“Gurbetin Sesi” diner mi?

Gazeteci Müjde Yazıcı pusulasını “gurbet yolu”na yani Almanya'ya çevirdi. İşçi göçünün 52. yılında Almanya'daki Türk müziğini ve Türk müzisyenlerini dinledi.

“Gurbetin Sesi” diner mi?
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 19.11.2013 - 11:13

‘Gurbetin Sesi:’Das İst Musiki’ belgeseli de böyle

-Sizi bu maceraya iten ne oldu?

2011’de Johannes Rau Uluslararası Gazetecilik Programı (IJP) ile bir süre Berlin’de kaldım. “Türk – Alman İş Gücü Anlaşması”nın 50. yılıydı ve bu 50
yılda Türkiye’den Almanya’ya taşınan müziklere ve Almanların bu müziklere olan ilgisine odaklandım. Yıllardır müzik yazarlığı yapmam göçün 50. yılına
bakış açımı bu çerçevede kurmamı sağladı. Müziğin sosyal olaylarla etkileşimi üzerine düşünmeyi seviyorum. Almanya’da yaşayan göçmenlerin müzik
sayesinde Türkiye ile köprü kurduklarını, vatan hasretlerini ‘bu dille’ bastırmaya çalıştıklarını gördüm. Yaptığım araştırmalar sonunda kafamda oluşan tüm
hissiyatları bir belge halinde yani belgesel olarak paylaşmak istedim.

-Neyle karşılaşacağınızı biliyor muydunuz, neler sizi şaşırttı?

Projenin en başında; Almanya’da beklediğimden de fazla alanda, disiplinde başarılı Türk müzisyenlerin varlığı ve Almanların buradaki Türk müziğine
ilgisi beni hayli şaşırttı. Bunun dışında neyle karşılaşacağımı ve hatta çekimler esnasında kimin neler anlatacağını ön görüşmeler sayesinde kestirebildim.

-Müzik taşınabilir kültür demek, nasıl bir evrime şahit oldunuz çalışırken?

Tam da söylediğin gibi bir evrim söz konusu… 1960’ların başında ilk kez Almanya’ya yerleşen Türkler yanlarında plaklarını da getiriyorlar. Devamında
kaset, CD vs… Buraya taşınan müzikler arasından arabesk müzik Almanlara ilk başlarda, “bozuk” gibi geliyor. Kulakları doğu ezgilerine alışık olmayan
Almanlar başlarda duydukları arabesk vokallere, “Bu insan neden ağlıyor?”, “Çantasını mı çalmışlar?” diyerek yadırgıyorlar. Fakat zamanla Alman
televizyonları -nadir de olsa- Türk müzisyenlere yer veriyor, Türk komşularının düğününe giden Almanların doğu ezgilerine aşinalığı artıyor derken göçün 52. yılında bugün görüyoruz ki Almanlar Berlin’deki bir caz barda Türk arabesk vokalin caz füzyonuyla dans edip, duygusal bağ kurabiliyorlar.

-Almanya’ya göçün ilk yılları ve şimdi karşılaştırmanızı istesem, müzik Üçüncü kuşağın daha fazla Alman kültürüyle yoğrulmuş olması nedeniyle
bugün Almanya’da yapılan Türk müziği ciddi bir sentez taşıyor diyebiliriz.

Örnek vermek gerekirse, mimarlık mezunu olan Ebru Düzgün (Ebow X), Almanca rap yapıyor ve altyapılarında Türkiye köklerinden izlere rastlayabiliyorsunuz. Yıllardır metal müzik yapan Volkan Türeli, bağlamasını bağladığı ‘distortion’ sayesinde bağlamadan elektrogitar sesi çıkarıyor. Bunun gibi birçok örnek verilebilir. Üçüncü kuşakta esas olan doğu ile batıyı yüzeysel değil, iyi algılamış olmak ve müziğe malzeme etmek.

- Müzikte en çok hasret duyuluyor, ama bir yandan türküler bile Almanca Aslında Türkçe, Kürtçe, Zazaca, Almanca her dilde okunuyor türküler. Bunun
sınırı yok. ‘Das ist Musiki’ belgeseli çekimleri sırasında Berlin Saz Evi’ni ziyaret ettik. Burada kursiyer olan Ali Ekber Akşahin isimli kişi bize Almanca
türkü bestelediğini anlattı. Gözleri görmeyen ve aileden müzisyen olduğunu anlatan Akşahin, Almanya’daki yeni jenerasyonun Türkçe bilmediğini ve
türkülere ilgi duymadığını düşünerek kendine misyon edinmiş ve Almanca türkü

-Teknik sorulara geçersek araştırmalarınız, çekimler ve montaj aşaması ne kadar sürdü? Kimlerle çalıştınız?

Ön çalışmalar, araştırmalar, okumalar vs. iki yıl sürdü. Çekimleri İz TV’nin kurucu ve ortaklarından Vedat Atasoy ile Berlin’de yaptık. Almanya’dan döner
dönmez hemen montaja girdik. İlk bölümün montajını Eral Güvenir, ikinci bölümün montajını Erkan Kezer yaptı.

‘Das ist Musiki’ belgeseli ‘Ünkapanı’ belgeselinden sonraki ikinci çalışman.Üçüncü proje kafanda oluştu mu?

Karadeniz müziği üzerine kafamda bir belgesel projesi var.


KİMLER YOK Kİ BU BELGESELDE!

BİROL ÜNEL: ‘Müziğin vatanı olmaz’

‘Das ist Musiki’ belgeselinde Fatih Akın’ın ‘Duvara Karşı’ filmiyle tanıdığımız Birol Ünel de var. Ünel, kendi bakış açısıyla müziğin vatanı olmadığını

DJ İPEK İPEKÇİOĞLU: “Misketten Balkan müziğine…” İstanbul’da da Babylon gibi mekanlarda performansları olan bir isim İpek de  belgeselde yer alıyor. 1998 yılında şans eseri DJ’liğe başlıyor. Misket de çalıyor. Balkan müziği de… Tarzına “eklektik” diyor. Şimdi dünyanın birçok şehrinde
performansları olan bir DJ. Belgeseli besleyen isimlerden biri.

BERLİN KLASİK TÜRK MÜZİĞİ DERNEĞİ: Almandan ‘Yine Bir Berlin Klasik Türk Müziği Derneği, 1988 yılında Türklerin yoğun olarak  yaşadığı Kreuzberg’te kurulmuş. Bu dernekte her pazartesi ve perşembe çeşitli işlerde çalışan insanlar bir araya gelip klasik Türk müziği şarkılarını söylüyorlar.

Aralarında bendir çalan Alman da var, keman çalan Amerikalı da. “Yine Bir Gülnihal” söyleyen veya çalan Alman görmek oldukça keyifli.

TÜRKÇE RAP:Almanya’daki Türkler ‘hobi rapçisi’ olmadılar Türkiye, Türkçe rap’i ilk kez Almanya’dan gelen Cartel isimli grupla tanıdı.

1995 yılında Cartel tüm ülkeyi etkisine aldı. Türkçeleri çok iyi değil ama enerjileri fazla yakalayıcıydı. O dönem sadece Cartel tanınıyor olsa da Almanya’da Türk dilinde rap yapan birçok isim vardı. Türkçe rapin doğum yeri olan Almanya’daki Türkler rap müzikle buradaki sosyal sorunlarını anlattılar.

Dışlanmalarından, ‘yabancı’ olmalarından, sosyal problemlerinden bahsettiler.  ‘Das ist Musiki’ belgeselinde Türklerin Amerika’dan gördükleri müziği taklit ettikleri bir hobi olarak rap yapmadıkları, Amerika’daki çıkışındaki gibi ‘gerçek’ sorunlarını anlattıkları üzerinde duruluyor.

DERDİYOKLAR; Burunla org, ayakla gitar 1970’lerde ve 80’lerde Almanya’nın kült düğün çalgıcılarından Derdiyoklar...

Burunla org, ayakla gitar çalan, üçlü gitarlarıyla meşhur ikiliden Ali Ekber Aydoğan da ‘Das ist Musiki’ belgeselinde konuşan isimlerden. Aydoğan, Türk
geleneksel müziklerini Batılı ensrümanlarla çaldıkları için Almanların da düğün de pistten inmediğini anlatıyor.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler