Hale Soygazi: Susarsak tarihe leke olur

Usta oyuncu Hale Soygazi, Türkiye’nin içinde bulunduğu tuhaf ve açıklanamaz günler için “Susmamız kabul edilemez, ileride tarihe leke olur sustuklarımız” diyor. Soygazi, Türkiye’de hakaret dilinin nefretin getirdiği kutuplaşmanın mutsuzluğu yaydığını söylüyor.

Yayınlanma: 11.10.2014 - 22:10
Abone Ol google-news

Hale Soygazi’de pişmanlıklar ve mutluluklar birbirini söndürüyor. Hayata karşı hep dengeli. Muhalif, doğru bildiğini okuyor. Sinemadaki ilklerine rağmen filmleri militan araçlar olarak görmüyor. Ama hayata müdahale etmek, onu daha yaşanabilir kılmak için sinemayı kullanmak gerektiğini düşünüyor. Soygazi ve eşi Murat Belge kendilerine gelen tehditlerden korkmuyor hatta böyle yaşamaya da alışmışlar. Aslında Hrant Dink’in katledilmesinden beri korumayla yaşıyorlardı, yalnızca kısa bir süre korumasızdılar. Son dönemde tehditler artınca durum eskiye döndü. Soygazi bu yüzden “hâlâ çok karanlık bir ülkede” yaşadığımıza dikkat çekiyor.

- Her şeyi geçmişle değerlendiriyoruz Türkiye’de, sanırım referans aldığımız nokta yanlış. Geleceğe göre ne kadar geride sinema?

- Festivallerde ödüller de alıyoruz, ama dünyada “varız” demek için erken. Dünya dağıtım ağında yer alması gerekiyor filmlerimizin. Şu anda bu koşullara sahip değiliz. Hem gişenin ve sanatın yolları hep ayrı. Komedi filmleri iyi iş yapıyor. Fikri ve derdi olan fikir sinemasının işi zor. Seyirci televizyona alışık, sinema da bu yüzden dizi sineması. Tüm bunlara karşı dünyanın her yerinde oynayabilecek oyuncularımız var. Demek istediğim sıkıntılık oyunculukta değil. Genç yönetmenler iyi ve sıkı işler yapıyor, tek eksikleri çok erkek hikâyeleri anlatmaları. Kadın kahramanları hiç yok. Bu coğrafyada olduğu gibi sinemada da kadına verilen görev, yüklenen anlam aynı. Kadınların içsel hikâyeleri ve yolculukları geri planda. Kadının bedeniyle olan mücadelesini aşamadı Türk sineması.

- “Cüretkâr sevişme sahnesi” ya da “cesur tecavüz sahnesi”yle pazarlanmayan film yok gibi. Nedir bu ereksiyon hali?

- Kadını metalaştırmak bir kısım sanat pazarlayıcılarının vazgeçilmez politikaları. Halbuki filmlerde bahsi geçen sevişme sahnesi filmin içinde, hayattan bir parça. Bir çarpışma anıdır sevişme. Elbette işi sığlaştırıp, basitleştirmek işin riyası. Bunun sanatla alakası yok! Magazin medyası seviyor bu tür pazarlama politikalarını. Zaten medya da dizilere uygun masallar anlatıyor. Dizi izlemek biraz da günlük hayattan kaçışın bir yolu zaten.

- “Muhalif olmak ya da olmamak işte tüm mesele bu”, değil mi?

- Sansür ve otosansür arasındaki bağ iyice sıkılaştı. Demokrasi kör topal, yaratıcılık bastırılmış. Nâzım Hikmet 1930’larda yazmış “Güzel günler göreceğiz, güneşli günler”; hâlâ bekliyoruz. Artık görelim o günleri! Çünkü umutsuz yaşanmaz. Bu görev de bize düşüyor. Susmamız kabul edilemez, ilerde tarihe leke olur sustuklarımız. Sıra hepimize gelecek, ama o zamana kadar susmak yok. Önce eleştiriyi kaldırmayı öğrenecek iktidarlar, sonra hatalarını görecek, yanlışları için özür dileyecek. Demokrasi herkesin özgür olması demektir, bir kısmın değil. Mesela ben başörtüsü yasağına en başından beri karşıydım. Başını da kapatır, mini etekle de gezer kadın. Zaten o ilk zamanlardaki maraz bizi bu günlere getirdi. Hep bir toplum mühendisliği yapılmaya çalışıldı, şimdi de deneniyor. Bu mühendislik hatalarla dolu.

 

'Susmak daha tehlikeli'

- Herkes tarafını seçmiş durumda, yandaş cepheye katılanlar gün geçtikçe artıyor. Çünkü gücün kanatları altında güvendeler, dışarıdakiler tehlikede?

