Frankenstein’ı yaratan kadın
Suudi Arabistan’ın ilk kadın yönetmeni tümüyle ülkesinde çektiği ilk uzun metrajı Vecide (2012) ile en iyi yabancı film Oscar’ına aday oldu. Güçlü kadınların öykülerini anlatmayı seçen Mansour, ülkesi dışında çektiği ikinci filmdinde ikonik canavar Frankenstein’ı anlatan yazar Mary Shelley’in inanılmaz yaşam yolculuğunu betimliyor.
“Güçlü, direnen kadınların öykülerini anlatmayı seviyorum, kurban kadınları işleyen filmler yapmak istemiyorum. Dünyayı fetheden, yaşamı keşfeden kadınlar ilgimi çekiyor. Bundan ötürü Mary Shelley’in inanılmaz öyküsünü çok sevdim. İngiliz bir kadın hakkında dönem filmiydi, nasıl yaparım diye düşündüm. Senaryoyu okuyunca düşüncem değişti. Mary’nin içsel yolculuğunu duyumsadım. Kendilerine inanan ve bu uğurda savaşan kadınlar hep ilgimi çekmiştir. Frankenstein romanında yaşamını kaleme almış. Babası, kocası, üvey kızkardeşiyle sorunlu ilişkileri var, bebeğini yitiriyor, romanı ile arasında güçlü bir bağlantı var. 19. yüzyıldaki paradigmaları, Tanrı ve din kavramlarını tartışıyor, sorguluyor. Felsefe içeren bir roman Frankenstein. Çevresindeki herkes onu romantik aşk öyküleri yazmaya yönlendirmiş” diyor yönetmen Haifaa-al-Mansour.
Mary Wollstonecraft Godwin (Elle Fanning), kadın haklarının savunucusu, güçlü, tutkulu Mary Wollstonecraft ile kitap dükkanı sahibi William Godwin’in (Stephan Dillan) gayri meşru kızlarıdır. Annesi Mary’yi doğurduktan on gün sonra yaşamını yitirmiştir. Zorlu bir çocukluk dönemi geçiren genç kız, babası, üvey annesi, üvey kardeşleriyle yaşamaktadır. Annesini çok özleyen Mary her gün annesinin mezarına gidip içini yazı defterine boşaltır. Babası -Gotik romanlar okumayı sevmek herşeye ulaşabilmektir- diyerek yazması için onu cesaretlendirir. Başkalarının düşüncelerinden, sözlerinden kurtulmasını, kendi sesini bulmasını sık sık hatırlatır.
Üvey annesiyle sorunlar yaşadığı için babası Mary’yi İskoçya’daki bir dostunun yanına gönderir. Bu yeni sığınağında Mary iç hesaplaşmasını da gerçekleştirecektir. 16 yaşındaki genç kız burada 21 yaşındaki ünlü şair Percy Shelley (Douglas Booth) ile tanışır. Birbirlerinden etkilenirler. Percy, Mary’nin ardından Londra’ya gelir ve Bay Godwin’e ekonomik destek verir. Percy’nin evli olduğu ortaya çıkınca babası Mary’nin Percy ile birlikte yaşamasına izin vermez. Evdeki atmosfer gittikçe boğucu olmaya başlayınca Mary herşeyi ardında bırakır. Clarie’de (Bel Powley) Mary ve Percy’ye katılır. Mary artık özgürdür, istediğini yazabilir. 19. yüzyılın tutucu İngiltere’sinde Mary’nin bu seçimi çok cesurdur. İdealist, radikal, devrimci şair Percy ile fırtınalı bir ilişki yaşamaya başlayan Mary, aşk, sevgi, tutku, düşkırıklığı, acı, üzüntü, yalnızlık duygularını içiçe deneyimlemeye başlar. Percy ona yaşama farklı açıdan bakmasını, onun sahibi olmadığını, ona tanıdığı özgürlüğü kendisine tanımadığını söyler.
Fantasmagori gösterisinde Lord Byron (Tom Sturridge) ile tanışırlar. Gösterideki dirilme işlemi Mary’yi çok etkiler. Bebeği Clara’yı yitiren Mary yaşama sevincini yitirir. Lord Byron’la görüşmeye başlayan Claire’le birlikte yazarın Cenevre’deki malikanesine giderler. Ardarda yaşadığı olayların sonucunda Mary burada Frankenstein’ı tasarlamaya başlar. “Dünyayı eskiden gördüğüm gibi görmüyorum artık. Izdırap şimdi eve geldi. Erkekler kana susamış canavarlar gibi göründüler gözüme. Benim de bir canlı olduğumu hatırladım. Geri dönülmez bir dışlanmışlıkla yalnız kaldım. Acılar beni şeytana çevirdi” cümeleriyle 1818’de 18 yaşındayken ikonik romanı Frankenstein’ı yazar.
Lord Byron’un “Hayatın en büyük sanatı duygudur, acıyı bile hissetmek gerek” dediği gibi Mary acıyı iliklerinde duyumsar. Yalnızlık, terkedilme, dışlanmak, umutsuzlukla çevrili canavarı Frankenstein’i-kendi yaşamını- kaleme alır. Canavarları içimizde bizler yaratırız ama bizleri yitirip bitirmelerine de izin vermemeliyiz. Savaşmayı, mücadele etmeyi öğrenen Mary kendi sesini bulur, seçimlerini yapmıştır, hiçbir şeyden pişman değildir. Böylece canavar canlanır, Mary’nin yaşamıyla romanı arasında paralellikler vardır. Kimliğini, sesini bulmak için babasına, kocasına karşı çıkmıştır. Dünyayla, yaşamla yüzleşecek kadar gözüpektir. Çağdaşı Jane Austen gibi aşk, evlilik, kıskançlık üstüne romanlar yazmamış, zorlu yolu seçmiştir.
Romanını bastırmak için ayrı bir savaşım verir, ilk baskıda adı yer almaz. Babası William Godwin kızının adını taşıyan ikinci bir baskı yapar. Mary ile Percy evlenirler, Percy 29 yaşında trajik bir şekilde ölür. Mary hiç evlenmez, 1851’de 53 yaşında yaşamını yitirir. Oğlu annesinin edebi mirasına sahip çıkar.
Haifaa-al-Mansour’un yönettiği, Elle Fanning, Douglas Booth, Stephen Dillane, Bel Powley, Joanne Frogatt, Ben Hardy, Maisie Williams, Tom Sturridge, Owen Richards’ın oynadığı Mary Shelley (2018), 13 Temmuz Cuma günü Başka Sinema kapsamında gösterime giriyor.
En Çok Okunan Haberler
- 'Tarihe not düşmek için geldim'
- Çok konuşulacak 'adaylık' açıklaması
- Fatih Altaylı ve İsmail Saymaz'a soruşturma
- Aydın Dağları'nda son yılların en verimli hasadı yapıldı
- Protesto eden yurttaşlara polis müdahalesi!
- A Milli Takım'ın Uluslar Ligi'ndeki rakibi belli oldu!
- İlk kez tek bir fotonun nasıl göründüğü gösterildi
- AKOM, İstanbul için 'saat' verdi: Çok kuvvetli geliyor!
- 5 yılda Türkiye'nin en büyüğü oldu: Nusret'e de satıyor
- Yıkılması gerekiyor!