocuk ilişkisinde, günlük yaşamdan farklı sahneler yansıtır. Osmaniye Karatepe’den bir kabartmada çocuğunu emziren anne, hurma bahçesinde gösterilmiştir. Maraş’ta bulunan bir mezar taşında kucağında oğlunu kavrayan anne, rahibe kıyafetleri ile betimlenmiştir. Maraş’taki bir başka mezar taşında ise çocuk, anne - baba arasına konmuş bir taburenin üstünde durmaktadır.
Antalya Bayındır tümülüsünden Frig, Yunan ve Syro-Hitit sanatlarının karması fildişi bir tanrıça heykelciği çıkarılmıştır. Tanrıça, biri omzunda diğeri yanında iki çocuğu ile betimlenmiştir. Tanrıçanın yüz hatları Syro-Hitit, yüksek silindirik başlığı Frig, elbise ayrıntıları ise Yunan özellikleri taşır. Heykelcik bu haliyle Doğu-Batı kültürlerinin tam bir sentezidir
BEREKET KÜLTÜ VE ÇOBAN İSA
Ortadoğu’nun binlerce yıllık bereket kültü geleneği, Hz. İsa ve Meryem Ana figürleri ile Hıristiyanlığa da girmiştir. Hıristiyanlaşan Roma; kutsal birleşme, bereket ve doğa kültü gibi eski pagan geleneklerini, bir şekilde yaşatmaya devam eder. Tanrısal bir şekilde gebe kalan Bakire Meryem’in oğlu “Çoban İsa” Roma tarafından Tanrılaştırılmıştır. İslam geleneğinde annenin yeri için ise bilindik tek bir cümle yetecektir: “Cennet annelerin ayakları altındadır.” Hz. Muhammet.
En Çok Okunan Haberler
- 'Tarihe not düşmek için geldim'
- Çok konuşulacak 'adaylık' açıklaması
- Fatih Altaylı ve İsmail Saymaz'a soruşturma
- Protesto eden yurttaşlara polis müdahalesi!
- Aydın Dağları'nda son yılların en verimli hasadı yapıldı
- Mahruki yine yandı
- AKP’li belediyeden bir ayda 33 konser
- A Milli Takım'ın Uluslar Ligi'ndeki rakibi belli oldu!
- Tıp fakültelerinde kadavra krizi
- Fakülteyi kâğıt üzerinde kurmuşlar!