Jandarmalar geliyor kalkın gidelim

Fikret Otyam’ın 23 Ekim 1962’de yayımlanan ilk yazı dizisi...

Jandarmalar geliyor kalkın gidelim
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 12.08.2015 - 21:33



“Derken can, derken dost... Böyle bir sabahtı... Güneş Başpınar’ın tepesinden çıkarken bir uğultu geldi yazıdan... Candarmalar... Müfrezedeki ordu gimi. Ardından bayır aşağı İncecikliler... Ellerinde kazmalar kürekler... Kaldıgaç demirler... Saban direkleri. Çoluk çocuk, kadın erkek seyirci. Hepiciği sevinçli, yüzlerinden güller akıyor. Candarmaların yanında mamırı hokümatı icracı. Elinde ilam altında cip... Yanında kumandanları dahil, baş efendiler, çavuşları dahil kırk beş candarma. Tam takım... Tüfeğiyle, süngüsüyle, matrasıyla tam kırk beş candarma... Ya Allah, ya Muhammed, ya Ali... Gör halimizi gör. Durum böle böle... Gör, görün... Erkekler şu tarafa... Kadınlar şu tarafa... Çocuklar tepe ardına yallah! Dağıldık oğul her bir yana... Öbek öbek olduk. Kumandarları mülazimi sani, neydi yeni adı, Üsteğmen İbrahim gencecik babayiğit... Dedi ki karar var... Karşı durmayın. Hokümata, mahkeme kararına karşı durmak suçtur vatandaşlarım. Karar infaz edilecektir. Karşı durmayın. Peki dedik, hokümatın kararı karşısında hiç mi hiç diyeceğimiz yoktur kumandar oğul, ancak hokümatın dediğini yıkın, boşaltın.

İki köy var Elbistan dağlarının ardında

Seçtiler

Hokümatı mamırı icracı yirmi beş İncecikli seçti yıkım için... Hepiciğinin elinde kazmalar kürekler... Başladılar yıkmaya. Amanın oğul, amanın kumandar, amanın babayiğit oğul... Bari eşyalarımızı boşaltak... Yağımızı, bulgurumuzu, lambamızı, sandığımızı alak... Yok dedi mamırı hokümat icracı yok olmaz, devam yıkıma... Feryatlar, figanlar, arş-ı alaya çıkıyor. Ağıtlar dağları, taşları inletiyor kuşlar kaçışıyor gök denizde. Kuşlar kaçışıyor... Yıkın diyorlar yıkın... Alevinin evini yıkın. Her kim ki bir taş düşürürse yeri cennetlik... Yıkın Alevinin evini yıkın. Yıkın ehli sünnet. Yıkın din kardaşları. Ha babam ha. Ha yavrı ha, yıkın... Yıkın... Yıkın ha... Ya Allah... Ya Muhammet... Kuvvet ha... Vurun kazmayı... Ha babam ha... Biz ise feryat figan içinde: Biz ise ağlamaklı, seller gibi!.. Yıllardır bu toprak üzerindeyiz oğul, yıllardır bu topraklar üzerindeyiz can... Yıllardan beri... Dedelerimiz oturmuş bu topraklarda. Evler kurmuşlar bağlar bahçeler yapmışlar. Hayvanlarımız yayılmış... Etini, sütünü, yününü almışız, almışız da giysiler yapmışız. Ekip biçmişiz bu toprakları dost, ekip biçmişiz. Mahkemelere düşmüşüz zaman gelmiş. Fermanlar, ilamlar almışız bizimdir diye. Seksen yıla yakın can kazanıp can vermişiz bu topraklarda. Ölülerimizi gömmüşüz bu topraklara. Halk Fırkası Mustafa’yı bilmişiz bizi bilen, bize adam muamelesi eden... Mustafa Kemal Paşa’yı görüp bilmişiz. Sandığına irey atmışız yıllar yılı. Bilmemişiz başka fırka. On yıl eziyeti bağrımızda görmüşüz. Muhammet, Ali’ye ikrar vermişiz. Horasan’dan kalkıp gelmişiz. Kılıçtan geçmişiz, bir yudum suya muhtaç kalmışız. Dağlara bayırlara saklanmışız. Konmuşuz bu topraklara... Hokümata aşar vermişiz, hokümata vergi vermişiz... Asker vermişiz... Hokümat nüfusumuzu kaydetmiş kütüklerine... Kafa kâğıtları vermiş bizlere. Canlar vermişiz muharebelerde. Şehitler vermişiz. Memlekette şükür demukrasi var, yüca Meclisanlar var... Yüce meclisanlar anayasayı tasdiklemişler, yüca kanun, din, mezhep, kadın, erkek, ibadet, inançlar, serbet... Tüm Türk vatandaşı eşittir demiş oğul, artık ayrılık gayrılık yok. Alevisi, Sünnisi, hepiciği bizim vatandaşız demiş.


Muhtar

İncecik’in mıhtarı, hokümatı mamırı, icracının yanında, emirler veriyor... Yıkın gardaşlar, yıkın ehli sünnet... Yıkın... Ha babam ha... O yirmiş beş yıkıcı var ya, oldu iki yüz oğul, oldu iki yüz! Tuzumuza, gübre yağımıza biber karışıyor! Minderlerimiz yırtılıp yünler unlarımıza, yağımıza harman ediliyor... Bağırıyoruz... Cam çerçeve taşlanıyor. Çoluk çocuk.... Kumandarı üsteğmen, o babayiğit, o gencecik oğul ağlamaklı... Kumandar İbrahim bizi teselli eder, ağlamayın anam der, ağlamayın bacım der, ağlamayın gardaşlar. Kanun, nizam bu... Hâkim böyle karar vermiş. Hakkını vermiş... Olur... Dedik, a adil kumandar... Şu hale bak... Hokümata kim karşı durur? Kanuna nizama kim karşı çıkar? Adalete kim olmaz der? Demez helbet... Emme ilam der ki, şu beş ev yıkılacak şu beş dahi boşaltılacak mezra üzerindeki. Halbukim görüyon tüm evlerimizi toz ederler... İlamda var mı ununa tezek katın diye? İlamda var mı kızlarımızın çeyiz sandığını kırın diye? İlamda var mı yağımıza biber katın diye? İlamda var mı peynirimize gübre basın diye? O babayiğit, o gencecik kumandan candarma İbrahim, mamırı hokümatı icracıya dedi ki, bu nasıl iş efendi? İlamda beş ev diyor. İcracı, mesuliyet bana raci hepsi yıkılacak o kadar. O gencecik o baba yiğit kumandarı candarma ta merkezi hokümat. Angara’dan gelmiş Maraş’tan geçip doğuya eşkıya takibine gidermiş. Gidermiş ki tam teçhizat.

O başçavuş ağlamaklı

Bir başçavuş vardı kumandan üsteğmenin yaveri. Koşarak geldi... Selama durdu. Kumandarım, kumandarım dedi, yağma başladı. Bu kanunsuz iştir gel gör hali. Bu zulümdür kumandarım. Eşyalar çalınıyor. Köylüler tüm saldırdı evlere yağma başladı. Kumandar koştu, düdüğü çaldı... Durun dedi durun. Herkes olduğu yerde kalsın. Kıpırdayanı vururum... dedi ki candarmalara herkesin üstünü arayın... Candarmalar aradı efendi... Altınlarımız, mintanlarımız, para keselerimiz nakışlı, at gemlerimiz çıkmaya başladı. O gencecik o babayiğit kumandar İbrahim, dedi ki, icracı bey bu böyle olmaz... Yağma yapmaya gelmedik buraya... Böyle tatbik olmaz. Ben müsaade edemem buna... Ben Ankara’dan kanunsuzluk yapmaya gelmedim. Böyle dedi de tuttu zaptını... İmzalattı tüm vatandaşlara... İcracı kafa tutacak oldu. Derken cipe binip kaçtı. Yağma malları bir zabıtla teslim aldı o babayiğit o gencecik kumandar. Teselli etti bizi, döndüler şehre... Yıkıntılarımız üzerine taplaşıp ağladık oğul, ağladık can ağladık efendim, tabibim gül yüzlüm... Allah... Muhammet Mustafa... Ali... Gördü halimizi perişan. Yetiştiler...

Yarın: 15 gün sonra idi dost ...
15 gün sonra ...

Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon