John Waters’a onur ödülü

60. yılını kutlayan Selanik Uluslararası Film Festivali, efsane yönetmen, kült sinema ikonu John Waters’a sinema sanatına katkısından ötürü Altın İskender onur ödülünü Verdi. Ödülünü onursal başkan Giorgos Arvanitis’ten alan Waters trash (çöp) sinemasını onurlandıran ve kötü zevkini uluslararası boyuta yayma şansı veren festivale teşekkür etti.

John Waters’a onur ödülü
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 16.11.2019 - 11:25

60. Selanik Uluslararası Film Festivali, ayrıksı, alışılmadık filmlerinden ötürü Amerikalı kült yönetmen John Waters’a Altın İskender onur ödülünü verdi. Altın İskender’I festivalin onursal başkanı görüntü yönetmeni Giorgos Arvanitis’ten alan Waters “Etkinlik 60. yılını kutluyor ben de Yunanistan’a ilk gelişimi kutluyorum. Trash sinemamı onurlandırdığınız ve kötü zevkimi uluslararası boyuta yaydığınız için hepinize çok teşekkür ediyorum. Aynı zamanda başka sıradışı filmler seçerek iyi zevkimi yansıtma olanağı verdiğiniz Için de size minnettarım. En önemlisi de Yunan hayranlarımla tanıştım. Çok memnun oldum. Bu muhteşem ödül beni çok mutlu etti” diyen John Waters, 1974 tarihli Female Trouble adlı suç-komedi filmini tanıttı: “Hırsız, kötü anne, katil, çılgın Dawn Davenport’un öyküsü. Dawn’ı canlandıran Divine sadece iyi bir oyuncu değil aynı zamanda müthiş bir dublör. Kendi kendisiyle sevişti, kışın ortasında soğukta azgın bir nehirde yüzdü, trambolin dersleri aldı, trambolinde zıplarken diyaloglarını da söyledi. Onur ödülü gecemi Divine’a adamak istiyorum” diyen John Waters, şarkıcı, oyuncu, drag queen Divine’ı (Harris Glenn Milstead, 1945-1988) anlatırken çok duygulandı.

JOHN WATERS’DAN USTALIK SINIFI

Ünlü yazar William Burroughs’un Çöpün Papası olarak tanımladığı John Waters ustalık sınıfında hayranlarına, izleyicilere, sinefillere filmlerini, kasabası Baltimore’u, onu her zaman destekleyen seyircilerini anlattı.

“Ben çocukken William Burroughs’un büyük bir etkisi vardı. Hep yaşlı görünürdü. On yaşındayken bile ihtiyar bir adam gibi giyinirdi” diyen yönetmen çok fazla çaba harcamadan nasıl yaratıcı olduğunu, markaya dönüştüğünü irdeledi: “Kimse ne olduğumuzu bilmiyordu ve reklamımızı yapacak param yoktu. Reklam için paranız yoksa basını, medyayı kullanırsınız , basın da, medya da sizi kullanır. Gazetede tam sayfa haber olmak olağanüstü bir şeydi. Bir ilan, reklam binlerce dolar demekti. Söyleşi yapmak terapistimle konuşmak gibiydi. İnsanların gelip filmlerimi izlemesini istiyordum. Filminiz ne kadar iyi olursa olsun onu gösterime sokmak için dağıtımcı gerekli. İşi öğrenmek sanat kısmını öğrenmek kadar önemlidir. Tuhaf bir biçimde filmlerim ticariydi. Pink Flamingos (Pembe Flamingolar/1972) için nasıl bu kadar tecimsel olmayan bir film yaptın diyorlardı. El ilanları hazırlayıp Divine’la birlikte sokağa çıktık, insanlara bu ilanları dağıttık, restoranlara girip yemek yiyenlere verdik. Kendi tanıtımımızı kendimiz yaptık. Ardından pat diye eleştiriler gelmeye başladı, hepsi korkunçtu. Bu gördüğüm en iğrenç film. En beğendiğim şöyleydi- Bu insanlar nereden çıkıveriyorlar ? Filmlerimi kendi kiraladığım sinema salonlarında gösterdim. Filmlerimin iğrenç olduğunun ayrımındayım ama güçlü mizahla doluydular. Romantik ya da bilimkurgu türüne cüret etmedim, bu türlerden hiç anlamam”.

“DİVİNE OLAĞANÜSTÜ BİR OYUNCU”

Çok sayıda filminde Divine’ı oynatan John Waters onun dünyanın en iyi oyuncusu olduğunu belirtiyor . “Ebeveynlerimin oturduğu evin yanına taşındı. Lisede birlikte okuduk. Sınıf arkadaşları ona zorbalık yaptılar. Aynı okul yıllar sonra zorbalığa karşı bir kampanya düzenledi, bu girişimi de Divine’a adadı. Futbol oyuncuları ve balo kraliçeleri dışında lise dönemi herkes için acımasızdır. Herkes kötü bir zaman geçirir. Mezuniyet günü herkesin yaşamı yokuşaşağı gider. Şimdiyse gayler için daha kolay bir zaman. Hiçbir zaman herkes gibi olmak istemedim, benim için zor bir dönem değildi” diyen John Waters lise ve üniversite yıllarının sefalet olduğunu vurguluyor. İlk uyuşturucu skandalını üniversitede yaşadığını açıklıyor.

INGMAR BERGMAN ETKİSİ

Hiçbir film okulunun iğrenç, mide bulandıran, sapkın filmler yapmak isteyen öğrencileri istemediğini belirten Waters film yapmayı film çekerken öğrenmiş. “Ingmar Bergman beni etkileyen ilk sinemacıdır. Sinemada kusmayı gösteren ilk yönetmendir, ilk kusma kralıdır. Ondan sonra bağımsız filmleri görmek istedim. Sanat filmleri gösteren salonlar için istismar filmleri çekmeye başladım. Bu türün her zaman izleyici kitlesi vardır. Babamdan film çekmek için borç para aldım. Geri ödeyince babam çok şaşırdı. Film çekmek eğlenceli bir iş değildir. Eğlence 22 saatlik çekimden sonra iş bitince Martini içmektir. Yağmurun altında dondurucu soğukta elinde kamerayla film çekmek hiçte hoş değildir. Başka bir meslek düşünemiyorum kendim için. Yönetmen olmasaydım ya doktor ya da ceza avukatı olurdum.

HOLLYWOOD VE JOHN WATERS

“Hollywood size istemezse ikinci filminize destek vermez” diyor John Waters. “Hairspray’in gişe getirisi yüksek olunca her stüdyo benimle film yapmak istedi. Bana armağanlar yolladılar. Böylece oyunun kuralını öğrendim. Sanırım Hollywood bana doğru davrandı. İstemediğim bir film yapmadım. Hiç ödün vermedim. İstediğim filmi yaptım, beni engellemediler çünkü tanıtım için bana gereksinimleri vardı. Şov dünyasında bunu karşılıklı öğreniyorsunuz. Onların düşüncelerini duymak istemiyorsanız elinizde kamerayla kendi filminizi kendiniz çekersiniz. Size para verirlerse her zaman söyleyecek sözleri olur.

DONALD TRUMP VE SANAT

“Faşist saçlı züppeler dünyayı yönetiyorlar. Neden hepsinin garip saçları var ? Trump sanattan hiç anlamaz. Amerika’da sanat filmi gösteren sinema salonlarına gidin yaşlılarla doludur. Komediler farklıdır. Gençler alışveriş merkezlerine gitmek isterler. AVM’lerden nefret ediyorum. Lars Von Trier filmi izlerken yanımda istakoz yenmesinden iğreniyorum”.


JOHN WATERS VE BAŞARISIZLIK

John Waters meslek yaşamında zaman zaman başarısız olmuş. “Büyük başarısızlıklarım oldu. Çok sayıda filmim gişede başarılı olmadı. Film çekmeniz için size para veriyorlar, bir proje için sekiz ay çalışıyorsunuz, proje gerçekleşmiyor, bu çok sinir bozucu bir durum. Sekiz ay işsiz kalsanız asabınız bu denli bozulmaz. Çok hırslı bir çocuktum, başarı peşindeydim. Bir şeyi elli yıl boyunca yaparsanız sonunda takdir ediliyorsunuz. Başkalarını etkilemek istiyorsanız göze çarpmalısınız çünkü birçok insan sanatçı olmak istiyor. Başarısızlık sizi yeniden gruplandırır, düşünmeye sevkeder. Şöyle düşünmeye başlarsınız, çok akıllı değilim. Ve yeniden baştan başlarsınız. Hiç kimse her zaman başarılı olamaz. Hep yeni düşüncelerim vardır.  İnsanların neden sıkıldığını anlamıyorum, ben hiç sıkılmam”.

“KONU, SENARYO ÇOK ÖNEMLİDİR”

“En iyi film senaryosu iyi olan filmdir” diyor John Waters. “Komedi filmi 90 dakikadan fazla olmamalıdır. Uzun şakalardan nefret ederim. Tüm filmler çok uzun. Bunu kesmeli miyim ? Evet kısaltmalısın. İlk filminizde her kare değerlidir. Kötü Avrupa filmlerini hep beğenmişimdir. Sadece beni mutlu eden filmleri severim diyenlerden nefret ederim. Neden ? Filmlerin görevi beni mutlu etmek değildir. Garip, tuhaf sanat filmlerini severim. Gaspar Noe’nin, Lars Von Trier’in, Quentin Tarantino’nun filmlerini severim. Joker’ı beğendim. Hollywood filmlerini, her tür filmi severim. Filmi nasıl Izlediğiniz önemli değil. İster cep telefonunuzda ister sinema salonunda izleyin. Umarım filmlerimi cep telefonlarınızda izliyorsunuzdur”.

“KENDİMLE BARIŞIĞIM”

“Şimdi kendimle barışığım. 17 film yaptım. Şu günlerde bağımsız film yapmak moda. Film yapamıyorum. TV’da çalışıyorum. Televizyonu çok seviyorum. Kitaplarımı yazmayı sürdürüyorum. Acayip kitaplar koleksiyonum var. Hiçbirini okumadım. Kitapların kapakları ile tuhaf başlıkları hoşuma gidiyor. Örneğin Extreme Ironing ( Ütüleme Şekilleri). Bir şey kaç tür biçimde ütülenebilir ki ? Dads in Jail (Kodesteki Babalar), babaları hapiste olan çocuklar için bir çocuk kitabı”.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler