Harran’da kumaların karanlık yılları

Aslında çocukluk arkadaşı olmaları gerekirken zalim bir kocanın üç kuması oldular. Bugün yaşları 70’e dayanmış ama birbirlerinden güç alarak atlattıkları o karanlık yılları gözyaşlarıyla anlatıyorlar.

Harran’da kumaların karanlık yılları
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 11.03.2017 - 06:58

Çocukluğunu kör cehalete teslim eden üç kadın; Sultan, Ayşe ve Meliha... Ortalama yaşları 60-70 arası olan... Babalarının eline sayılan yüklü başlık paralarının bedelini, kendilerinden en az 30 yaş büyük adama koynunda körpecik bedenleriyle ödemeye mahkûm bırakılan üç kuma... Burası Harran..

Meliha 40’lı yılların ortasında, iki kumalı bir konakta gelmiş dünyaya... Özellikle kız çocuklarının hele de ortancalarının doğduğu günün hatırlanmadığı zamanlar... Annesi, “Kar yağıyordu. Köy yolları kapanmıştı. Bu yüzden doğumuna ebe gelemedi. Babaannen yaptı doğumu. Acaba aralık mıydı? Yok... Yok... Ocak, şubat ya da mart... Aman canım doğdun ya işte. Ne bileyim ben. Sanki öğrenince bir şey olacak!” diyerek doğduğu günü böyle anlatırmış Meliha’ya. Değersizliğini bir kere daha yüzüne vurarak.

Çocuk olmak yasak

Bu topraklarda doğan bebeğin cinsiyeti kızsa eğer değeri de ederi de olmazdı elbet... Hele de o yıllarda... Çocuk Meliha’ya da hep bu hiçlik duygusu hissettirilerek gelmiş 13 yaşına... Ailesinin diğer kızlarının da tıpkı kendisi gibi itilip kakıldığı, dayak kötekle uslandırıldığı, bol yasakların olduğu bir konakta... Konak dediysek, öyle hizmetkârların çalıştığı, döke saça yenilen yemeklerin olduğu bir konak değil elbette. Aksine, fakirlik içinde saclarda pişirilen ekmeği ıslatıp günlerce aynı kaptaki yoğurda banan ve gaz lambalarının ışığında mutsuz yüzlerinin gölgelediği avlularda bir arada oturmak zorunda kalan... Mensup oldukları aşiretin en yoksul kolu, 30-40 kişilik bir ailenin barındığı bir konak burası. Ağanın marabası olarak çalıştıkları topraklarında en büyük derdi açlık ve sefalet olan.

Ağlayacak ne var

Evet, yasaklarla dolu bir konak... Kapının önüne çıkmak yasak... Türkü söylemek, gezmek, süslenmek, oyun oynamak, erkeklerle konuşmak... En önemlisi de çocuk olmak yasak! Bunu en iyi bir nisan sabahı, 13 yaşında üzerine zorla giydirilen gelinliğin kuşağını sıkı sıkı bağlayan annesinin sözlerinde anlamış Meliha: “Artık evlenme vakti. Çocukluk bitti. Senin sayende başlık parasıyla kardeşlerinin de yüzü gülecek. Sakın bizi mahcup etme. Ağlayacak ne var? Sanki ben senin yaşında varmadım mı babana?”... Oluk gibi yaşlar... Haykırışlar... Ama nafile...

Aklımı kaçıracaktım

Düğün faslından sonra gerdek için girdiği odada yaşadıklarını şöyle anlatıyor Mehlika: Dizlerim tir tir titriyordu. Çeşmeye giderken sık sık gördüğüm, yaşlı amcanın çocuk bedenimin üzerinde elleri ve dudaklarının gezindiğini hissetmek işkencelerin en büyüğüydü. Allah kimseye yaşatmasın. Şimdikiler çok şanslı. Ben en zor zamanlarda yaşadım. Çocukken gelin gitmek, uçurumdan düşmek gibi. Yediğin dayaklarda çabası...

Aradan iki yıl geçmiş Mehliha 15 yaşında ilk çocuğunu doğurmuş. 17’sinde de ikincisini... Ancak bu doğumların en büyük kusuru, bebeklerin kız olmasından başka bir şey değilmiş. Derken kocası, erkek doğurması için bir kuma daha getirmiş. Meliha, bu kumanın gelişine ne kadar sevindiğini, “O an dünyalar benim oldu. O rezil konakta, iki bebeğimle ne yapacağımı bilemiyordum. Bir de yaşlı kayınvalidemin isteklerine yetişemiyordum. Dayaklarına, zorbalıklarına... Bu konakta aklımı kaçırmaktan korkuyordum. Nerdeyse benimle yaşıt sayılan kumamın gelişi bana ilaç gibi gelecekti. Ancak onun için çok üzülüyordum. Adının Ayşe, yaşının da 16 olduğunu öğrendiğim kızın, benim yaşadığım kâbusun aynısını yaşayacak olmasına”.

Kumalığın neresi hak

Meliha, o gecenin sabahında kumasının üzüntülü ve gönülsüz halini fark eder. Kocasının gittiğini duyunca fırlar Ayşe’nin yanına. O günden sonra birbirlerinin yaralarına merhem olurlar. Çocuklarına annelik yapmayı da birlikte öğrenirler. Zaman geçer, kocalarının ikinci kumadan da gönlü geçer ve böylece gelir üçüncü kuma.

Yaş on beş, adı Sultan. Kaderi aynı... Yaşadıkları, gözyaşları, gerdekteki çırpınışları... Kara yazgılarını birlikte yaşamaya alışan üç kuma, hep omuz omuza... Kendi kendilerine birbirlerini korumaya ant içerler. Mecbur bırakılarak girdikleri bu hapishanede, yaşanan tüm zorluklara rağmen birlikte yaşamayı öğrenirler...

60 yaşlarını büyük zulümlerle deviren son kuma Sultan, “Bakmayın adımın Sultan olduğuna. Kader seni bir erkeğin kölesi yapmaya görsün. İşte bu da benim çilem. Kumalarımla kardeş gibi olduk. Ancak kocamız bize düşman biz kocamıza. Geçen sene öldü, mezarına bile gitmedik. Arkasından bir dua bile okumam. Bir erkek üç kadın. Bunun neresi hak? Ancak zalim olan bunu yapar.

‘Tepe tepe kullan’

Harran’ın pamuk tarlasında, ağa için çalıştırılan yedi kardeşin en güzelidir Ayşe. Beline kadar uzanan siyah saçları, kömür karası gözleri göreni hayran bırakır. Kocası, onu çalışırken gördüğü an hayran kalmış. Tam bir gün sonra babasına gelmiş haber. Kocasının yeğeni: “Ayşe’yi amcama isteyeceğiz” demiş. O geceden aklında kalanlar ise, zangır zangır titreyerek elinde tuttuğu tepside içilen kahveler, kocasının babasının eline saydığı bir tomar parayla, “Sattım gitti. Mal senin tepe tepe kullan” sözleri... Beyaz gelinliğiyle baba evinden çıkarıldığı anı hüngür hüngür ağlayarak anlatan Ayşe, “Bu davullar benim hiç sevmediğim adama varmam için mi çalıyordu. Ya sevdiğim Mehmet’i kalbimden nasıl atarım. Annem hiç mi üzülmemişti? Başkasını severken benden büyük bir adamla nasıl olabilecektim. Ona teslim olmamak için direnince sabaha kadar dövdü. Çok zordu. İnsan olan bunu yapamaz.”


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler