Funda Eryiğit: İçedönük bir kişiliğim vardı

Funda Eryiğit, Barış Atay’ın filmi “Aden”de Aras olarak karşımızda. Başına gelenleri kabul etmiş bir karakterin hayatın seyrini değiştirmeye cesaret etmesinin kendisini cezbettiğini söylüyor.

Yayınlanma: 30.08.2021 - 15:54
Abone Ol google-news

Funda Eryiğit sözünü sakınmıyor... Özellikle sosyal medyayı etkin bir biçimde kullanan oyuncu çok kısa bir süre önce Afganistan’da yaşanan gelişmelere yönelik Twitter’dan yaptığı bir paylaşımda uluslararası toplumu Afgan kadınlarını Taliban ile yalnız bırakmamaya çağırdı.

Yine bu ay içinde yaptığı “Sınırsız yetki, sıfır sorumluluk ve beyaz et” yazarak yaptığı paylaşımda bir süre önce ülkemizde çıkan yangınlara dair ‘devlet büyüklerinin’ tavrına bir karşı tepki verdiğini anlamamak imkansız elbette.

Geçen sezon “Bir Başkadır” ve “Son Yaz” gibi dizilerle adından söz ettiren, pandemi öncesi hem sahnede hem beyazperdede sık sık boy gösteren Funda Eryiğit şu sıralar MUBI’de izleyiciyle buluşan “Aden” ile gündemde.

Oyunculuğu ve yönetmenliği kadar siyasetteki aktif çalışmalarıyla da dikkast çeken Barış Atay’ın yönettiği “Aden” distopik atmosferi, güçlü oyuncu kadrosu ve bir tiyatro oyunu kadar incelikli senaryosuyla izlenmeyi fazlasıyla hak ediyor. Bu vesileyle biz de Funda Eryiğit ile uzaktan bir söyleşi yaptık...

Barış Atay’ın yönetmenliğini üstlendiği ‘Aden’de 3 erkeğin (hatta bir anlamda belki 4 erkeğin) arasında kalan bir kadını canlandırıyorsunuz... Filmde canlandırdığınız Aras karakteri hangi açılardan cezbetti sizi?

Cesur görünmeyen, başına gelenleri kabul etmiş bir karakterin hayatın seyrini değiştirmeye cesaret etmesi cezbetti diyebilirim. Hem de senaryonun daha önce tecrübe etmediğim bir dili vardı, bunu deneyecek olmak da heyecanlandırdı. 

Aras aslında hem bir yandan kendi kocası hem de sığındıkları evde yaşayan iki erkek kardeş için bir iktidar alanı mücadelesinin odağında duruyor. Bir anlamda edilgen ama bir o kadar da her türlü oyunu bozan bir bir kadın Aras.. Role nasıl yaklaştınız; hangi özelliklerini öne çıkarıp kendinizle bütünleştirdiniz örneğin?

Kendimle doğrudan bütünleştirdiğim bir özellik olmadı. Fakat filmin hikayesi zaten bir üst anlatı niteliğinde, hayata dair felsefi, tarihsel göndermeleri var. Çalışırken de belli kavramlar, fikirler üzerine yoğunlaştık; kabulleniş, olup bitenlere rahatsız olmakla birlikte ses çıkarmama, bastırılma, hayatın hatta belki türün devamlılığı, kadınsal içgüdü gibi.

Filmdeki kozmosta kadının rolünü gerçek dünyadakiyle karşılaştırdığınızda ne görüyorsunuz?

Bir sürüklenme hali görüyorum. Aslında sadece Aras’ı değil diğer karakterleri düşündüğümde de. Bir düzenin içinde zayıflıklarıyla sürüklenen bir takım karakterler var. Kimisi zayıflığını kötücül, ezen bir kimliğe dönüştürmüş, kimisi bunun aracısı, kimisi mağduru olmuş ama sonucunda insanı yok sayan bir düzenin içinde sürüklenen kimlikler var. Sürüklenmeyi kıran, döngünün dışına çıkartan şey yaşam içgüdüsü, bunun karşılığını da kadında görüyoruz.

‘Aden’in distopik atmosferi sizce bugün yaşadığımız Türkiye’ye uzak mı yakın mı?

Zaten birebir yaşadığımız dünyaya dair bir anlatı, Türkiye’yle sınırlamak doğru olmaz sanıyorum.

Barış Atay'la çalışmak nasıldı? Nasıl bir yönetmen sizce, oyuncularla çalışması anlamında soruyorum en çok.

Provalarda karakterler anlamında bir çok şeyi halletmiştik. Her karakterin temsiliyeti üzerine uzun uzun konuştuk. Filmin senaristi Onur Orhan’ın da dahil olduğu metin okumaları yaptık, kavramsal tartışmalar yaptık. Sette ufak tefek şeyler dışında oyunla çok uğraşmadık. Rahat bir çalışma süreciydi. 

Maalesef pandemiden sonra sahnelerden uzak kaldık, hem izleyiciler hem de tiyatrocular olarak. Yavaş yavaş yeniden oyunlar başladı ama bu süreçte özel tiyatrolar çok zorlandı. Sizin için nasıl geçti bu dönem, neler hissettiniz oyunların oynanmadığı, tiyatroların iflas edip kapandığı bu zaman diliminde?

Zorlanmanın ötesinde bir durum var bence. Çünkü bağımsız tiyatrolar zaten zorlanarak, devletten hiç bir maddi destek almadan, mucizevi bir gayretle oyun üretiyordu. Artık zorlanmadan değil büyük bir kayıptan bahsedebiliriz. Benim sahneye çıkmakla ilgili kişisel hislerim bunun yanında çok konuşulası şeyler değil. Hem sektörel olarak buradan geçimini sağlayan insanlar büyük bir çaresizlik içinde, hem de kültürel olarak çok ciddiye almamız gereken bir kayıp var. Belli ki devlet destek olmayacak, bu sıkıntıyı sanatçılar yine imkansızlıklar içinde çareler üreterek aşacak. Ama bir şekilde aşılacak. 

Sizi çok farklı rollerde izliyoruz... Yeşim Ustaoğlu’nun ‘Tereddüt’ filminde sevgilisinden şiddet gören bir kadını oynuyordunuz örneğin... Sonra ‘Bir Başkadır’da yine geçmişinde şiddet görmüş, tecavüze uğramış bir kadını oynadınız ama bu sefer köylü bir kadındı ve kaderleri benzer olsa da toplumsal konumları, sınıfsal kimlikleri çok farklıydı. Sizce kadınların sınıf, eğitim, ekonomik durum gibi farklı konumlarına rağmen hep şiddet görmelerinin temelinde ne yatıyor?

Yaşadığımız dünyanın kadını, dişil olanı yok saymasından kaynaklanıyor. Kadın sorunu sınıfsal olmanın ötesinde bir sorun. Her konumda farklı görünen ama temelinde aynı olan bir bastırılma söz konusu. Aslına bakarsanız, kişisel fikrim, kadından bahsederken bir mağduriyet üzerinden konuşmayı tercih etmemek.  Hikayeleri bir mağduriyet üzerinden değil, yaşamın içinde belki de sıradan bir aktör üzerinden kurmak. Ve bunu yaparken de kadının konumunu ikincil olmaktan çıkarıp olayların gidişatına yön verebilen bir konuma koymak. Artık başka şeylerden bahsedelim istiyorum. Nasıl mağdur olduğumuzu yeterince dillendirdik. Kadının (ya da herhangi başka bir ezilen kimliğin) bu edilgenliğinden çıkıp etken olduğu, illa mağdur olacaksa da, hayatın başka sert taraflarıyla karşılaştığı hikayeler görmek istiyorum.

Nasıl bir gençliğiniz oldu? Sizi şekillendiren şeyler (olaylar, kişiler) nelerdi örneğin? Ve tabii oyunculuğa karar vermeniz nasıl oldu?

İçe dönük bir kişiliğim vardı, duygularımı çok belli eden bir tip değildim. Sosyal çevrem şekillendirdi sanırım. Liseye başladığımda tiyatro grubu cezbetmişti ve oradan sonra oyunculuk aklıma girdi, bir daha da çıkamadı.  

Google’a bakarsanız sizin hakkınızda şöyle sorular soruluyormuş: Funda Eryiğit Ermeni mi?, Funda Eryiğit estetikli mi?, Funda Eryiğit Türk mü?, Funda Eryiğit kaç kilo?... Bunlara kısaca yanıt verip insanların merakını gidermek ister misiniz?

İstemem. Kendimi bunların hiçbiri üzerinden tarif etmiyorum çünkü. Bir insanı tanımak isterken de merak ettiğim şeyler değil bunlar. Tepkili bir cevapmış gibi duruyor ama değil, samimiyetle söylüyorum. 

‘Son Yaz’ sizin de çok sevdiğiniz bir dizi oldu yanılmıyorsam... Sosyal medyadan duygusal bir veda paylaştınız. Neydi sizi bunca etkileyen?

Güzel anlaştığımız, zaman içinde iyi bir uyum yakaladığımız bir ekip vardı. Başka bir şehir, yepyeni ilişkiler, başka bir hayat... Üzerinden çok uzun zaman geçmiş gibi geliyor şimdi. Çeşme’den ayrılırken iyi kötü bir çok anıya veda ediyormuşum gibi bir his yaşadım. Toplamında güzel bir tecrübe olarak hayatımda yer edindi.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler