Genel Yayın Yönetmenimiz Murat Sabuncu'nun savunması: Türkiye'de bağımsız gazeteciliğin bedeli tutuklanmaktır

Cumhuriyetçilerin yargılandığı davanın ikinci gününde Genel Yayın Yönetmenimiz Murat Sabuncu, gazetemiz hakkındaki iftiralara cevap verdi. Davanın gazetecilere gözdağı vermek için açıldığını söyleyen Sabuncu, “Hangi bedel ödetilmeye çalışılırsa çalışılsın, Mumcu, Selçuk, Dink, Anter ve Göktepe’nin yolundan dönmedik, dönmeyeceğiz” dedi.

Genel Yayın Yönetmenimiz Murat Sabuncu'nun savunması: Türkiye'de bağımsız gazeteciliğin bedeli tutuklanmaktır
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 25.07.2017 - 14:51

Cumhuriyet’i susturma amaçlı açılan davanın ikinci duruşmasında gazetemizin Genel Yayın Yönetmeni Murat Sabuncu savunma yaptı. Cumhuriyet ve flu kelimelerinin yan yana gelemeyeceğini belirterek manşetleri savunmak zorunda kalmanın, kendisi için 47 yaşında soyularak cezaevine girmesinden daha ağır olduğunu söyledi. Cumhuriyet davasının gazetecilere gözdağı vermek için açıldığını ifade eden Sabuncu, Cumhuriyet davasının başladığı ve sansürün kaldırılmasının yıldönümü olarak kutlanan 24 Temmuz’un bundan sonra ‘otosansürün kaldırılmasının yıldönümü’ olarak kutlanacağını söyledi.

Türkiye’de bağımsız gazeteciliğin bedelinin cezaevi olduğunu söyleyen Sabuncu, “5 ay boyunca iddianame bekledik, mahkemeye çıkmak için 9 ay bekledik. Bu davanın savcısı, bizi tutuklayan, soruşturmayı yürüten kişi, FETÖ üyesi olmakla yargılanan bir kişi. Düşünebiliyor musunuz, bu kişi ağırlaştırılmış müebbetle yargılanıyor ve tutuksuz. Bu savcı hâlâ işinin başında ki, o iş adalet dağıtmak. Bizim kalemlerimiz elimizden alındı ne gazetemize ne de dışarıya yazı yazmamız engellendi. Ağırlaştırılmış tutukluluk koşullarında bekledik” dedi. Sabuncu, şunları söyledi:

Savcının tanıkları

“Savcının bulduğu tanıklar FETÖ’yle yan yana olmuş, emir erliğini yapmış, Zaman gazetesi ve Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nın kuruculuğu yapmış kişilerden oluşuyor. Bizim 4 yıllık manşetlerimizi ve haberlerimizi inceleyip, yaklaşık 1.500 manşet ve 14-15 bin haber arasından cımbızladığı haberlerle bizi örgüte yardımla itham eden bilirkişi ise bir mühendis. Kendisi adeta kelimesini çok seviyor. Raporunun her yerinde ‘adeta’ kelimesini kullanmış.

31 Ekim’den bugüne kadar 20 Cumhuriyet yazarı, emekçisi gözaltına alındı. 14’ü Silivri’ye kondu. Çaycı arkadaşımız ve internet editörümüz de cezaevine girdi. Biz 200 kişiyiz gazetede, yüzde 10’unu gözaltına aldınız. Bu iddianamede adı geçen kişilerin anneleri, babaları, eşleri, torunları, hatta eski eşleri bile banka hesaplarıyla beraber sorguya dahil edilmişler. Arkadaşlarımızdan birinin 5 yaşındaki kızının mal varlığı bile sorgulanmış.

Zengin göstersin diye

Cumhuriyet Vakfı, temel amacı Cumhuriyet gazetesini bu zorlu şartlarda yaşatmak olan bir vakıftır. Ben hiçbir zaman vakıf üyesi olmadım. Vakfın ele geçirildiği tarih olarak belirtilen 18 Şubat 2014’te Cumhuriyet’te çalışmıyordum. Cumhuriyet Vakfı’nın çalışanlarını da tanımıyordum. Oturup bir bardak çay içmişliğimiz yoktu. Bu iddianame, ‘Murat Sabuncu sen çalışmadığın bir gazetede hiç tanımadığın insanlarla Cumhuriyet Vakfı’nı ele geçirdin’ diyor. Ne iddianame de ne ek klasörlerde benim adımla anılan bir MASAK raporu var. Ama belki de savcı zengin göstersin diye MASAK raporlarını koymuş.”

Çizer Murat Başol’un gözünden dünkü duruşma ve savunma yapan Murat Sabuncu.

En ağırı manşet savunmak

Twitter paylaşımlarının suç olarak gösterilmesine değinen Sabuncu, “Twitter’ı dijital not defteri gibi kullanıyorum. İddianameye konu 10 tweet’im var. Birinde Gülen’in Kürt sorununa ilişkin bir açıklamasını paylaşmışım. Bu dijital not defterinin bir parçası çünkü Gülenciler, cemaatçiler şimdinin FETÖ’cüleri Türkiye’de barış süreci olarak belirtilen o süreçte bu süreci en büyük zarar veren gruplardan biriydi. Özgür Gündem, Zaman ve Karşı gazeteleri ile Ahmet Altan ile ilgili tweetlerim, kişiler ve kurumlardan bağımsız olarak sadece gazetecileri anlamlandırmak ve bir şekilde altını çizmek için ortaya konmuştur. O kurumlarla fikri bir ilişkim olması gerekmez. Gazeteci olarak buna karşı çıkmışımdır.

Koru neden aracı?

17 Aralık’taki yayın yasağına ilişkin “Reddediyoruz” tweetimle “17 Aralık darbe teşebbüsüne destek vermekle” suçlanıyorum. 17 Aralık günü bir grup polis bir grup bakanın çocuklarının evlerini bastı. İddianameye göre bu darbe teşebbüsünü Gülenciler yaptı. Darbeyi yapanı, yaptıranı iktidar Gülenciler olduğunu biliyor da Abdullah Gül darbeyi yaptıran kişiye Fehmi Koru’yu niye aracı yolladı? Ben Pensilvanya’ya hiç gitmedim. Bana kalem hediye etti diyen gazetecilerden değilim. Gazeteci olarak onun (Gülen’in) hareketini de sorgularım. Ben hiç karşı karşıya gelmedim.

Gazetecilik yaptım

Milliyet, T24 ve Cumhuriyet’te yüzlerce köşe ve haber yazdım. Bunların üzerinden 1 tane ne Fethullah Gülen’i ne başka birini övdüğüm, beklentiyle yağcılık yaptığım bir tek haber köşe bulamazsınız. Bizler sadece ve sadece namusuyla şerefiyle gazetecilik yapmış, yapacak olan, gelecekte ne yapacağı belli olan insanlarız.

Dizlerim titredi

Evinin polis tarafından basılması mı yatak odana kadar girilmesi mi, Silivri’ye girerken 47 yaşında bir adam olarak soyularak içeri alınmam mı? Bir gazeteci olarak manşetleri savunmak zorunda kalmak daha ağır geliyor. Orhan Erinç, Genel Yayın Yönetmeni olmadan önce beni odasına davet etti. ‘Murat Sabuncu bundan sonra Türkiye’nin kurucu değerlerinin savunucusu, laik demokratik düzenin savunucularından Cumhuriyet’in genel yayın yönetmenliğini tevdii ediyorum’ dedi. Benim dizlerim kolay kolay titremez, dizlerim titredi. Cumhuriyet Vakfı senedi bizim rotamızdır.

BİLİRKİŞİ RAPORU VE İDDİANAMEDE YOK

‘Çözüm demokrasi’ manşeti gizlendi

İddianameye konulan ‘Yurtta savaş, dünyada savaş’ manşetinin tarihi 25 Temmuz 2015. Güya bununla subliminal mesaj vermişiz. 15 Temmuz çatı iddianamesine göre FETÖ darbe için 9 Kasım 2015’te düğmeye basmış. Bilirkişiye göre darbe girişimini onlardan 3 ay önce tahmin etmişiz. Darbe gecesi Cumhuriyet’te çalışan herkes darbeye karşı bir aradaydı. 16 Temmuz tarihli gazetenin manşetini gece 12’de belirledik: “Çözüm demokrasi”. Bu manşet bilirkişi raporunda yok, iddianamede yok. Ama onun altındaki “Türkiye Kaosta” başlığını alıp iddianameye koymuşlar. İddianame ve bilirkişi diyor ki ‘sen eksik demokrasi’ diyemezsin. 6 milyon oy alan bir partinin Yenikapı Mitingi’nde olmaması nedeniyle atılan manşet için kimse editöre, yayın yönetmenine bir şey soramaz. Orada HDP de olmalıydı, herkes olmalıydı.

Cadı avının ispatı

“Cadı Avı Başladı” manşetimiz nedeniyle suçlanıyoruz. Bu başlığı anlatmaya gerek yok. Biz karşınızdayız işte. Aynen Sözcü’nün, Birgün’deki arkadaşların başına geldiği gibi. İbrahim Kaboğlu, Cihangir İslam, Murat Sevinç üniversiteden atılmadı mı?

Onlar yazınca suç değil

12 Temmuz 2016’daki “YAŞ’ta paralel tasfiye” haberi üzerinden bilirkişi itham ediyor. Aynı gün iktidara yakın Star’ın manşeti ‘FETÖ’nün işi YAŞ’. Ne farkı var bunun Cumhuriyet’in haberinden. Sabah da aynı haberi Star’dan alarak “FETÖ’nün işi YAŞ’ta bitecek” diyor. Cumhuriyet yazınca suç, Star, Sabah yazınca sorun değil.

Yolumuzdan asla dönmeyeceğiz

Murat Sabuncu, savunmasında suçlamalara tek tek yanıt verdi. Sabuncu, “Bu cumartesi 644. kez Cumartesi Anneleri Beyoğlu’ndaki meydanda devletin kimi görevlileri tarafından kaybedilen evlatları için toplanacaklar. Ne yazık ki bizim ülkemizde 90’lı yıllarda bunlar yaşandı. Bir kişinin kaybolduğuna ilişkin haberlerin çıkmasından sonra gazetenin görevi sormaktır. İçişleri Bakanlığı’nın ve valiliğin açıklamaları da var haberler serisinde. Hurşit Külter’in kaybolduktan sonra bulunmasıyla ilgili soru işaretlerini haberleştiriyor. Cumhuriyet gazetesinin yanında İHD soruyor. İHD’nin o dönemde sorusuna bir soruşturma açılıyor, takipsizlik veriliyor.

Cumhuriyet’in Genel Yayın Yönetmeni odasında 2 ay oturabildim. İlginç bir manzarası vardır. Odanın bir tarafı mezarlığa bir tarafı adliyeye bakar. Türkiye’deki gazetecilik serüvenin kısa bir özetidir.

Bu gazetede Uğur Mumcu, Bahriye Üçok, Ahmet Taner Kışlalı öldürüldü. Hangi itham ileri sürülürse sürülsün, hangi bedel ödetilmeye çalışılırsa çalışılsın, Uğur Mumcu, İlhan Selçuk, Hrant Dink, Musa Anter ve Metin Göktepe’nin yolundan dönmedik, dönmeyeceğiz” dedi.

CUMHURİYET VE FLU SÖZLER BİR ARAYA GELMEZ

Başkan Dağ’ın Can Dündar’ın yurtdışına çıkmasından sonra 1 Eylül 2016’ya kadar manşetleri kimin belirlediğini sorusuna “Yazıişleri masasında belirleniyordu. Ama Cumhuriyet ve flu sözleri bir araya gelemez. O dönemi de ben üstleniyorum” dedi. Sabuncu, “Taşıdığınız sıfat gözetildiğinde terör ile ilgili haberlerde kriteriniz nedir?” sorusuna ise “Cumhuriyet ayrım gözetmeden bütün siyasal şiddet eylemlerini terör olarak görür” karşılığını verdi. Sabuncu Cumhuriyet Vakfı’nın hiçbir şekilde haberlere ve manşetlere karışmadığını da açıkladı. Başkan Dağ, “Hurşit Külter haberleriyle ilgili konuşurken ‘devlet tarafından kaybedilenler’ dediniz. Bununla ilgili bir bilginiz var mı?” sorusuna ise “Berfo Ana’yı başbakan kabul etti. Oğlu gözaltında kaybedilmişti. Benim bir bilgim yok ama bilgi vermesi gereken karşı taraf. Belki Erdoğan biliyordu, bilmesi gereken devlettir. 644 haftadır analar evlatlarını arıyor” karşılığını verdi.

Tanıklar tarihe geçecek

Cumhuriyet gazetesi çalışanı 3 kişinin savcılıkta tanıklık yaptığını belirten Sabuncu “Eskiden gazeteciler haberin ve tarihin tanığıydı. Şimdi gazeteciler arkadaşlarının yargılandığı davada tanıklık yapıyorlar bu da tarihe geçecek” dedi. Sabuncu bu kişilerden birinin ifadesinde kendisi için “liberal” dediğini anımsatarak “Yanlış biliyor, ben sosyal demokratım” dedi.

Bu abesle iştigal

Hakkındaki ByLock kullanıcısı FETÖ şüphelileri ile “iletişim kaydı” iddialarını da yanıtlayan Sabuncu “Bir gazeteciye onla görüştün demek abesle iştigaldir. Dosyaya göre 215 bin 92 ByLockçu var. 13 kişiyle görüşmüşüm. 18 binde 1 ediyor. Görüştüğüm iddia edilen kişilerin ne tutukluluğu ne firariliği var. İddianamede “asker, polis, müezzin gibi kişilerle görüştüğümüz” iddia ediliyor. Ne asker, ne polis, ne müezzinle görüşmem var. Gazeteci ve işadamı hepsi. Ama iddianame net yazmıyor bunu. Soruşturmaya uğramış 170 bin kişiden de 10 kişiyle görüşmüşüm.”

İçeriyi de öğrettiler

Eski özel yetkili hâkim Mehmet Ekinci ile iletişim kaydı olması suçlamasına da değinen Sabuncu, Ekinci’nin Odatv hâkimi olması nedeniyle haber kaynağı olduğunu belirtti. Bu davada firari savcı Zekeriya Öz’ün gazetecilere açtığı davanın hukuksuzluğunu anlatmak için alan alan dolaştıklarını söyleyen Sabuncu “Dokunanın yandığı günlerdi. Ben aynı zamanda Odatv davasındaki arkadaşlarımızın görüşmecisiydim: 52 hafta geldim buraya. Dışını öğrenmiştim. 7 sene sonra bana içeriyi de öğrettiler. O günlerde biraz daha rahattı Silivri. Cezaevinin rahatı olur mu? Görüşme sınırı yoktu. Dikenli teller yoktu” dedi.

100 kişiden biriyim

Sabuncu, tutuklu ailelerinin verdiği destekle ilgili olarak da “Nasıl bugün eşlerimiz, evlatlarımız yanımızdaysa o günlerden de arkadaşlarımızın eşleri yanlarındaydı. Yonca Şık’ın liderliğinde Ahmet Şık’ın İmamın Ordusu kitabı 100 korkusuz kişi tarafından basıldı. 100 imzadan biri benim” dedi.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler