Felaket uyarısı

AKP’nin uyguladığı dış politikanın Türkiye’yi felakete sürüklediğini belirten Büyükerşen: Pakistan’a döneriz

Felaket uyarısı
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 22.06.2014 - 21:16

CHP’li Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen, AKP’nin uyguladığı dış politikanın Türkiye’yi felakete sürüklediğini belirterek “Türkiye, 3-5 yıl içinde Pakistan’a dönebilir. Afganistan’da Rus işgaline direnmek üzere örgütlenen gruplar, önce Afganistan’ı, ardından da komşusu Pakistan’ı istikrarsızlaştırdı. Pakistan’ı tehdit eden şeyin bir benzeri, şimdi bizim sınırımızda. Suriye’de, Irak’ta oluşan benzer örgütler birkaç yıl içinde Türkiye’de boy göstermeye başlayacaklar. Derhal tedbir almazsak, Pakistan’ın yaşadığı acıların benzerini yaşamak zorunda kalacağımızdan endişe ediyorum”
dedi.

Sayın Büyükerşen, Cumhurbaşkanlığı adaylığı için isminiz dolaşırken, partiniz belediye başkanlarını Eskişehir’de topladı.

Boş verin şimdi Cumhurbaşkanlığını. Çok daha önemli meselelerimiz var.

- Ne gibi?

Türkiye, 3-5 yıl içinde Pakistan’a dönebilir.

'Yılda ortalama bin kişi ölüyor’

İranlaşmayı, Malezyalaşmayı biliyorduk, bu Pakistanlaşmak nereden çıktı?

Pakistan’da yılda ortalama bin kişi ölüyor. Farkında mısınız? Bizim dost ülkelerimiz vardı. Bir de Bosna gibi, Azerbaycan gibi kardeş ülkelerimiz vardı. Hem dost hem kardeş ülke statüsüne sahip bir tek Pakistan vardı. Pakistan, İslam âleminin en masum, en mazlum topluluklarından biri. Yok
canlarından yaptıkları bağışlarla bizim Milli Mücadelemizin finansmanına en büyük katkıyı yapmışlardı. Biz, uzun süre, Pakistan’ın bize duyduğu sempatiye aynen karşılık verdik. Türkiye’de her kesimde derin bir Pakistan sevgisi ve muhabbeti vardır. Pakistanlıların canını yakan her şeyi, kendi canımız yanıyormuş gibi hissettik. Ama şimdilerde pek gündemimizde yok.

- Neden? Ne değişti?

Bilmiyorum. Benim açımdan bir şey değişmedi. Toplum açısından da pek bir şey değişmediğini zannediyorum. Ama hükümetimizin gündeminde Pakistan hiç yok.

‘Pakistan’ı Erdoğan’a sorun’

- Neden yok?

Onu bana değil, Sayın Erdoğan’a soracaksınız. Ama biliyoruz ki Pakistan tarihinin en sancılı günlerini yaşıyor. Bizim asıl anlamamız gereken konu, Pakistan’ın neden bu hale düştüğü. Pakistan bu hale düştü, çünkü Afganistan’da Rus işgaline direnmek üzere örgütlenen gruplar, dünyanın dört bir yanından ümidini kaybetmiş ama heyecanlı gençleri devşirdi. Bu gruplar önce Afganistan’ı, ardından da komşusu Pakistan’ı istikrarsızlaştırdı. Bu bizi neden ilgilendirmeli? Bir kere Pakistan’ı sevdiğimiz için ilgilendirmeli. İkincisi, Pakistan’ı tehdit eden şeyin bir benzeri, şimdi bizim sınırımızda. Suriye’de, Irak’ta oluşan benzer örgütler de hiç şüpheniz olmasın, birkaç yıl içinde Türkiye’de boy göstermeye başlayacaklar. Derhal tedbir almazsak, Pakistan’ın yaşadığı acıların benzerini yaşamak zorunda kalacağımızdan endişe ediyorum. Neler olabileceğini anlatmak zor. Şöyle anlatmayı deneyeyim: İşsiz kalan, iş bulamayan, bunalıma giren, gelecek hayalleri olmayan gençler, annelerinin babalarının üzerine titrediği çocuklarımız, gönüllü
olarak bu örgütlere katılıyor zaten. Bu kartopu çığ gibi büyüyecek. Bugün yüzlerce çocuğumuz, hayatlarına bir anlam katabilmek ümidiyle bu çılgınlığa gönüllü yazılıyor. Yarın binleri, sonra on binleri bulacak.

‘O sözlerine aklım ermiyor’

Nasıl tedbir almalıyız konusuna döneceğim ama merak ettim, Erdoğan neden Pakistan’da olup bitenlere kayıtsız?

Dediğim gibi, onu Sayın Erdoğan’a soracaksınız. Onun ölüleri tasnif ederken kullandığı, benim aklımın ermediği bir sistemi var. Bazı ölümler çok acıklı, bazıları “işin fıtratında var”, Pakistan’da ölen Müslümanlar, Mısır’da ölen bir çocuk kadar etmeyebiliyor. Bana her ikisi de aynı derecede acıklı ve kaçınılabilir geliyor, ama Sayın Erdoğan’ın başka türlü bir hesap yaptığı aşikâr. O hesabı ben bilmiyorum.

Peki, Pakistan gibi olmamak için ne yapmak gerekiyor?

Irak’ta Maliki, kendisi gibi olmayanlara hayat hakkı tanımayan bir politika izledi. Katı bir mezhepçilik yaptı. Şii olmayanları yok saydı. Ne oldu?
Sistemin içinde kendilerine yer bulamayan, hayatlarına bir anlam katamayan, gencecik insanlar, Irak’ın koskoca şehirlerini, neredeyse ellerini kollarını sallayarak teslim alıyorlar. Maliki onların hayatlarını değerli kılmaları için yapması gerekenlerin hiçbirini yapmadı. Bu, başlangıçta, Iraklı Şiilerin hoşuna gitmiş olabilir. Ama şimdi onlar da, yıllardır yok sayılmış Sünni gençlerin tehdidi altında. Sadece Maliki’nin yok saydığı Sünniler kaybetmedi, herkes kaybetti. Eğer Irak’ta Sünni Iraklıların da, Kürtlerin de hissedar olabileceği bir anlayış sergilenseydi, bugün her şeyin doğrusunu bildiğini zanneden birkaç bin çocuk, Irak’ın şehirlerini böyle işgal edemezdi.

'Elinde çekiç olan, her şeyi çivi gibi görmeye başlar’

Şunu da söyleyeyim: O çocuklara kızamıyorum. Üzülüyorum. Kanları kaynıyor. Akıllarınca dünyayı düzeltmeye geldiklerini düşünüyorlar. İşgal ettikleri her kasaba, bunu yapabilecek kudrete sahip oldukları zannını besliyor. Dolayısıyla onları artık makul bir dünyaya ikna etmenin çaresi yok. McLuhan’ın ünlü bir sözü vardır: “Elinde çekiç olan, her şeyi çivi gibi görmeye başlar.” Elinde silah olan da, her problemin silahla çözüleceğini düşünür. Hele gençse, kanı kaynıyorsa. Silah müthiş bir kudret hissi verir insana. Kendisini itilmiş hisseden birilerinin elinde, dünyaya öfke duyan birilerinin elinde, o silahın namlusunun kime doğrultulacağını tahmin etmek bile mümkün olmaz. Kimse kendisini emin hissetmesin. Dünyayı düzeltme iddiasıyla bu harekete katılan her genç, önce kendi anne babasının Müslümanlığını yetersiz bulacaktır. Önce onları düzeltmeye kalkacaktır. Dünyayı Allah’ın izinden gidenler ve O’na karşı çıkanlar diye ikiye böldüğünüz zaman, annelik, babalık, kardeşlik beş para etmez.

‘Erdoğan Sünni ittifakı yaratmaya çalışacak' 

“Şimdi Cumhurbaşkanlığı seçiminin sırası değil” dediniz, ama ben yine de soracağım. Erdoğan cumhurbaşkanı olursa, bu meseleler nasıl gelişecek?

Tahmin etmek zor değil. Toplumu “benden yana olanlar” ve “bana karşı olanlar” diye bölerek bir iktidar çıkartmayı başaran Erdoğan, aynı taktiği dış politikada da izledi. Bölgedeki bölünmeleri kışkırtarak kendisine ve Türkiye’ye bir iktidar çıkartmaya kalkıştı. Cumhurbaşkanı olursa, vites büyüterek bu politikayı sürdürecek. 2003’te kuyruğuna takıldığı Amerika’ya şimdi efelenerek bölgedeki Amerikan düşmanlığı üzerinden, bir Sünni ittifakı yaratmaya çalışacak. Amerika da karşılık olarak Şii güçleri destekleyecek. Amerika ile İran arasındaki yumuşama sürecek. Bölge kan gölüne dönecek. Suriye’de ve Irak’ta palazlanan güçler, Türkiye’nin içindeki Alevi ve Kürt kesimlere saldırmak üzere Türkiye’ye girecek. Kendi çocuklarımız kendi çocuklarımızı öldürecek. Erdoğan ölenler kendisindense onlara ağlayacak. Öldürenler kendisindense ölenler için “geçmiş, gitmiş” diyecek.

‘Ülke kan gölüne dönerse geride kendileri için de bir yurt kalmaz’’

Erdoğan’ın tasavvurunda, burası sadece kendisi gibi olanların yurdu. Erdoğan’a oy verenlere sesleniyorum, Erdoğan’ın projesi gerçekleştirilebilir bir proje değil. Onlar her kimlerse, bütün yurdu kendi mülkiyetlerine geçirebileceklerini zannediyorlarsa, yanılıyorlar. Başaramazlar. Kendileri gibi olmayanları yok sayabilirler belki. Ama ülke kan gölüne dönerse geride kendileri için de bir yurt kalmaz. Geriye kalanlar, silahları birbirlerine doğrulturlar. Hepimiz kaybederiz. Olup bitenlerin bir tek çaresi var. Aramızdaki bütün farkları Allah’ın bir lütfu olarak görüp o çeşitlilikle övünerek birbi birbirimize
yer açarak, bir arada yaşamak. Eğer bugüne kadar iyi kötü başardığımız gibi bunu bundan sonra da başarabilirsek, yeniden Ortadoğu’nun modeli haline gelebiliriz. Sadece bizim değil, bütün bölgenin, hatta bütün insanlığın, Ortadoğu’da bir model olarak Türkiye’ye ihtiyacı var. Türkiye bölgeye ayrışma ve çatışma değil, bir arada yaşama kültürü ihraç edebilir. Bu ihracat, bölgeye ihraç ettiğimiz her şeyden daha değerli olur. Hepimiz için, Türkiye için, bölge için, insanlık için büyük bir hizmet olur.

Böyle bir şeyin yapılabileceğini düşünüyor musunuz?

Neden olmasın? 1980 öncesinde, Türkiye yüksek gerilimli bir dönem yaşadı. O dönemde ben, bu gerilimi besleyen en önemli unsurun hayalleri olmayan gençler olduğunu tespit etmiştim. Gencecik insanlara, kanı kaynayan insanlara bir gelecek hayali, gelecekte bir yer sunamıyorsanız, son derece yapıcı olabilecek olan enerjileri yıkıcı olur. İyi kullanılırsa, enerji, başta ona sahip olan kişi olmak üzere herkese faydalı olur. İyi kullanılamazsa, yine başta kendisi olmak üzere herkese zararlı olur.

‘Türkiye kimsenin umurunda değil’

Dünyayı nasıl bölmek gerekir?

Dünyayı bölmek gerekmiyor. Allah adına bu cinayetleri işleyenlere, o cinayetlere nefretle yaklaşmayanlara soruyorum: Allah’ın onlar kadar aklı mı yok da dünyayı böyle çeşitli, böyle renkli yarattı? Herkes herkese katlanacak. Hele bu coğrafyada herkes herkese katlanmak zorunda. Burası, bütün peygamberlerin coğrafyası. Burası medeniyetin dünyaya yayıldığı yer. Burada hepimize yer var. Hepimiz, ancak bir diğerine yer açarsak var olmayı sürdürebiliriz. Maliki’nin yaptığı gibi yaparsak, sadece bizim gibi olanlara yer açar, diğerlerini yersiz yurtsuz, sahipsiz bırakırsak, sonunda bize de yer kalmaz. Ben, Sayın Erdoğan’ın da benzer şekilde davrandığını düşünüyorum. Seçim kazanmak uğruna karşılıklı öfkeyi körüklüyor. O öfke sonunda herkesi boğar. Unutmamak gerekiyor, öfke ve nefret, zaten lanetlenmiş duygulardır.

Tek suçlu Maliki mi? Erdoğan mı? Mesela Amerika’nın hiç mi suçu yok?

Amerika 2003’te Irak’ı sudan ve gerçek olmayan bahanelerle işgal etmeseydi, şimdi olanların hiçbiri mümkün olmayacaktı. Sovyet işgaline karşı Taliban örgütlenmeseydi, Pakistan bugün bu zulümle boğuşmak zorunda kalmayacaktı.

‘Amerika saf değil’

Irak’ta Saddam rejimi de pek öyle içe sindirilecek bir rejim değildi, öyle değil mi?

Amerika hiçbir şeye seyirci kalamaz. Kalmasını bekleyecek kadar saf da değilim. Ama kendi menfaatlarını düşünürken, bölgenin kendi dinamiklerini de hesaba katması, ince ayarlı, doğru politikalar uygulaması gerekiyordu. Sayın Erdoğan şimdilerde birden antiemperyalist oldu. Herkesin yakın geçmişi unuttuğunu düşünüyor olabilir. Ama 2003’te, Amerika’nın müttefiki olarak Irak’ın işgaline ortak olmak için kendisini paraladığını hatırlatayım. Allah’tan Meclis beklenmedik bir akıl sergiledi de biz bu utancın ortağı olmaktan kurtulduk. O dönemde hepimiz,  “Yapmayın, Irak’ı işgal etmeyin, sonu kötü olacak” dedik.

O günlerde Amerika’nın yanında Müslüman kanı dökmeye pek hevesli olanlar, bugün, başımıza gelen her şeyi Amerika’ya, İsrail’e fatura ediyorlar. Kendilerini, bölgedeki Amerikan oyunlarına direnen kahraman olarak pazarlamaya çalışıyorlar. Halbuki o dönemde Amerika’ya yol gösterebilirlerdi. Bush’u “aslansın, biz de seninleyiz” diye cesaretlendireceklerine, bölgenin menfaatları ile Amerika’nın menfaatlarının bir ortak paydasını bulup
inisiyatif alabilirlerdi. Bu bölgenin ancak çoğulcu bir düzenle ayakta kalabileceğini, ancak herkes kendisine bir yer bulabilirse bölgede istikrarlı bir düzen tesis edilebileceğini anlatabilirlerdi.

Bush onları dinler miydi?

Muhtemelen dinlemezdi. Ama şimdi, işler rayından çıktığında, “Yahu Türkiye ta işin başında uyarmıştı” denirdi. Şimdi canı yanan herkes, yani herkes Türkiye’ye kulak verebilirdi. Şimdi hal nasıl? Bölgemizde her gün akla gelmeyecek şeyler oluyor ve Türkiye kimsenin umurunda değil. Bütün Batı dünyasının şeytanı olan İran ise başından beri hep aynı şeyi söylüyor.

“Bu Taliban başa bela olacak, gelin ona karşı işbirliği yapalım” diyor. Ne oluyor? Batı dünyası İran’ı makul bir partner olarak kale almaya
çalışıyor.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler