Gerçek hikâyemiz bu muydu?
Belki de en az tanıdığımız kendimiziz
Belki bir gün daha yaşayacağız, belki de bir yıl. İşler yolunda giderse birkaç on yıl daha. Sonunda yolda yürüyecek kadar enerjimiz kalmadığı halde, gözümüz tek bir gün daha yaşamakta olacak. Bakmayın siz, yeterince yaşadım diyenler bile o son bir günün peşinde.
Yaşamı madem bu kadar çok seviyoruz, o halde neden hep bir sonraki yılın peşinde koşup bugünü bir an önce kovalamanın derdindeyiz? Neden iyi şeylerin hep ileriki kavşaklardan birinde beklediği gibi saçma bir ön kabulle bugünden kaçıyoruz? Düşüncelerimize bağımlı hale gelip sürekli bir iç konuşmayla kendimizi yorarken, yaşadığımız gerçek anları nasıl ziyan ettiğimizi nasıl fark edemiyoruz?
OYUNCAKLAR...
Aslında bütün bunların çok mantıklı açıklamaları var. Psikoloji, insanın bütün hatalı kodlarını neredeyse çözmüş durumda. Geçmişte yaşananlar bir yerimize bir çapa atıyor ve sonra hep korkularımızı sindirecek otomatik cevaplar vermeye başlıyoruz hayata. Beynin kimi fonksiyonlarını bilemiyor olsak da duygularımızla, dürtülerimizle ilişkimiz uzun zamandır neredeyse tümüyle ortada.
Doğuyor, büyürken neyle ödüllendirilir ya da cezalandırılırsak bundan önemli ölçüde etkileniyoruz. Örneğin yeterince ağladığımızda istediğimiz şeyi vermeyen ebeveynlerimiz, bir süre sonra çığlıklarımızı dayanılmaz bulur ve pes ederse şımarık çocuklara dönüşüyoruz. Her istediğimizi mutsuz olup ağlayarak, zorla, ite kaka ve güçlüklerle alırız diye düşünüyoruz. Düşünüyoruz derken aslında gerçekte düşünmüyor, bilinçaltımızın verdiği otomatik yanıtların kurbanı oluyoruz. Başımıza ne gelse suçluyu hep dışarıda aradığımız için de olan bitenin aslında bizden kaynaklandığını hiçbir zaman kabul edemiyoruz.
Bütün bunlar bu kadar açıkken, bilginin bu denli yoğun dolaşımda olduğu bir çağda en az tanıdığımız belki de kendi iç dünyamız. Belki de içimize bakacak halimiz kalmadığı için başımızı elimizdeki o yeni oyuncaklardan alamıyoruz. Hayatı bize sunuyor gibi görünürken aslında bizi gerçek hayatımızdan alabildiğince uzak tutan o teknolojik oyuncaklarımız.
KAFAMIZI KALDIRIP...
Tüm sistem ve ekonomik döngü bize her ne istersen alabilirsin, sana bunun için gereken krediyi hemen sağlarız dediği için artık ne için ağladığımızı bile bilmiyoruz. Bu oyuncaklarla sürekli susturulduğumuz için kendimizle ilişkimiz kopuk ve hayatla her “gerçek” karşılaşmamızda çığlıklar atmaya başlıyoruz.
Peki bizim gerçek hikâyemiz bu mu? Bunun için mi insan olduk, bu döngünün içinde yaşamak için mi geldik dünyaya? Kendimiz için yapabileceğimiz en iyi şey bu mu olacaktı, kafamızı bir telefona gömmek ve esiri olmak? Kalbimiz yolun hangi kavşağında kırıldı ve gerçek hikâyemizden neden vazgeçtik?
2020 ilginç bir yıl olacak, sebebini bilmiyorum ama içimde buna dair güçlü bir umut var. Umarım hepimiz için kendi hikâyemizi hatırlama fırsatları getirir. Belki de biz kafamızı telefonlarımızdan kaldırır ve o fırsatı kendimize yaratırız. En azından deneyelim, belki de hâlâ yeni bir hikâye yazmak için biraz zaman kalmıştır.
En Çok Okunan Haberler
- Yeni Ortadoğu projesi eşbaşkanı
- İBB, Bilal Erdoğan dönemindeki taşınmazları geri aldı
- Rus basını yazdı: Esad ailesini Rusya'da neler bekliyor?
- Esad'a ikinci darbe
- WhatsApp, Instagram ve Facebook'ta erişim sorunu!
- Polis müdürlerine gözaltı: 'Cevheri Güven' ayrıntısı
- ‘Yumurtacı müdire’ soruşturması
- İmamoğlu'ndan Erdoğan'a sert çıkış!
- O ülke Suriye büyükelçiliğini açıyor!
- Sette kavga çıkmıştı: Siyah Kalp dizisinde flaş ayrılık