Göçmenin er meydanı

Aksaray-Fındıkzade hattında yerleşen göçmenleri, mahalle sakinleri anlattı.

Göçmenin er meydanı
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 11.01.2019 - 22:02

27 yıldır Aksaray-Fındıkzade hattında yer alan Haseki’de yaşıyorum, buraları iyi bilirim. İstanbul’da tarih boyu kuşkusuz pek çok göçe sahne olmuş semtlerden sadece biri Haseki. Fakat günümüzde Suriyelilerin milyonları aşmış ve Aksaray-Fındıkzade hattına binlerle yansımış toplu göçünün hem türü hem de yoğunluğuyla ilk kez karşılaşıyor.

New York’un Bronx’u gibidir bizim buralar. Sadece Suriyeliler değil, diğer Ortadoğu ülkeleri, Türki cumhuriyetler, Rusya, Ukrayna ve Afrika ülkelerinden de gelenlerle semtin bağlı olduğu Fatih ilçesinde göçmen sayısı yüzbini çoktan aşmış durumda. Semt nüfusunun da en az üçte biri göçmen. Sadece ikamet edenler anlamında değil Aksaray’dan başlayarak esnaf anlamında da durum böyle.
Göçmenler dükkânlar, mağazalar, döviz büroları, emlakçılar, lokantalar, parfümeriler, spor salonları, kasaplar, bakkallar, mini marketleri özellikle son üç yılda art arda açtılar. Haseki’de olduğumu bilmesem Ortadoğu’da olduğumu sanacağım...

Kötücül duygular kökleşiyor

Bunları yazıyorum diye göçmenlere karşı olduğumu düşünmeyin; değilim. Karşı olduğum onlar değil, yönetenler daha doğrusu yönetemeyenler!
Bu yazıda semtin yerli esnafının duygusu, gözlemleri ve deneyimlediklerinin peşine düştüm, kendileriyle konuştum. Bir gazeteci olarak duyduklarıma çok da şaşırdım diyemem. Fakat bu kadar tedirgin olacağımı tahmin etmemiştim. Hatta itirafım olsun: korktum, korkuyorum!
Nasıl korkmam? Konuştuğunuzda şunu daha net fark ediyorsunuz, derinlerde kötücül duygular kökleşiyor. Hep öyle değil midir? Önce hoşlanmamakla başlar, sonra sevmemeye dönüşür, sonra sinir olmaya derken nefret kapıyı çalar! Çok şükür ki konuştuğum kişilerin hiçbiri vicdanlarını askıya almıyordu, hayır! Sapla samanı ayırarak dürüstçe konuştular. O nefret aşamasına varmamışlar yine çok şükür ki. Hoşlanmamak, sevmemek ve sinir olmak aşamalarına ise çoktan geçilmiş... O noktada hepimize geçmiş olsun!

Peki, göçmenlerin büyük çoğunluğunun hangi şartlarda yaşam mücadelesi verdiği, ucuz işçi olarak nasıl sömürüldüğü, hele ki yalnız kadınların ve çocukların başlarına neler geldiği, kuma diye evlenilip köle yapılan ya da fuhuşa itilen kadınların hali, organ mafyasının ve sapıkların ayrıca peşine düştüğü çocukların yaşadıkları ne olacak?

İktidara atıyorlar pası. Sonuçta her şey dönüp dolaşıp sosyal olamayan, adalet sağlayamayan, ülkeyi doğru politikalarla yönetemeyen iktidara dayanıyor. Milyonlarca göçmeni baraj kapağı açılmış su gibi toplumun içine bırakan devlet bu yıkımın başlıca sorumlusu ne de olsa. O devlet değil mi ki günübirlik politikalarla ve oy için de göçmenliği teşvik eden, insanı değil kelleyi sayan.
Sırasıyla Aksaray, Yusufpaşa, Haseki ve Fındıkzade hattına özel hazırladığım bu dosyada; bilmediğiniz, o sevmediğim nitelemeyle “flaş” bir şey okumayacaksınız. Sadece hali ahvali daha derinden idrak etmemiz yolunda bir katkı olmasını dilerim.

‘Sofrayı kuran kaldırsın’

A.D. (23 yaşında/Kasiyer) 

3 yıldır bu işi yapan A.D., düşündüklerini şöyle özetledi:
“Bizimkilerle uğraşmak zordu şimdi bir de göçmenler çıktı. Müslümanım ama artık Arapçadan nefret ettim. Duydukça sinirlerim bozuluyor. Yüksek sesle konuşuyorlar. Anlaşamıyoruz. Dükkânlar, evler hep onlara kiralanıyor. Birbirlerine yardım da etmiyorlar. Biz onlar için ölüyoruz, niye? Kendi ülkesi için savaşmamış adamlar, bizi de sevmezler zaten. Yardım edelim tamam da onlar da böyle rahat olmasın. Gençlerinin giydiği kot bende yok, saçlar şekil. Boş boş geziyorlar. Tamam bakacağız ama mutlu olmak zorunda değilim yani. Ne görüşürüm ne de arkadaş olurum, kimse kusura bakmasın.

‘Reis tutuyor bunları’
Sorunu yaratan Reis değil, Eset! Düzelmez, umudum yok. Reis tutuyor bunları. Yani, bu sorunu halledecekse onlar halledecek. Ben dayanıklı çıktım abla. Çok pes eden gördüm. Marketlere dikkat edin kasiyerler sık değişir. Yapılacak iş değil ama iş yok. Bir de asgari ücrete talimiz. Zam geldi asgari ücrete ama yetmez. Hayır diyecek halimiz de yok. Ekonomiyi batıranlar utansın. Bal tutan parmağını yalıyor. Utanmazlar yani. Sofrayı kuran kaldırsın!”


Böyle göç olmaz olsun

K.Ö. (39 yaşında/Kuaför)

K.Ö., 20 yıldır kadın kuaförlüğü yapıyor. Göçmenlerin sadece kozmetik taleplerine değil hayat tarzlarına da aşina. Kontrolsüz göçten tedirgin, güvende hissetmiyor: “Müşterilerimizin yarıya yakını göçmen, çoğu Suriyeli. Bu nedenle bir Suriyeli işe aldık, tercümanlık da yapıyor. Pazarlık severler, kalabalık gelirler. Burası kadın kuaförü ama kadın-erkek karışık gelip, bekleme bölümünü doldurdukları da oluyor” dedi. Bir de paralı Arap erkekleri saç ektirme furyasına kapılmış durumda, bize soran da oluyor; yok diyoruz. 

Rehin kadınlar!
Afrikalı müşterimiz çok yok. Sakin insanlardır. Müşterilerimizin arasında Rus, Romen, Ukraynalı kadınlar da oluyor. Solaryuma çok gelirler. Büyük bölümü metres hayatı yaşıyor. Kadını kapıda arabada bekliyor adam ve kırk kere telefonla arıyor, sanki arka pencereden kaçacak! Kadının vücudu mosmor. Kadına ‘Neden çekiyorsun bu eziyeti’ diye soruyorsun. Daha yapacak işlerim var diyor. Derdi para biriktirip ailesine yollamak. 

‘Beleş göçmenlik’
Göçmenlere karşı değilim ama böyle göç olmaz. Böylesine taraftar değilim. Böyle beleş göçmenlik mi olur? Bir yanda yersiz yurtsuz soydaşı dilenirken zengini ciplerde, alışveriş merkezlerinde. Sonra göçmenler nedeniyle dükkân kiraları alıp başını gitti. 12-13 bine bu boyutta bir dükkân bulursan şanslısın. Türk esnaf kepenk kapatmama derdinde. Kiralar yükselince patronlar eleman çıkarmaya başladı. İşimiz, ekmeğimiz göçmenlere bağlı oldu bir yerde. Seveceğin varsa da sevemiyorsun yani.”

 

 

‘Vergi canlarını sıkıyor’

İ.G. (35 yaşında/Bakkal)

Mahallenin bakkalı İ.G., günde en az 12 saat çalışıyor. Arapça yazılı pek çok ürün satıyor. Daha önce hiç satmadığı ürünlerle tanış olmuş. Deyim yerindeyse her milletten insanla haşır neşir. Onun da ilginç gözlemleri var:
“Yeme ve yaşama alışkanlıklarımız çok farklı. Bakla ve balık konservesi yiyorlar. Ben salamın konservesi olduğunu bilmezdim, öğrendik. Sabahın köründe kahve içerler. Lavaş gibi hazır pideleri alırlar. Ayrıca teknolojiye çok düşkünler, yaşlıları bile telefonu elinden bırakmıyor. Bana ev, dükkân soranlar oluyor; genelde bir veya ikinci kat tercih ederler. Otel sevmezler, ille ev isterler kısa süre kalacak olsalar bile. Yaşlıları olan veya çok kalabalık ailesi olanlar Esenyurt civarına gidiyor. Son zamlara tepkililer. Mesela hiç vergi vermiyorken son bir yıldır vergi vermek zorunda kaldılar.
Vatanını özleyen çok
Vatan hasreti çekenler de var. Suriye çifte vatandaşlık vermediği için dönme umudu olanlar Suriye vatandaşlığını kaybetmek de istemiyor. Çoğu, ‘Esat gitsin, devlet yeniden kurulur, her şeye baştan başlanır’ diyenler de az da olsa var.”

Afrikalılar En zor durumdakiler

Ş.Ç. (71 yaşında/Kasap)

Küçük yaştan bu yana tam 60 yıldır kasaplık yapıyor Ş.Ç. Herkesi tanıyor, semtteki değişimin en yakın tanıklarından ve çok tepkili: “Buraya gelip yerleşenler iş kurmaya geliyor, bütün imkânlar tanındı zaten. Özellikle Şam’dan gelenler varlıklı. Göçmenler bize Tayyip Erdoğan ile Ahmet Davutoğlu’nun hediyesi! Göçmenler yüzünden semtin yerlisi kaçıp gitti. Semtin sakini değil, sahibi oldular. Bir sürü lokanta açtılar. Göründükleri gibi değiller. Eşkıyası çok, o tiplerle zoraki selamlaşıyorsun. Afrikalılar rahatsızlık vermezler. En zor durumda olanlar onlardır. Bir de sevimli insanlardır. Etiyopyalılar da gelmeye başladı son bir iki yıldır. Senegalliler çok medeni, kibardır; saat, parfüm satar. Kenyalılar gururludur. İki çocuklu Kenyalı bir aileyi 5.5 ay misafir ettim. Sonra Bodrum’a gittiler. Erkek barmenlik, kadın da temizlikçilik yapıyormuş. Hep arar hâl hatır sorarlar.”

‘Yetersiz bilgi tedirgin ediyor’

T.A. (45 yaşında/EmlakÇI)

T.A., yaklaşık 15 yıldır emlakçılık yapıyor. Fatih ilçesi en yoğun çalıştığı bölge. Göç dalgasından mesleki anlamda da etkilenenlerden. Göçmen kiracılarla ilgili sorunlardan yasal olarak kendisinin sorumlu tutulabildiğini anlatıyor: “Öncelikle kiracı hakkında yeterli bilgi edinememek mülk sahibinin tedirgin olmasına sebep oluyor. Örneğin boşalan bir daireye afiş asmaya gittiğimizde, kat maliklerinin ilk tepkisi “Aman yabancıya vermeyin” oluyor. 2 kişinin tuttuğu evde 20 kişi kalabiliyor. Çoğunun da kimlik numarası olmadığı için, oluşabilecek bir adli olayda emlakçı da sorumlu tutulabiliyor. Elektrik, su ve doğalgaz aboneliğini kiracı üstüne alamadığı için ev sahipleri genelde emlakçıyı kefil göstermeye çalışıyorlar.

Sonra hep soru işareti
Bir dönem özellikle savaştan kaçıp ev arayan göçmen aileleri gördüğünüzde insan elbette üzülüyor. Bir süre sonra ise sorular sormadan edemiyorsunuz. Suriyeli ailelere sağlanan sosyal yardımlar; birçok Türk aile tarafından tepkiyle karşılanıyor. Çoğaldıkça, binalarda ve sokaklarda olay yaratmaya başlamaları gelecek için başka bir soru işareti. ”

 


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon