Gazeteciler vicdanları ile sınanıyor

Tuluhan Tekelioğlu'na göre “Gezi” gazetecilere ilk uyarıydı, 17 Aralık ise ikinci. Vicdanları ile sınanan habercilerin meslek ahlakına dönebilmek için hala bir şansı var. Tekelioğlu ise kimyasını çözdüğü bu cadı kazanında, rahat ve özgür. Çünkü korku eşiğini kırmış, aidiyeti yalnızca gazeteciliğe ve mesleğine.

Gazeteciler vicdanları ile sınanıyor
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 12.01.2014 - 11:11

Tuluhan Tekelioğlu kıyametin koptuğu medya kazanında şimdi  “Artı 1”'de Gece Masası isimli bir program yapıyor. Gece masası muhalif bir içerik. Bu masaya herkes oturuyor; sapanı ile eyleme çıkan teyze de var,  AKP’li bir bakan da,  bir artı 1 izleyicisi de.  Tekelioğlu “biz amazonlar ekibiyiz” diyor, “Gece Masası, kadınların hazırladığı, kadın zekası, duyarlılığı ve bakış açısıyla hazırlandı. Kırmızı noktası yok. Özgür düşünmek ve konuşmak serbest!” Gece Masası hafta içi her gün 23:30-01:00 arasında.

- Medyanın son on yıldaki metamorfozunu sert tecrübe ettiniz. Zaten herkesin hikayesi ve derdi farklı günümüzde. Size düşenler ve sizde kalanlar neler?

Medyamız çok renkli! Öyle bir tarihe şahit oluyoruz ki herkes dürüstlükleri ve ahlakları ile sınanıyor. Gazeteciler de vicdanları ile başbaşa. Mesleğin gerçek değeri ortaya çıkıyor.

- “Yandaş medya”nın doğumu ve gelişmesi kısa sürdü. Şimdilerde yetişkin bir yandaş medya her türlü manüpilasyonu rahatlıkla yapıyor.

Bu dönemde işine ve kendine saygısını kaybetmeyenler de oldu. Ama “yandaş medya” gazeteciliği aşağılıyor, küçük düşürüyor. Gazetecilerin bunu içine sindirmiş olması acı verici!  Yandaş medyada gazetecilik ilkeleri, çıkar ve korkuyla yeniden yazıldı. Elbette tüm bu sorular benim de kafamdaydı. Zaten medyanın ruhunu deşifre ettiğim için o dönem çalıştığım Sabah gazetesi ile de özgür bir ilişki kurmuştum.  İstikrarlı bir freelance  gazeteci olarak  altı yıl boyunca  röportajlarım  yayınlandı. Acı deneyimlerim olduğu için kuruma aidiyet kavramı yok oldu bende. Sabah'ta ise sonun başlangıcı “Fas Kralı’nın Başbakan’la neden görüşmediğini anlatan Fas Haber Ajansı kaynaklı haberi RT’lemem oldu. Önce uyarı aldım, halbuki tamamen haberci refleksiyle yapmıştım!  Tüm bunlara rağmen ben umutsuz olmadım, olamam! Ben işime aitim, meslek ilkelerine ve gazetecileğe bağlıyım.  Gezi günlerinde de yaşadığım ve yaşadığımız üzücü olaylar her şeyi sorgulamama neden oldu. Habercilerin ekmek davası ile vicdan arasında bırakıldığı zor bir dönemden geçiyoruz. Gezi olaylarında ilk medya vuruldu.


GEZİ GAZETECİLERE İLK UYARIYDI

-Vuran da vurulan da medyaydı belki ama bu iş ateşten gömlek.

Gezi'de yaşananları aktarması gereken habercilerin aidiyet duydukları mecranın  penguen belgeselini tercih ettiğini görmeleri çok acıydı. Aslında muhabirinden editörüne hepsi görevlerini yapmıştı, sahada haberi görmüşler ve zamanında yetiştirmişlerdi ama onlara bu haberler yaptırılmadı. Ellerinde çok fazla haber malzemesi olup da paylaşamayanları biliyorum. “Biz bunu nasıl paylaşabiliriz?” deyip, uluslararası haber ajanslarına sattılar haberlerini, isimlerini kullanmadılar. Bilin ki bu insanı uyutmaz, huzur gelmez bundan sonra.
 
- Güveni satın alamazsınız. Medya yeniden adam yerine konur mu?

Kendini toparlamak zorunda ama halk medyadan önde gidiyor. Genç kuşakta korku duvarları yıkıldı. Gezi, gazetecilere ilk uyarıydı, 17 Aralık ise ikinci. “Hey kendine gel, işini yap!” demek bu. Bu dönemde etik değerleri, meslek ilkelerini, halkın gerçek haberi alma isteğini görmemezden gelen gazeteciler ileriki zamanlarda şanslarını kaybedecek hatta meslekten silinecek.  Yeni medya yolunu buluyor. Mesela mizah dergilerinin satışları arttı, gazete satışları hızla düşüyor. Televizyon izlenmiyor, sosyal medyanın  gücü yadsınamayacak kadar arttı. Geziden sonra twitter kullanıcıları 3 kat artmış.  Kamuoyunu kandıramazsınız. İnsanlar ekranlarında göremediklerini sosyal medyada aramaya başladı. Ne yazık ki bu mecra da manipülasyona açık. Denetimsiz. Ama bildiğimiz medya ölünce, doğan bir çaresizlikti bu.


REYHANLI'DA BÜYÜK BİR SAVAŞ EKONOMİSİ VAR

-Medyanın toparlandığı söyleniyor ama iktidarın sallanma ihtimaline karşı yeni güce selam veriyor olmaları daha olası?
Böyle çirkin bir olasılık da var tabii. Biz haberi olduğu gibi verme özgürlüğünü kaybetmiş durumdayız zaten! Gazeteciler ciddi sıkıntı içinde, dedim ya gazeteciler vicdanları ile sınanıyor. Şimdi, şu an Reyhan'lıya gitseniz dünyanın haberini bulursunuz. Tırdan önce neler geçti, neler! Sınırda üç saat geçirseniz neler geçtiğini görürsünüz. Ben gördüm; atm makinaları, plakasız otomobiller, canlı hayvanlar, şemsiyeler, yaralı üst düzey askerler... Orada büyük bir savaş ekonomisi dönüyor, hem de çok büyük. Kaçakçılar şu dönemde yaralı transferinden büyük paralar kazanıyor. Şimdi bunları haber yapmak suç sayılıyor. Biz kafamızı kuma gömüyoruz da dünya görmüyor mu bunları?  Bu anlamda Cumhuriyet gazetesini de büyük bir teşekkür borçluyum, Suudi Arabistan kökenli 'Rabıtatül Alemi İslami Uluslararası İmar ve Kalkındırma Kurumu'nun finanse ettiği pansiyon ve okul görünümlü dört sağlık merkezinin Hatay’ın Reyhanlı ilçesinde dokuz aydır faaliyette bulunduğu Cumhuriyet gazetesinde yayımladım. Başka hiçbir gazete bu haberi vermeye cesaret edemedi.

- Hiç korktuğunuz oldu mu?

Korku eşiğini kıranlardan oldum sanırım. Gidip geldiğim zamanlar da oldu elbette. Ama medya utanç tarihini yazarken, halk kendi tarihini yazıyor. Medya ve köşe yazarlarının yaş ortalaması kaç? Elli ve üstü . Korku onlarda, korku gençlerde değil! Koltuklarıyla gömülmek istiyorlar sanırım. Zaten harcananlar genç gazeteciler oldu. Kıdemli gazeteciler, yaşlılar korktular en başta. Çünkü kaybedecekleri çok! Dedim ya çok renkli bir dünya burası, dibin dibini göreceğiz ve sonra çıkacağız bu kuyudan güneş ışığına. Bir de yolsuzluk iddialarına komplo diyerek üstünü örtmek 21. yüzyıla yakışmayan bir yaklaşım. Böyle bir iddia varsa üstüne gitmek gerekir. Aklanmak gerekir. Türkiye komplo tezgahlarına çok alışık ama yolsuzluğu halk affetmez, halk aptal değil!

ARTIK KİMSE OYUNU SATMAYACAK

- Önümüzdeki günler ne getirir?
Halk kendine verilen kömürü, pirinci, unu önemsemeyecek. Bir kutu yardıma kimsenin oy satacağına düşünmüyorum o ayakkabı kutularını gördükten sonra. Türk insanının yolsuzluğa hassasiyeti var. Başbakan her şey sandıkta belli olur diyor ya,  Türk halkının sandığa giderken vicdanında neleri sorguladığını da göreceğiz önümüzdeki günlerde.

-Şimdi “Artı 1”de Gece Masası'nı yapıyorsunuz. Birara “Artı 1”de de editoryal özgürlük sıkıntı olduğu iddiasıyla büyük bir deprem olmuştu. Ama siz dilediğiniz gibi bir program yapıyorsunuz. Nedir programın derdi?

Eğer özgürlük sıkıntısı olsa şu an Can Dündar, Mirgün Cabas, Özgür Mumcu  ve ben nasıl bu programları yapabiliyor olabiliriz? Gece Masası’nda stüdyoya sahanın ruhunu getirmek istiyorum. İnsanlar gecenin o saatinde masaya oturduklarında kendileri oluyor. Memleket meseleleri ile başlayıp, hayat gündemimize dönüyoruz. Bu masaya herkes oturuyor; sapanı ile eyleme çıkan teyze de var,  AKP’li bir bakan da,  bir artı 1 izleyicisi de. Artık insanlar kendilerini görmek ve dinlemek istiyor ekranda. Kurgu dünyası sona erdi. Gece masası muhalif bir içerik. Sosyal medyanın gündemi de masamızın konusu. Zaten biz amazonlar ekibiyiz. Konuk koordinatörümüzden editöre, yönetmenimize kadar …Kadınların hazırladığı, kadın zekası, duyarlılşığı ve bakış açısıyla hazırlanmış bir Gece Masası..Kırmızı noktası yok. Özgür düşünmek ve konuşmak serbest. Bu öyle bir masa ki, kahkahalara da aşina, göz yaşlarına da. Ama kabul etmediğimiz tek şey var. Hakiki olmamak!





Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler