Hâlâ genç, hâlâ muhalif, hâlâ yeni

Berkay: Yeni rockçılar isyankâr ve muhalif tavrı ihmal edince halkın sesini duyurmak rapçilere kaldı.

Hâlâ genç, hâlâ muhalif, hâlâ yeni
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 13.12.2020 - 02:00

Anadolu rock denildiğinde ilk akla gelen... Uzun bir yolculuğun unutulmaz efsaneleri... 

Bu yazının daha ilk cümlesinde Moğollar dediginizi duyar gibiyim.

Taner Öngür’ün “Anadolu rock terimini ilk biz telaffuz ettik” demesi boşuna değil. Çünkü bu ülkede “Anadolu rock”ın ilk temsilcileri Moğollar.

Kimler solist olarak yer almadıki grupta; Barış Manço, Cem Karaca...

Efsane grup 11 yıl aradan sonra yeni albümleriyle yine karşımızda. Özlenen 16 parçanın yer aldığı albüm plak formatında ve dijital olarak yayımlandı. Grubun üyeleri; Cahit Berkay, Taner Öngür, Serhat Ersöz, Emrah Karaca, Kemal Küçükbakkal ile yeni albümlerini konuştuk.

Yeni albümün başlangıç ve çıkışa kadar olan süreci nasıl oluştu ve gelişti?

Serhat Ersöz: Bu albüm Murat Ertel ve Gülbaba Records işbirliğiyle Londra merkezli Night Dreamer plak şirketinin teklifi ile gerçekleşti. Direkt plağa kaydedilen, grubun müzikal yelpazesini yansıtan 16 şarkı barındıran duble bir plak teklifi ile geldi. Murat’ın tavsiyelerini de dikkate alarak beraber parça seçimi yaptık önce. Daha sonra plak yüzlerindeki sürelerin dengeli olabilmesi ve şarkı aralarında enstrüman değişiminin yaratabileceği sorunları asgariye indirmek için parça sıralamaları yaptık. Arkasından provalar geldi. Cihangir Müzik Evi’nde yaptığımız provaları kayıtta çalacağımız gibi yaparak tamamladık ve sonrasında Hollanda Haarlem’deki Artone Stüdyoları’na gittik. İlk gün kurulum, daha sonraki günlerde her gün 1 yüze konsantre olarak kayıtları yaptık. Her yüzü ait olduğu günlerde 3 kere çaldık ve genellikle sonuncu kayıtları beğenerek kullandık. 5 gün sürdü yani. 

Neden 11 yıl sonra?

SE: Biz, hadi albüm yapalım diyerek zorlamıyoruz kendimizi. Biriken besteler ya da gelişen şartlar kendiliğinden böyle doğal bir süreç doğuruyor.

Emrah Karaca: Aslında biz aradan o kadar zaman geçtiğinin farkında değildik. Son albümümüz “Umut Yolunu Bulur” 2009 sonunda yayımlanmış. Ara ara hadi stüdyoya girelim, yeni bir şeyler kaydedelim diye çok konuştuk ama bir taraftan sürekli konserler devam ediyordu. Zaman nasıl geçti gerçekten farkına varamadık. Böyle söyleyince 11 yıldır ortada yokmuşuz gibi duyuluyor ama biz bu zaman zarfında bin civarında konser verdik.

Taner Öngür: Son yıllarda müzik yayımcılığı büyük değişim geçiriyor. Konvansiyonel formatlar artık neredeyse üretilmiyor. Her şey dijital dünyaya göre planlanıyor. Bereket plak formatı yeniden gündeme geldi. Benim en sevdiğim fiziki müzik yayın formatı plak. Bu değişimin oturmasını beklemiş gibi olduk. Bir de ülkemizde müzik yapımcılığı yapan firmalar hiç güvenilir değildi. Unkapanı anlayışının kaçınılmaz çöküşünden sonra, artık bu alanda yeni bir dünya kuruluyor. Yeni bağımsız firmalar kurulmaya başlandı. Bizim bu plak da ülkemizde Gülbaba Records, yurtdışında Night Dreamer Records tarafından yayımlanıyor...

Cahit Berkay: Son 11 yılda insanların müzik dinleme alışkanlıkları değişti. Artık hemen herkes dijital platformlar üzerinden müzik dinliyor. Bu üretim şekillerine de yansıdı. Birbirimizi tekli ya da single yayımlamak konusunda ikna edemedik, albüme girişecek kadar da motive edemedik. Ancak doğrudan plağa kayıt teknolojisi ve albümün öncelikle yurtdışında yayımlanacak olması hepimizi heyecanlandırdı. O kadar ara verince de ortaya iki albümlük malzeme çıktı (gülüyor).

Parçaların seçimini nasıl yaptınız?

Kemal Küçükbakkal: Moğollar tarihini geçmişten günümüze en iyi şekilde anlatmaya çalıştık.

TÖ: Öncelikle yurtdışı dinleyicisine yönelik bir albüm olduğu için yolculuğumuzun her döneminden parçalar seçmeye gayret ettik. Tabii canlı kayıt yapacağımız için canlı performansları güçlü olan parçalar ve enstrüman değişimi (4 parçanın arka arkaya çalınması sırasında enstrüman değişimi için çok az zaman olduğu için) önemli rol oynadı...

Cahit Berkay: Biz stüdyoda çalarken albüm aynı zamanda master plağa kaydediliyordu. O yüzden her gün plağın bir yüzünü çaldık. Direct - to - disk yöntemi kayıtlara sonradan müdahaleye müsaade etmediği için şarkı araları da dahil plağın bir yüzünü komple çalmamız gerekiyordu. Şarkıların süreleri de belirleyici oluyor bu durumda. 

 Bu albümde olmazsa olmazdı dediğiniz bir parça var mı?

SE: Yok (gülüyor).

EK: 53 yıllık tarihten bahsediyoruz. O kadar çok parça vardı ki elerken zorlandık. O kadar elememize rağmen ortaya duble bir albüm çıktı.

KK: Şarkı seçerken gerçekten çok düşündük ve zorlandık. On altı şarkının on altısı da olmazsa olmazdı bence.

TÖ: Bence elbette “Selvi Boylum Al Yazmalım” ve “Bi’şey Yapmalı”.

CB: Hepsi bizim çocuklarımız, aralarında ayrım yapamayız (gülüyor). Şaka bir tarafa olmazsa olmaz değil ama “Gel Gel” için iyi ki albüme koymuşuz diyebilirim.

 “Doğaçlama bir Moğollor geleneğidir” diyorsunuz. Tam olarak ne demek istiyorsunuz, açıklar mısınız?

TÖ: Birlikte üreten bir ekip olduğumuz için bu üretimlerin ana kaynağı genellikle doğaçlamalar oluyor, doğaçlamalardan melodiler çıkıyor, oralardan da unutulmayan parçalar...

CB: Iklığ D2D parçası yayımlandığında bu şekilde paylaştık. 1971 yılında stüdyoda benim ıklığ çaldığım bir doğaçlama yapmış albüme koymuştuk. Hatta o müzik “Kaynanalar” dizisinde de kullanıldı yıllar sonra. Bu albümde de gene benim ıklığ çaldığım bir doğaçlama yaptık. Ortaya yepyeni bir şarkı çıktı. O açıdan “doğaçlama bir Moğollar geleneğidir” dedik.

‘ROCK BAŞKALDIRIDIR’

“Anadolu rock” dendiğinde, akla ilk gelenlerdensiniz. Yaklaşık 50 yıldır müzik yapıyorsunuz, geçmişe baktığınızda bugünün müziğini ve bugünün dinleyici kitlesini nasıl buluyorsunuz?

TÖ: Anadolu pop terimini 1969’da, Anadolu rock terimini ise 1993’te ilk telaffuz eden biziz. 53 yıldır bu işin içindeyiz. Geçmişe baktığımızda o yılların şartlarına göre çok yaratıcı işler yapıldı. Tabii ki zamanın ruhu da müzisyenlerin duygularını müzik yapış biçimlerini etkiliyor. Yani her dönemin müziği aslında o dönemin hayatının kodlarını taşıyor. Aynı şey bugün için de geçerli. Yaratıcılık veya yeni fikirler konusunda bugün pek bir sıkıntı yok, çok sayıda bize göre genç müzisyen çok güzel işler yapıyorlar. Fakat bugün sayı çok artmış durumda ve iletişim kanalları da çok çeşitlendiği için duyurulması daha zorlaştı. Biz 60’lar ve 70’lerde bu anlamda şanslıydık...

CB: Her röportajda söylemeye özen gösteriyorum. İlk konserimizi 6 Aralık 1967’de Opera Sineması’nda vermişiz. 53 sene geçmiş. O konserde birlikte sahne aldığımız Engin Yörükoğlu ve Aziz Azmet artık aramızda değiller. Bu vesileyle ikisini de sevgiyle ve özlemle anmış olalım. Benim açımdan rock müzik bir başkaldırı müziğidir. İçinde isyan barındırır ve suya sabuna dokunur. Festivallerde yeni grupları dinliyor ve beğeniyorum. Onları dinlemek için bazen bilerek erken geliyor ve ekipten daha geç ayrılıyorum festival alanından. Güzel müzik yapıyorlar ancak bu müziğin isyankâr ve muhalif kısmını çok ihmal ettiler. Doğa boşluk affetmez. Rap müziğin yükselişinde rock ve arabesk müziğin artık kullanmadığı söylemleri sahiplenmesinin etkisi büyük. Sokaktaki insanın derdini en iyi rapçiler anlatıyor artık.

‘PANDEMİDEN SONRA BİZİ DÜNYA TURNESİ PAKLAR’

Pandemi süreci sizi nasıl etkiledi?

TÖ: Normal olarak sık konser veren bir grup olarak, aylardır konser yapamıyor olmamız beni birçok açıdan olumsuz etkiledi. Bereket pandemi başlamadan birkaç gün önce az önce bu albümü kaydetmiş olduk. Yoksa bizim sesimizi pek duyamayacaktınız...

KK: İşin ekonomik etkisi zaten ortada. Kendi adıma daha ne kadar dayanabilirim bilmiyorum. Ancak psikolojik açıdan da bir yıkım söz konusu. Pandemi öncesi aktif bir gruptuk, şimdi büyük bir boşluğun içine düştük. Kendi adıma zamanımızı mümkün olduğunca verimli geçirmeye çalışıyorum ama ruh sağlığımdan da endişe ediyorum.

EK: Herkes gibi öncelikli hedefimiz hayatta kalmak ama biz müzik camiası için biraz daha zor geçiyor. Her olayda olduğu gibi ilk müzik ve sahne sanatları darbe aldı ve en son düzelmesi düşünülen ve hatta düşünülmeyen kesim de bizleriz sanırım. Bu hep böyle oldu ve değişeceğine dair umudum da artık kalmadı.

SE: Biz bir de böyle heyecanlı, meydan okuyucu, stresli ve bir o kadar eğlenceli bir sürecin arkasından pandeminin içine düştük. Alışma süreci olmadan. Çok yoğun bir tempodan çıkıp boşluğun ortasında kaldık gibi. Haliyle bu günlerim şahsen sıkıcı geçiyor. Çünkü bizim işimizin bir parçası da yollarda olmak, seyahat etmek malum. Sadece sevdiğimiz bu işi yapamamak değil aynı zamanda hareket halinde olamamak da can sıkıyor. 

CB: Ben çok özledim. Grup arkadaşlarımla beraber müzik yapmayı, birlikte çalarken aldığımız keyfi dinleyicilerle paylaşmayı. Serhat’a katılıyorum, büyük bir boşluğun içine düşmüş gibi hissediyorum. Hep röportajlarda söyler olduk, pandemi süreci bittikten sonra bizi anca dünya turnesi paklar (gülüyor).

‘VERGİ ÖDEDİĞİMİZ DEVLET BİZE  10 AY BAKAMADI’

Pandemi sürecinde sanatçılar çok zor günler yaşadı ve yaşıyor. Hepimiz biliyoruz ki iktidar bu süreçte de yapılması gereken desteği sağlayamadı. Siz bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

KK: Her kötü olayda olduğu gibi yine ilk unutulan biz müzik emekçileri olduk.

TÖ: Elbette sadece sanatçılar değil, toplumun tüm kesimleri zorluklar yaşıyor. Biz mesela işinden gücünden olan kesime giriyoruz ama bir de salgına rağmen zor koşullarda işlerine gidip çalışmak zorunda kalan emekçiler de var. İktidarın bu süreci popülist yaklaşımından dolayı iyi yönetemediğini düşünüyorum. Gerekli tedbirler vaktinde alınsaydı hem ekonomik olarak daha az bedel öderdik hem de birçok insanımız hayatını kaybetmemiş olurdu...

EK: Herkes zor durumda farkındayız ama müzik camiası sadece sahne üstündeki insanlardan oluşmuyor, biz büyük bir aileyiz. Arka planda çalışan çok kişi var. Onların aileleri de var... Çok kötü durumdayız ve herkes bizlerden ortada bir çözüm olmadan dayanmamızı bekliyor. İntihar edenler var, müzik aletlerini satanlar var, evini kapatıp ailesinin yanına dönenler var, borç harç yaşamaya çalışanlar var! Var ki var...

SE: On yıllarca vergi ödediğimiz devlet bize 10 ay bakamadı daha ne olsun...


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon