Huzurlu mahallemize hoş geldiniz!
Senaryosu Coen kardeşler imzalı eski bir senaryodan çekilmiş “Suburbicon”, yer yer “Fargo” tadında, beylik bir suç komedisi.
Eşitlik haklarından tamamen yoksun Afro-Amerikalıların ikinci sınıf vatandaş muamelesi görüp alabildiğine ezildiği, dışlandığı, burnundan kıl aldırmaz, anglosakson ırkçı beyazların mutlak egemenliğindeki, (dehşetengiz komünist avcısı senatör McCarthy rüzgârlarının da estiği) 1950’lerin Amerikasında, tek katlı, bahçeli, şirin evlerden oluşan, güvenli, huzurlu bir banliyö mahallesinin adıdır Suburbicon.
Beyaz Amerikalıların, yakın dönemin “Pleasantville- Yaşamın Renkleri” gibi banliyö yaşamını konu edinen kimi Hollywood filmlerinden aşina olduğumuz bu temiz, şirin, gözde mahallesine günün birinde ‘zenci’ bir aile taşınırsa görün bakın neler olur? Beyaz postacının öcü gibi gördüğü kendi halindeki bu siyahi ailenin varlığıyla huzurları kaçan tüm beyaz mahallelinin ırkçı bir şiddetle karışık yoğun protesto eylemleri arka planda sürerken Gardner Lodge adındaki mahalle sakini, görünürde mutlu bir kocanın (Matt Damon) aile babası-reisi olarak sarışın karısı, karısının ikizi olan baldızı (iki kadını da Julianne Moore oynuyor) ve küçük oğluyla (Noah Jupe) birlikte yaşadığı bir ailenin evine gece vakti iki haydutumsu hırsız giriyor ve aşırı kloroform koklattıkları evin sarışın hanımının ölümüne sebeb oluyorlar önde akan ana hikâyede. Sinsi kocanın çoktan mercimeği fırına verdiğini ve ‘baldan tatlı baldız’la (hayat sigortası paraya da konarak) kaçmayı planladığını bu sıradan cinayeti soruşturan Clark Gable bıyıklı, sarsak bir sigorta dedektifi (Oscar Isaac) devreye girince anlayacağımız filmi, cinayeti kuşku verici bir sakinlikle karşılayan babasının suçlu 2 hırsızı teşhis edemeyişine de pek bir anlam veremeyen küçük oğlunun gözünden izliyoruz.
Joel ve Ethan Coen kardeşlerin çıkış yaptıkları ilk filmleri olan “Blood Simple-Kansız” (1984) döneminde 1986’da yazıp çekmeceye atılarak unutulmuş eski bir senaryolarını bulup senarist Grant Heslov’la elden geçirerek parlak bir oyuncu kadrosuyla ve demirbaş kameramanı Robert Elswit’le filme çeken yönetmense, kameranın önünden çok gitgide arkasını benimsemiş,Hollywood’un ünlü oyuncularından, aynı zamanda yapımcı ve aktivist George Clooney. “Good Night and Good Luck”la anımsadığımız Clooney’nin beylik entrikayı seyirciyi kimi zaman ters köşeye yatırmaya kalkışan şaşırtmacalarla allayıp pullayıp klişelerle oynayarak ve Coen kardeşlere özgü o baskın kara mizah sosuna da bandırarak (ayrıca çeşitli muzipçe öğelerle de bezeyerek) anlatageldiği “Suburbicon” sonuçta keyifle seyredilip hemen unutuluveren bildik bir suç karakomedisine dönüşüyor yer yer. Mahallece istenmeyip horlanan mağdur Afro-Amerikan ailesinin oldukça karikatürümsü kılınmış tasviri gibi yüzeysellikleri ve Hitchcock’vari alışılmış, gerilimli içeriği dışında, başarılı görselliği, göz dolduran oyunculukları ve kara mizah öğesiyle meraklısına salık verilecek türden bir kara komedi denemesi sayılabilir bu “Suburbicon” özetle.
En Çok Okunan Haberler
- Futbolda pis kokular yükseliyor
- Son seçim anketinde çarpıcı sonuç!
- TÜPRAŞ'ta patlama: 12 kişi yaralandı
- 'Erdoğan bize göre tek seçenektir'
- CHP’de çelişen başkanlara uyarı
- Hekimlerin istifaları hızlandı
- 'Erdoğan ömür boyu Cumhurbaşkanı olacak diye...'
- Beyoğlu'ndaki cinsel saldırı dehşetinde yeni gelişme
- Türkiye'de bir sağlık skandalı daha!
- Napoli'den Galatasaray'a Osimhen yanıtı!