İsveç günahı!..
Ohhh, nihayet yaz geldi. Geçen çarşamba 27 dereceyi gördük. Sizin için aşırı sayılmaz ama burada hele nemli olunca katlanılmaz oluyor. Nem oranı perşembe günü yüzde 60’a düştü de rahat nefes alabildik. Şimdilik keyfimiz yerinde. İkinci doz aşıyı da olduğumdan özgürlük alanımı genişlettim.
Önceki haftalara göre kendimi güvende hissediyorum. Södermalm Mahallesi’nin ana caddelerinden Hornsgatan üzerinde açılan yeni kafede espresso keyfinin tadını çıkarmaya başladım. Kafe yeni ama işletmecisi Johan, usta bir barista. Kıyaslama yapacaksam, Johan’ın kahvesine on, müdavimi olduğum diğerlerine de dokuz ve sekiz puanlarını verebilirim.
Geçenlerde kahve keyfinden sonra Mariatorget parkında, İskandinav mitolojisindeki Tanrı Tor heykelinin karşısında oturup fıskiyelerden havuza dökülen suların sesini dinlemek istedim. Fışkıran sularda ıslanıp daha heybetli görünen Tanrı Tor’un meşhur balyozuyla timsahı andıran Midgård yılanının başını nasıl ezdiğini seyrettim. Gelen geçeni izlemek de ilginç oluyor. Hava güzel olunca çocuklar coşuyor. Parkta koşuşuyorlar. Anneleri babaları da arkalarından. Banklarda oturan yaşlısı, genci herkesin yüzünden mutluluk okunuyor. Kış aylarında ise tam tersi.
Cinsel özgürlük kültürü
Küçük park iki caddenin arasında kalıyor. Caddeleri birleştiren yürüyüş yolunun iki tarafında da banklar var. Güneşli havalarda hepsi doluyor. Yürüyüş yolu ortada meydana dönüşüyor. Tor heykeli de tam ortada. Parkın geri kalan kısmı çimenlik. Çimenlere gençler seriliyor. Gözüm o tarafa kayınca, yabancı bir delikanlıyla, İsveçli bir genç kızın sohbet ederek yürümeleri dikkatimi çekti. Başımı biraz daha çevirince bir film sahnesinin çekildiğini gördüm. Âşıkları mı oynuyorlar acaba diye dikkatlice baktım ama anlayamadım. Parktaki yürüyüş sahnesi filmde belki on saniye yer alacak ama yönetmen aynı sahneyi iki kez daha çektirdi. Titizlik hoşuma gitti. İsveç filmlerinde son yıllarda yabancı gençlere çokça yer veriliyor. Bayağı yetenekli genç çıktı.
Sanat dünyası diğer işkollarına göre daha liberal. Toplumsal anlayışı da etkiliyor. Geçenlerde Dagens Nyheter’de okuduğum bir makalede, İsveç’teki cinsel özgürlüğün filmler yoluyla gelişip genel bir kültür haline geldiği anlatılıyordu.
“İsveç günahına inanır mısın - İsveç sömürü filmlerinin afişleri 1951 - 1984” (Do you believe in Swedish sin - Swedish exploitation film posters 1951-1984). Kitabın adını yorumlayıp şöyle çevirmek isterdim: “İsveç’te günaha elveda - Ticari amaçla cinselliği kullanan İsveç’in film afişleri 1951 - 1984”. İlginç bir çalışma. İsveç, film ve film afişleriyle 1960’lı yıllarda dünyada cinsel özgürlüğün liberalce yaşandığı bir ülke algısını yaratmış. O kadar ki Ingmar Bergman, Arne Mattson, Mai Zetterlink ve Vilgot Sjöman gibi yönetmenlerin filmleri de dünyada seks filmleri gibi algılanmış. Dahası, özellikle ABD’de de bazı İsveç filmlerinin adları değiştirilip seksi hale getirilmiş. Filmlerde kadın oyuncunun çıplak göründüğü sahneler saniyelerle ölçülecek kadar kısaymış ama afişler, filmin çıplaklık üzerine kurulduğu algısını yaratıyormuş. İsveç de bu ticari taktiği başarıyla yürütmüş.
Söz konusu filmlerin serüveni 1951’de “Hon dansade en sommar” (Yazın dans etti) adlı filmle başlıyor. Filmin afişinde kadının belden yukarısı çıplak, filmde de suya girerken göğüsleri üç saniye görülüyor. İtalya’da ve Arjantin’de ise bu filmin afişinde kadın giyinik olarak gösterilmiş.
1953’te Ingmar Bergman tarafından çekilen “Sommaren med Monika” (Monika’yla Bir Yaz), İsveç’in cinsel özgürlük ülkesi algısını dünyada perçinlemiş. Bu film ABD’de “Kötü kızın hikâyesi” olarak tanıtılırken İsveç yapımı olduğu özellikle vurgulanmış. Arkadan gelen gene bir Ingmar Bergman eseri olan “Tystnaden” (Sessizlik) ise ticari açıdan patlama yapmış. Dünyada büyük yankı yaratınca, konu İsveç Parlamentosu’nda tartışmaya yol açmış. Sağcılar, gençlerin filmlerle kötü yola yönlendirildiğini öne sürerek sansür kurulunu görevini yapmadığından dolayı eleştirmiş.
İsveç filmleri ABD’de o kadar seyirci çekmiş ki dağıtımcılar bir Alman filmini bile İsveç filmi diye tanıtmışlar. Dahası film tanıtımlarında “İsveç Günahı” yakıştırması da kullanılmış. İsveçliler de işini biliyor doğrusu. Ingmar Bergman, “Her filme bir banyo yapan çıplak kadın koymak gerekiyor” diye fetva vermiş. “Aşkın Dili”, “Ben Meraklı Sarıyım”... Gıdıklayıcı film adları değil mi... İsveç’te cinsel özgürlük bir kültür olarak 1960’ların sonuna doğru bu filmlerle yerleşmiş.
osman.ikiz@gmail.com
En Çok Okunan Haberler
- Çok konuşulacak 'adaylık' açıklaması
- 'Tarihe not düşmek için geldim'
- Fatih Altaylı ve İsmail Saymaz'a soruşturma
- AKP’li belediyeden bir ayda 33 konser
- Mahruki yine yandı
- A Milli Takım'ın Uluslar Ligi'ndeki rakibi belli oldu!
- Tıp fakültelerinde kadavra krizi
- Fakülteyi kâğıt üzerinde kurmuşlar!
- Protesto eden yurttaşlara polis müdahalesi!
- Aydın Dağları'nda son yılların en verimli hasadı yapıldı