Ian Rankin'den "Ölüleri Anmak"

Ian Rankin, "Ölüleri Anmak"ta baş kahramanı John Rebus'la bizi bu kez Edinburgh ve Londra arasında bir kovalamacanın içine atıyor. Rankin, cinayet soruşturmaları etrafına, 2005'teki Edinburgh Direnişi'ni, 2012 Londra Olimpiyatları'yla ilgili kutlamaları ve o günlerdeki Londra metrosu bombalamaları gibi bağlantıları yerleştiriyor.

Ian Rankin'den
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 14.07.2014 - 15:50

Direniş günlerinde cinayet

Nerede kalmıştık? Evet, Ian Rankin'in kahramanı John Rebus en son kayıp kızların peşine düşmüş, onlardan öldürülenlerin katillerini bulmaya uğraşıyordu. Başkalarının Mezarı'nda Rebus'ı böyle bırakmıştık. Ayağını kaydırmaya uğraşanlara inat kendi bildiği yolda ilerleyip yine kendi yöntemlerini uygulayan Rebus her şeyi aydınlatmıştı. 

Ölüleri Anmak'taki olaylar biraz daha çetrefilli. Cinayet soruşturmaları ise bakî. Onun dışında Rankin'in oluşturduğu üçlü sacayağını tamamlayanlar 2 Temmuz 2005'te başlayan Edinburgh Direnişi ve 2012 olimpiyatlarını düzenlemeye hak kazanan Londra'daki kutlamalar. Anlayacağınız Rankin bizi bir kez daha oradan oraya sürüklüyor.

TECAVÜZCÜLERİ AVLAYAN BİR İNFAZCI

Tecavüzden hüküm giyen birinin öldürüldüğü günlerde başlayan Edinburgh Direnişi, cinayeti çözmeye çalışan Rebus'ın önünde büyük bir engel ve şüpheli (ya da şüpheliler) için ise biçilmiş kaftan. Rankin'in, kitabı 2 Temmuz 2005'te Edinburgh'da bulunanlara ithaf ettiği direnişin nedeni ise G8 Zirvesi'nin protesto edilecek olması. Yaklaşık 250 bin kişinin katıldığı "Yoksulluğu Tarihe Göm" yürüyüşüyle başlayan protestolarda, Edinburgh'un en yoksul bölgesinde kamp yapan göstericiler, G8'e katılanlara karşı sesini güçlü şekilde çıkarmıştı. Hatırlayalım, bu protestolar hem eylem hem de eğlence olarak tarihe geçmişti. Bir bakıma yirminci yüzyıl protesto örneği olarak da kaydedilmişti. İşte böyle bir ortamı fon yapan Rankin, bununla yetinmeyip Londra'daki kutlamalar sırasında metro bombalamalarını da işin içine katıyor. O karmaşa içinde Rebus ve ekibinin cinayet soruşturmalarını yine kendine özgü anlatımıyla önümüze koyuyor.

Cinayet soruşturması başlamış, Edinburgh'da gösteri ve göstericilere karşı alınacak önlemler de hızla tamamlanırken Rankin, yeni cinayet araştırması öncesi ve bölgedeki protestolara manidar olacak biçimde Rebus'a dair küçük bir açıklama getiriyor: "Besin zinciri içindeki yerini biliyordu Rebus: Planktonun alt tabakalarındaydı, yıllardır sürdürdüğü itaatsizlik ve vurdumduymaz davranışlarının bedeliydi bu. Pek çok kez sonuca ulaşmış olmasına aldıran yoktu. Tepedekiler açısından sonuca nasıl ulaştığın önemliydi; verimli ve güvenilir olmak, kamuoyu algıları, katı kurallar ve protokoller de."
Tecavüz suçlusu Cyril Colliar'ın cinayet zanlısının peşine düştüğünde Rebus için aynı döngü tekrar harekete geçer. Üstelik Edinburgh'daki karmaşa, büyük bir dikkat dağınıklığını ve cinayet(ler)in soruşturmasını yanlış yönlendirebilecek ortamı besliyor. Rebus, hem Colliar hem de onun gibi suça bulaşmış iki adamın öldürülüşünün ardındaki sır perdesini aralamaya uğraşırken ilk belirlemesini yapıyor: "Karşımızda pisliklerin peşine düşmüş bir katil var." Tecavüzcüleri avlayan bir infazcı.

Gerçekte pek umursanmayan bu cinayetlerle ilgili olarak Rebus, her zaman olduğu gibi tüm ayrıntıların üstüne delice gidiyor, yine kendi kurallarını ve adalet anlayışını işletiyor. "Mükemmel cinayette kimse kurbanı aramaz" ve "mükemmel cinayette kimsenin yası tutulmaz" gibi bazı açmazlar üstüne üstüne gelirken yapıyor bunu.

RANKIN'İN SAPAKLARI

Rebus'ın bütün ihtimalleri elemesi veya dikkate alması için pek zamanı bulunmaması, Britanya'daki hareketlilikle birleşince her şey hızla soruluyor: İntihar mı? Cinayet mi? Kaza mı? Parlamento Üyesi'nin kale surlarından düşerek gerçekleşen ölümü, cinayet dizisine siyasi bir boyut katarken bu soruların birbiri ardına sorulmasını gerektiriyor. Rebus'ın da bildiği gibi "başarılı cinayetlerin tümünde ortada herhangi bir cinayet izi bulunmuyordu." Derken Rankin bizi üçüncü ayakla; 2012 Olimpiyatları'nı düzenleme hakkı kazanan Londra'nın sokaklarına taşıyor. Elbette Rebus'ı da. Çünkü deliller ve şüpheliler dedektifimizi güneye, Londra'ya yolluyor.

Rebus ve ekibi Londra'ya yoğunlaşmış ve Edinburgh'daki protestolar şiddetini arttırmışken metro patlamaları her şeyin üstüne tuz biber ekiyor. Soruşturmalar iyice karmaşıklaşmışken bir de Londra metrosu saldırısıyla cinayet araştırmaları arasında bağ olup olmadığı, varsa nasıl bir bağlantı bulunduğunu düşünmeye başlıyorlar. Birbirinden farklı kurbanlar, çeşitli yerlere dağılmış ipuçları ve G8 protestoları: Rebus ve ekibi neredeyse bütün Britanya'yı kolaçan etmek zorunda.

Rankin'in klasik bir anlatısı olarak Rebus'ın hayatına odaklanış Ölüleri Anmak'ta da devam ediyor. Dikkatli okur hatırlayacaktır, Başkasının Mezarı'nda Rebus'ın kızının başına gelenler ara ara yazar tarafından yansıtılmıştı. Ölüleri Anmak'ta ise kardeşinin ölümü ve Rebus'ın zaman zaman bunu anımsayıp kardeşiyle ilgili düşündükleri, olanca hızıyla süren soruşturmanın molalarında karşımıza çıkıyor.

Rebus, böylesine bir girdabın içindeyken bir yandan da elde ettiği ipuçları kendisini sona yaklaştırıyor. Ancak çözüme giden yolda beliren ve peşini bırakmayan vurgu hep aynı: Mükemmel cinayet. Rankin bu Rebus macerasında da bizi yanıltmıyor. Tempo hiç düşmezken yazarın kendine özgü bir yanıyla daha yüzleşiyoruz: Rankin, hiçbir zaman tek yolla yetinmiyor; cinayet ve iz sürmenin etrafına daima sapaklar yerleştiriyor.
Ölüleri Anmak'ta bir taraftan polisiye yürüyor bir taraftan da güncel olaylar ve siyaset. Kitap, bir yanıyla roman bir yanıyla da sanki gazete haberlerinin sıkı bir derlemesi. Dolayısıyla Rankin ve kahramanı Rebus, polisiyenin sınırlarını (bir kez daha) olabildiğince genişletip işe farklı boyutlar katmayı başarıyor.

alibulunmaz@cumhuriyet.com.tr

Ölüleri Anmak/ Ian Rankin/ Çeviren: Dilek Şendil/ Yapı Kredi Yayınları/ 506 s.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler