Ihlamur kokulu Sofya
Sofya’ya kısacık bir uçuşla vardık. Havalimanı, neredeyse şehrin merkezinde. Sarigrat Caddesi, beni doğruca kalacağım Hayatt Regency’e götürdü bile.
Sarigrat, “Padişahlar Kenti” demek. Orası da aslında İstanbul. Başka ülke, ama benim şehrim her yerde.
Sofya’nın nüfusu 2 milyon. Bütün Bulgaristan’ın nüfusu 7 milyondan az. Dışarıda maske takmaya gerek yok. Pek insanların umurunda da değil artık. Hayat başlamış. Balkanlar’dan gelen soğuk hava vardır ya hani; bugünlerde ortalarda değil. Ortalama 33 derece. Bir gün 39 dereceyi gördüm, o da ayrı. Şikayetim yok, hatta çok mutluyum. Aylar sonra yurt dışına çıkmışım, maskeyi de cebime tıkmışım. Sıcaktan mı şikayet edeyim yani!
Ihlamur kokuyor her yer
“Sofya’ya bir bahar günü girdim şekerim
Ihlamur kokuyor doğduğun şehir
Sofya’da ağaçla insan karışmış birbirine
Sofya şehri, büyük mü?
Şehirler gülüm, caddeleriyle değil, anıtını diktiğin şairleriyle büyük oluyor.
Sofya, büyük şehir…”
Nazım Hikmet’in pek bilinmeyen Bulgaristan seyahatinden dizeler düşüyor önüme. Bütün ülkeyi dolaşıp konuşmalar yapmış. Sevdiceğine, Münevver’in’e kelimeler dizip göndermiş…
Bugünlerde de buralarda herkes seçimleri konuşuyor. Uzun bir süreç; mutlaka koalisyona gidilecek. Üç muhalefet partisi biraz daha güçlenmiş, iyi olmuş. Her yerde protestolar, çadırlar, pankartlar. Bir grup genç insan Parlamento binasının önünde kamp kurmuş, haftalardır orada yaşıyorlar.
1943 - 1944 yıllarında İngilizler ve Amerikalılar tarafından bombalandı Sofya. Şehir çok kan kaybetti, eski ve güzel binaların çoğu yerle bir oldu. Komünizm döneminde hızla, ucuz yollu evler, ofisler, okullar inşa edilmeliydi; öyle yapıldı. Şehrin güzel yüzü, yaralandı.
Bulgaristan’ın tek metrosu
Tek metro, tek tramvay burada. “Sofya” ismi, burada da olan Ayasofya’dan gelmiş. Arnavut kaldırımlı caddeler, Lenin heykeline çıkarmış; yıllar yılı. Heykel şimdi müzede. Müzenin ismi: Komünist Mirası Müzesi.
Şehir turu bir günde çoktan bitiyor. İki müze, birkaç katedral, Kadı Seyfullah Efendi Camii’yi görmek yeterli. Banyobaşı Cami de diyorlar. Sonra şehrin hayatına akmak lazım.
“Nestinari” dedikleri bir dans türü var. Ateş üstünde dans ediyor dansçılar. Hristiyanlık öncesinde, 4. Yüzyıl’dan kalan bir gelenek. Bir kadın ve bir erkek, Nikolay ve Nina var sahnede. Ayakları çıplak, kor ateşin üstündeler.
Havada bir büyü var. Yakarışın çok özel bir hali sanki. Şaman kökleri olan, belki biraz da Pagan. Kor, bereketin sembolü yıldız yapılıyor, üstünde dans ediyorlar. Sonra sa hayatın ve sonsuzluğun sembolü çember yapıyorlar.
Onların yalvarması, tüm salonu susturuyor. Buranın ismi Vodanitzata. Bu akşam, burada acayip bir olay yaşanıyor. Nefeslerimizi tutup seyrediyoruz. Zorla birkaç fotoğraf çekiyorum, tabii flaş kullanmadan. Dansçılarla sohbette saatleri unutuyorum. Nasıl konsatntre olduklarını, yukarıyla ne şekilde bir birlik yaşadıklarını öyle içten anlatıyorlar ki, hepimizin gözleri yalşarıyor.
Bulgaristan turum yeni başlıyor
Turizm Bakanlığı davet etti, birkaç hafta Bulgaristan’dan yazacağım size. Bu hem çok yakın, hem de bana çok uzak kalmış ülkeyi daha yeni tanıyabiliyorum maalesef. Paradigmalar, kısa transferler, otele girdim havaalına gittim şeklindeki uyduruk ziyaretlerim nasıl da eksikmiş, yanlışmış. Köyleri dolaşacağım. Borovetz, Velingrad, bizim Filibe dediğimiz Plovdiv’I ziyaret edeceğim. Türkler, Pomaklar, Ermeniler ve tabii ki Bulgarlar’la arkadaş olacağım. Bize içten “Komşu” diyerek karşılayan polis memurunun hitabı doğrulanacak sanki. Uzun bir gezi ve kilometreler sonrasında, hissediyorum, ben Bulgaristan’a iyi bir komşu olarak evime döneceğim…
En Çok Okunan Haberler
- Ölüm nedeni belli oldu
- İstanbul'da metro yangını
- AKP döneminde ne kadar harcanmıştı?
- 5 çocuğunu kaybeden anne yalanladı
- Soylu'dan 'Özür dileriz' çıkışı
- İşte AKP'li belediyelerin 'etkinlik' harcamaları!
- Süper Lig'de yayın geliri dağılımı belli oldu!
- 'Vız gelir tırıs gider'
- 'O saraya, ben davaya’
- MEB’ten skandal karar: Müdüre üstün başarı ödülü!