- “Bütün hayatımızı yersiz çekingenliklerle mi geçireceğiz? Cesareti yalnız kafamızda mı yaşayacağız?” diyor Oğuz Atay. Herkes doğru bildiğini savunmalı. Yalnızca kafasında da yaşamamalı bunu. Dedim ya susmak daha tehlikeli. Mesele bu kadar basit! Herkes omurgasına sahip çıkıp, duruşunu koruyacak. Sanat ise vicdanın tarafında. Gücün yanındakine sanat denmez, onun adı başka. Hem sermayenin sanatı diye de bir şey olmaz. Köle sahibi özgür değildir ki, o da köledir. İşte bunlar atlanıyor hep. Hepimiz aynı tornadan çıktık işte, en farkında olanımız bile ıskalıyor pek çok şeyi. Zaten pek çoğu günü kurtarmanın peşinde. Her mesleğin bir etiği vardı şimdi pek çok mesleğin yok!

- Haber kanallarına bakarsak çok huzurlu ve mutlu bir ülkede yaşıyoruz ama?

- Benim günümüz için söyleyebileceğim tek şey; “sakin olmamız lazım”. Her anlamda bu böyle. Çünkü sokakta öfkeli bir kalabalık var, herkes patlamaya hazır. Fırtına öncesi değil tam fırtınanın kalbindeyiz. Kabalaşmak övünülecek bir şey gibi, nezaket yok. Sesini yükselten haklılığını pekiştiriyor. Herkes herkese haddini bildirmek için uğraşıyor. Zaten İstanbul’da herkes bedava yaşıyor. Hayat çok ucuz, yaşamak pahalı. İnsanlar artık kaosta, bu ruhlarına da işledi. Ne yaşadığından zevk alıyor, ne de yaşattığından. Siyasilerdeki dil öyle çirkin ki, öyle bir hakaret dili kullanıyorlar ki halk ne yapsın? Öfkenin, nefretin, kutuplaştırmanın bir politika olduğu ülkede sokaklarda elbette mutsuzluk kol gezecek. İnsanlar özür dilemekten nefret ediyor, kibar olmaktan korkuyor.

 

Hayatımda hiçbir şeyi ıskalamadım

- Soluk almak ya da hayattan kaçmak için neler yapıyorsunuz?

- Ben soluk almak ve hayattan uzaklaşmak için bol bol yürürüm. Adım adım bu dünyanın sıkıntısından, tasasından uzaklaşırım. Bir de denizi görüyorsam başka da şeye gerek yok! Huzuru böyle buluyorum.

- Hayatla hesabınızı gördünüz mü?

- Travmalar yaşamadım, tren pek makas değiştirmedi bende. Pişmanlıklarımla mutluluklarım birbirini söndürüyor aslında. Bazılarının varoluş sebebi politiktir. Apolitik olmak da bir politikadır zira. Ben muhalif tarafta yaşamama rağmen filmleri militan araçlar olarak görmüyorum. Tabii hayata müdahale edebilirsiniz sinemayla. Hayatı zenginleştirmek, güzelleştirmek elinizde.

- Saplandığınız şeyler var mı?

- Öyle olsa yaşayamam! Hayat böyle bir şey değil çünkü. Neyse ki hafızamız bizden yana. Her şeyin kırıntıları kalıyor üstümüzde. Şimdi ne değişti; dersen, kimseyi hemen yargılamıyorum. Baktığım pencereler çok farklı. Zaten önyargı da günümüzün vebası, bir kere bulaşmasın insana. Bunu kırmak gerek. Sanırım daha anlayışlı bir insan oldum. Sivriliklerimi törpüledim, köşelerimi azalttım. Hayatımda ıskaladığımı düşündüğüm bir şey de yok. İyi yaptığım ve iyi yapamadığım şeyler var. Hiçbir şeyi kişiselleştirmiyorum da artık. Ne de olsa dünya kimsenin etrafında dönmüyor. Bunun farkına varınca hayat daha sakin geçiyor, duruluyor. İnsanları değiştirmek mümkün değil, bundan vazgeçtiğinizde hayattan zevk alıyorsunuz. Darbelere karşı geçirgenliğiniz de azalıyor böyle olunca.

 

Sol paramparça

- Peki solun beyin ölümü gerçekleşti mi?

- Sol paramparça, çünkü zaten hepimiz aynı tornadan çıkmışız, dedim ya. Solun ne olduğu da tartışılır. Emekten, adaletten özgürlükten yana bir sol yok şu an. Selahattin Demirtaş konuştuğu zaman “işte böyle olmalı” diyoruz ama, amalar var. CHP’yi sol görmek mümkün değil, ne olarak görmek gerekir bilemiyorum. Zaten iktidarın başarısının sırrı CHP.

- Eşiniz Murat Belge yine tehditler almaya başladı. Belli ki alıştınız bununla yaşamaya?

- Tehdit ile yaşamaya alıştık. Hrant Dink’in öldürülmesinden beri korumayla yaşıyor Murat. Altı yedi aydır yoktu, şimdi yine başa döndük. T24’ün kapısının altından bir not atılmış, şimdi nasıl geldiği araştırılıyor. Hâlâ karanlık bir dünyadayız, karanlık bir ülkedeyiz. Tehdit nedir? Yeni Türkiye bu mu? Ne değişti? Ben korkmuyorum, ilk zamanlarda panikliyordum, sonra maalesef alışıyorsun. Tetikte yaşamak normalleşti. Ne Murat, ne de ben korkmuyoruz. Bıkkınlığımız omuzlarımızı düşürüyor o kadar.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler