Güçlü Devlet?

Güçlü Devlet?
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 17.11.2010 - 10:25

Aydınlığın bilgesi İlhan Selçuk'un 25 Ağustos 1982 tarihli yazısı:

PENCERE

Güçlü Devlet?

Yaşadığımız günlerin doruklarda esen rüzgârı güçlü devletözlemini saçıp savuruyor ve bu felsefe anayasa tasarısının hamurunu yoğuruyor.

Masallardaki ünlü Tubaağacı gibi dünya anayasal tarihini tersine çevirdik.

Oysa insanlık, devlet gücünü sınırlamak, denetlemek; kişinin haklarını ve yönetime katılımını gerçekleştirmek için anayasayı icat etmiştir. 18. ve 19uncu yüzyılların Batı dünyasında yürürlüğe giren bu özlem, şimdi dalga dalga bütün dünyayı sarıyor.

Peki, bizim güçlü devletisteğimiz nereden kaynaklanıyor?

Çünkü varsayımlar üstüne şatolar kurmak istiyoruz. Güçlü devlet kavramıyla güçlü iktidarkavramını birbirine karıştırıyoruz. Sanıyoruz ki, devlet gücü el değiştirmez; oysa devletin gücü el değiştirdi mi hiç istenmeyen yönelişlere doğru direksiyon çevrilir de şaşıp kalırız.

*

Gerçekte güçlü devletözleminin Türkiyede özgül bir dayanağı da yok değil. Toplum yıllar boyunca terör ve anarşinin kanlı batağında öylesine çırpındı ki,otoritearanışı bireyleri kapsadı. Kim bilir? Belki de terör ve anarşi, toplumun boynunu bükmesi ve kişilerin yılgınlaşması için özellikle pompalandı. Pompacıbaşıkafasındaki plana göre terör ve anarşi örgütlerini birbirine kışkırtıp, çatıştırıyordu.

Bir ülkede iç savaşa doğru tırmanma eğilimleri gösterebilecek ölçüde terör ve anarşiyi pompalayabilmek için var olan çelişkilerden yararlanılır.

Nasıl çelişkilerden?

1) Soy, 2) Mezhep, 3) Sınıf çelişkilerini keskinleştirmek, devletin içinde çatışmaların yatırımı sayılır. Türkiyede çok uzun süre bu iş yapıldı. Dar ve kısır milliyetçilik kavramı kökü dışarda kapitalizmle birlikte gündeme girer. Anadoluda ekonomik kalkınmanın yöntemini dışa bağımlı kapitalizme oturtan kafa, bu kuralı kuşkusuz biliyordu. Kapitalizmin eşitsiz ve adaletsiz gelişmesinin Doğu Anadoluda bölücülüğü ve ayrılıkçılığı körükleyeceğini hesaplamak zor değildi.

Pompacıbaşının bildiği başka gerçekler de vardı. Atatürkün hilafeti ve saltanatı kaldırarak laikliği devlet düzeni yapması, Anadoludaki tarihsel mezhep kavgalarını ve çelişkilerini geriye itmişti. Alevi ve Sünni kavgalarını tarihin derinliklerine gömüyorduk. Eğer Öğretim Birliği Yasası (Tevhidi Tedrisat Kanunu) çok partili rejimden sonra kâğıt üzerinde kalmasaydı; din, siyasal içerikli eylem niteliği kazanmasaydı; terör ve anarşinin üstüne oturduğu çelişkilerden birisi daha yok olacaktı.

Ya sınıf çelişkisi?

Anayasamız Hiçbir sınıf bir başka sınıf üzerine dikta kuramazdiye yazar. Ama dışa bağımlı çarpık kapitalizmin otuz yıl pompalanması, sınıflar arasındaki çelişkiyi derinleştirdi. Kentleşme sürecinde gecekondulaşan toplumda lüks apartmanlar yükseldi. Servet-sefalet çelişkisini pompacıbaşı terör ve anarşiyi üretmek ve türetmek için kolaylıkla kullandı.

Eğer bu elverişli ortam yaratılmasaydı, Türkiye oyuna getirilemezdi.

Güçlü devletistiyorsak toplum yaşamındaki çelişkileri sıfıra indirgeme yolunda çağdaş bir düzene doğru yürümemiz gerekiyor. Çelişkileri daha da derinleştirecek her önlem geleceğe doğru güvensizlik yatırımıdır.

Çağımızda güçlü devletderin çelişkilerle yarılmış topraküstünde temellenemiyor. İnsanımızı özgürlük ve sosyal adalet savaşımına zorlamaktan kaçınırsak, sağlıklı devlet yapısı için en doğru yolu tutmuş oluruz.

(25 Ağustos 1982 tarihli yazısı)

 


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon