Hande Doğandemir: Bildiğim yol pes etmemek!
Hande Doğandemir, "Filiz’in kardeşi İnci’nin cinayeti günümüzde hâlâ sonuçlanmamış ve bildiğim kadarıyla katilleri serbest bırakılmış, bu gerçeği bilmek çok canımı yakıyor. Yıllarca öldürülen kardeşi için adalet arayan ve avukat olmaya karar veren bir ablayı canlandırıyorum. Bazen bazı rollere hazırlanmanız gerekmez, ben Filiz’in acısını bu ülkede yaşayan bir kadın olarak her hücremde hissediyorum" diyor.
Hande Doğandemir’in, başrollerini Burçin Terzioğlu (Esma) ile paylaştığı Exxen’de yayımlanan dizisi Hükümsüz’de kadına yönelik şiddet, yaşanmış hikâyelerden yola çıkılarak anlatılıyor. İzmir’de geçen dizide iki kadın avukat var. Doğandemir, genç ve inatçı avukat adayı Filiz’e hayat veriyor. “Esma ve Filiz, bambaşka dünyaları temsil ediyorlar ama ortak bir paydada buluştular: Kayıpları, acıları ve kadın cinayetleri ve bu yoldaki kararlılıkları. Hükümsüz benim için her anlamda eşşiz bir proje” diyen Doğandemir’e sorduk.
Senaryoyu ilk okuduğunuzda neler düşünmüştünüz? Şimdi izlerken neler düşünüyorsunuz?
Hem kadın başrollü hem kadın hikâyesi odaklı hem de müthiş cesaretli olması içinde olmaktan gurur duymamın başlıca sebepleri. Biz kadın cinayetlerini ve kadına şiddeti normalleştirmeden, ajıtasyona yer vermeden tam da olduğu gibi -bu sebeple yer yer çok sert gelebilecek şekilde- anlatma cesaretinde bulunduk.
Filiz’in acısı yüreğimde
Dizinin sosyal yönü ile draması arasında nasıl bir denge var?
Aslında çok bıçak sırtı bir proje, gerçek kadın cinayetlerinden yola çıkarak hazırlanıyor yani kurgulanmamış yaşanmış hikâyeler. Belki kaybettiğimiz o kadınların katilleri oturdukları yerden izliyorlar. Herkesin bu gerçekle yüzleşmesini sağlayacak bir proje, o yüzden çok kıymetli buluyorum ve çok insana ulaşmasını istiyorum çünkü bunların hepsi yaşandı, yaşanıyor yaşanmaması için duyurmalıyız. Her zaman her proje bir misyon edinmez kendine ama Hükümsüz kendiliğinden o sorumluluğu üstleniyor ne mutlu ben de buna aracı olabiliyorum.
Rolünüzü çalışırken neler hissettiniz?
Filiz’in kardeşi İnci’nin cinayeti günümüzde hâlâ sonuçlanmamış ve bildiğim kadarıyla katilleri serbest bırakılmış, bu gerçeği bilmek çok canımı yakıyor. Yıllarca öldürülen kardeşi için adalet arayan ve avukat olmaya karar veren bir ablayı canlandırıyorum. Bazen bazı rollere hazırlanmanız gerekmez, ben Filiz’in acısını bu ülkede yaşayan bir kadın olarak her hücremde hissediyorum.
"Pes etmemek, birlik olmak ve güçlenmek tek bildiğim çözüm. Engeller hep olacak ancak birlik olursak aşabiliriz."
Birlik olma zamanı
Sizin kişisel güçlenme hikâyenizi merak ediyorum. Hem bir kadın olarak hem de mesleki anlamda aşmanız gereken bariyerler nelerdi?
Açıkçası mesleki olarak bu yola girerken beni zor bir sürecin beklediğini biliyordum ama hedef odaklı disiplinli ve çalışkan olmak tek anahtarımdı. Doğamızı bile normalleştirmek için, kadın olarak ötekileştirilmeden insan olarak görülmek için çaba harcıyoruz. Pes etmemek, birlik olmak ve güçlenmek tek bildiğim çözüm. Engeller hep olacak ancak birlik olursak aşabiliriz.
Setlerde aslında kamera arkasında başlayıp oyunculuğa ilerleyen dönemde adım atmışsınız. Oyuncu olma isteğiniz sonradan mı oluştu?
İletişim sosyolojisi üzerine çalışırken televizyonda staj yapma şansım oldu, o dönem beni oyunculuk eğitimi almaya iten birçok faktör bir araya geldi. Amatör olarak okulda yaptığım tiyatro dışında oyunculuk üzerine bir yol çizmemiştim. Hem staj yapıp hem oyunculuk eğitimi alıp hem de deneyim edinmeye çalıştığım bir dönem oldu ama içimde beni bu yola iten bir ses vardı hep, iyi ki onu dinlemişim.
Anladığım kadarıyla içinde bulunduğunuz ekrana veya sinema perdesine eleştirel bakan nadir oyuncular arasındasınız.
Açıkçası her işimi bir sorumluluk taşısın, mesaj versin kaygısıyla yapmıyorum. İnanmak ve içinde olmak istemek önceliğim. Ama kalbimden geçen de birilerine gerçekten dokunabildiğim hikâyelerde olmaktı öyle de oluyor.
İçimdeki Yangın isimli tiyatro oyununuz da internet üzerinden izleyici ile buluşuyor. Fiziksel olarak tiyatro sahnesinde seyirci ile buluşmakla dijital bir oyunda yer almak arasında ne gibi farklar var?
İlk oyunum Craft’ta ‘Waterproof’, du sonrasında “tiyatrolar.tv”nin hayata geçirdiği İçimdeki Yangın’la buluştum ikisi de çok sevdiğim, zor ve beni zorlayan metinlerdi. Fiziksel olarak seyirciyle buluşmanın tarifi nasıl yapılır bilmiyorum eşsiz bir his ve çok özledim. Ancak İçimdeki Yangın sadece kayda alınmış bir oyun değil tiyatro ve sinema disiplinlerini birleştiren başka bir anlayışla hayata geçti. Merakla bekliyorum ben de izlemeyi.
İleriye dönük hedefleriniz neler?
Açıkçası son birkaç senemi kariyer olarak tam istediğim gibi çok verimli geçirdim. Nuh Tepesi’yle başlayan festival yolculuğuma Gelincik’le devam ettim. Umarım bundan sonra da kendime çizdiğim bu yolda tam da böyle içinde olmaktan büyük keyif ve gurur duyduğum kendime ve oyuncu kimliğime artıları olan projelerle devam ediyor olacağım.
"Fotoğraf çekmek en tutkulu hobim olduğu için Instagram’da çektiğim kareleri de paylaşıyorum zaman zaman. Her an her yaptığımı paylaşmaktansa daha özel bir alan yarattım profilimde. Büyük kitlelerle iletişimde kalmak harika Sosyal medyayı bu nedenle çok efektif buluyorum. Ama sadece sosyal medyaya göre şekillenmenin de her işin ruhuna uymadığını düşünüyorum."
Kalbimi o karaktere açıyorum
Genel anlamda role nasıl hazırlanırsınız?
Konservatuvar mezunu değilim ama farklı disiplinlerde oyunculuk eğitimi aldım. Her projede öğrendiklerimi, sosyolojiden bana kalan gözlem ve analiz etme pratiğimi, hayattaki tüm deneyimlerimi ve okul gibi geçen oyun provalarımdan bana kalan her anı o role çalışırken cebime koymaya çalışıyorum ve kalbimi o karaktere açıyorum
Sinemada kadını inceledi
Sosyal bilimler genel olarak kadınların dışarda tutulduğu bir alan. Siz neden sosyoloji okudunuz?
Sosyal bilimlerle ilgili daha net bir problemimiz var: Kadınları dışında tutmaktan çok toplumsal olarak her alanda ihtiyacımız olan her sosyal bilim dalı maalesef göz ardı ediliyor. Psikoloji ve sosyoloji hep çok ilgimi çekmişti temelinde insan var. İyi ki okudum. Bana mesleğim dahil her alanda bana başka bir pencere açabilme şansı veriyor. Ve “insan”ı gözlemleme, derinine inebilme ve bunu analiz etmek konusunda bana çok faydası oluyor.
Üniversite son sınıfta Fransa’ya gidiyorsunuz ve sonrasında “1980 dönemi Türk sinemasında kadının cinsel istismarı” başlıklı bir tez yazıyorsunuz.
Bu dönemi inceleme isteğim İffet, Ahh Belinda, Adı Vasfiye, Teyzem gibi (hepsinde Müjde Ar’ ın oynamış olduğu) kadın ve kadın meselelerini, toplumda kadının yerini; ötekileştirilmesi ve derinliğini konu edinmiş filmlerden oldukça etkilenmemle başladı. Ben bu süreci; kadın olmanın toplumun istediği gibi konumlandırıldığı fakat bir kadının arzuları tutkuları hayalleri ve yaşadığı zorlukları temel alan bakış açısını değerlendirerek ele aldım. Bu bakış açısıyla çekilmiş çok değerli filmlerle dolu eşsiz bir dönemdi içinde bulunduğumuz toplumu sinema aracılığıyla analiz edebilmek için.
En Çok Okunan Haberler
- 'Tarihe not düşmek için geldim'
- Çok konuşulacak 'adaylık' açıklaması
- Fatih Altaylı ve İsmail Saymaz'a soruşturma
- Protesto eden yurttaşlara polis müdahalesi!
- Aydın Dağları'nda son yılların en verimli hasadı yapıldı
- Mahruki yine yandı
- AKP’li belediyeden bir ayda 33 konser
- A Milli Takım'ın Uluslar Ligi'ndeki rakibi belli oldu!
- Tıp fakültelerinde kadavra krizi
- Fakülteyi kâğıt üzerinde kurmuşlar!