Fatih Akın: 'Düşmanını göremiyorsun artık'

Son filmi ‘Paramparça’ yarın vizyona girecek olan yönetmen Fatih Akın ile ırkçılık, hukuk ve adalet kavramlarının da üstünden geçtiğimiz bir söyleşi yaptık.

Fatih Akın: 'Düşmanını göremiyorsun artık'
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 31.01.2018 - 21:09

Telefonun öbür ucunda sesini duymayı beklerken bir tedirginlik var içimde... Birkaç kez denedik ve bir türlü bağlantı sağlayamadık, ya hiç sağlayamazsak... Sandra (aramızdaki bağlantıyı sağlayacak kişi) “Hep meşgul çıkıyor Fatih’in telefonu Emrah, istersen sen telefonunu söyle biz arayalım” diyor ve isteksizce de olsa numaramı söyleyip son bir kez daha denemesini rica ediyorum umutsuzca. Neyse ki uzaktan gelen bir “Merhaba” ile dağılıyor bulutlar ve Fatih Akın ile konuşmaya başlıyoruz hızla, ne de olsa sadece 15 dakikamız var.

- Son filminiz “Paramparça”nın ana meselelerinden biri yabancı düşmanlığı, ırkçılık. Üstelik artık sadece Türklere yönelik de değil bu düşmanlık, zira birçok mülteci var Avrupa’da ve durum gittikçe ciddileşiyor. Siz ne düşüyorsunuz, ırkçılık korkutucu boyutlarda mı Almanya’da?

Korku yaratan şey şu: 10 yıl evvel, 20 yıl evvel Nazi’yi görebiliyordun. Dazlak, kafasını kazıtmış, yeşil ceketli vesaire... Böyle bir tip vardı. Şimdiyse bu Nazileşme toplumun ortasına doğru kaydı. Artık uçta, kenarda değiller ve çok daha kalabalıklar. Düşmanı göremiyorsun artık. Yani liberal gazetede olabilir düşmanın, ya da ne bileyim zengin, hipster bir tip olabilir. O yüzden asıl korku yaratan şey o. Irkçılık toplumun ortasına kaydı.

- Bir yandan da adalet ve hukuk boyutu var... Filmde uzunca bir mahkeme sahnesi var ve hukuk işliyor gibi görünse de adaletin yerini bulduğu hissi doğmuyor kimsede. Burada bir sistem eleştirisi var sanki...

Eleştiriyse eğer, şu değildi yapmak istediğim: Hukuk sisteminde de bir ırkçılık var... Bu değil. Eleştirilen şey şu... Ben bu çeşit mahkemelere birkaç kez gittim. Senaryo yazarken anlamak için Münih’e gittim birkaç kez ve şunu gördüm: Son derece duygusal bir ilişki, duygusal bir konu var orada. Bu insanlar sevdiklerini, babalarını, kardeşlerini, çocuklarını, kocalarını falan kaybetmişler. Tabii ki çok duygusal bir alan bu. Ama aynı zamanda hukuk olarak tamamen duygudan arınmış, matematiksel bir yaklaşımla karşılaşıyorlar. Bu da bir çatışma yaratıyor. İki zıt durum var orada aslında. Bu duygusallığı o matematikle karşılamak doğru mu, değil mi, onu aslında inceliyorum orada. Şimdi hukuk ne istiyor, adalet... Hukuk sistemi ne kadar adalet yaratabilir, aslında konu olarak onu ortaya çıkartmak istedim. Böyle bir sistem eleştirisi var orada, ırkçılığa dair bir şey yok. O ırkçılık ya da önyargı daha çok polislerde var, onu da anlatmaya çalıştım biraz filmde.

- Türkiye’deki hukuk sistemi Almanya’dakinden çok daha kötü durumda. Buna dair bir gözleminiz de oldu mu, ya da ne düşünüyorsunuz bu hukuksuzluk konusunda?

Almanya’da ben bu konuları, Türkiye’deki hukuk sitemine dair meseleleri ya da başka şeyleri sadece gazetelerden takip edebiliyorum. Maalesef de sadece Alman gazetelerinden takip edebiliyorum. Bu konuya hâkim olabilmek ya da doğru bir şey yansıtabilmek için oraya gidip görmem lazım, anlatabiliyor muyum?

‘Türkiye’yi her gün Google’lıyorum’

- Zaman zaman Türkiye’de geçen filmler de çekiyorsunuz. Belki de bu kez Türkiye’de geçen ama yine hukuk sistemini de ele alan bir film çekmeyi düşünebilirsiniz...

Tabii tabii... Türkiye her zaman benimle.. Her gün, her sabah kalkıp Türkiye’de neler oluyor diye gazeteleri okuyorum. Zaten bu hiç bir zaman beni bırakmadı. Amaan ne olursa olsun, demedim hiç bir zaman. Her gün Türkiye’yi Google’a yazıyorum, bakıyorum haberlerde ne oluyor diye. Demek ki bu içimde. Bende bir sorumluluk var yani, her ne kadar buranın (Almanya’nın) vatandaşıysam da, Türkiye’ye karşı her zaman bir sorumluluğm, sevgim, merakım var. O yüzden yani mutlaka yarın, öbürgün , fırsatım olursa eğer, tabii ki oranın hikâyelerini de çekeceğim.

- Diane Kruger’in ilk Almanca filmi ve doğrusu muhteşem bir oyunculuk sergiliyor. Nasıldı onunla çalışmak? Bir de senaryoyu yazarken o mu vardı aklınızda?

Filmdeki bu ırkçılık konusu 20 seneden beri neredeyse aklımda. Ama senaryoyu yazdıktan sonra her şey çok çabuk oldu. Senaryoyu yazmadan önce, elimdeki 20 sayfalık tretmanı Diane’e gönderdim ve o da onu beğendi... O yüzden hep Diane vardı bu filmde. Zaten o tretmanı gönderdiğim zamanla çekimlere başlamamız arasında sadece 6 ay vardı. Onunla çalışmak da... Çok profesyonel, yani en profesyonel oyuncum diyebilirim. Konsantrasyonu olağanüstüydü. 38 gün sürdü çekimler ve konsantrasyon boyutunu hiç kaybetmedi. Normalde kendi setlerimde konsantrasyon merkezi ben olurum ama bu sefer ilk defa merkez ben değildim, oyuncumdu. Sanki bir konsantrasyon yarışı vardı aramızda. Aynı zamanda çok disiplinli, hiç kaprisi yok, hiçbir korkusu yok, yanlış bir hareket, yanlış bir oyun vereceğim koskusu yok... Her şeyi deniyor... Olağanüstü bir oyuncu ve inşallah bu bizim son çalışmamız olmayacak.

- Yeni bir proje var mı yani Diane Kruger ile? 

Var var... Amazon için bir mini dizi projemiz var, bir Marlene Dietrich dizisi, ikimiz onu yapmayı istiyoruz birlikte. Marlene Dietrich, 2. Dünya Savaşı’nda... Marlene Dietrich Nazilere karşı, 6 bölümlük bir yapım.

‘Kalbimiz kırıldı’

- Altın Küre kazanarak büyük bir başarıya imza attınız. Oscar yarışında da son 9’a kaldınız ama son 5’e giremediniz. Ne diyeceksiniz? 

Yaa, kalbimiz kırıldı yaa (gülüyor)... Şey oldu ya, beni gaza getirdiler... Sadece Altın Küre olsa neyse dersin ama üç dört gün sonra bir de Critics Choice (Eleştirmenlerin Tercihi) ödülü geldi... herkes de işte ‘son beşe gireceksiniz’ diye diye... Ben de inandım yani son beşe gireceğimize. Ondan sonra tabii büyük bir hayal kırıklığı yaşadık ama yani bu iş böyle, ne yapacaksın? Ya girdin, ya girmedin, yani ortası yok ki bu işin. Kabullenmek gerekiyor.

Sırada ‘Kürk Mantolu Madonna’ var

- Şu sıralar ne üzerinde çalışıyorsunuz peki? 

Tabii. Almanya’da bir projem var, Hamburg’da geçen, bir edebiyat uyarlaması... Aynı zamanda Sabahattin Ali’yi çekmek istiyorum, “Kürk Mantolu Madonna”yı... Çalışmaya başladık diyebilirim hatta. Bu Oscarlar falan yüzünden bir zamanlama problemim vardı, sürekli Amerika’ya gidip gelmek gerekiyordu, hiç çalışamıyorsun ki, hep jet-lag yaşıyorsun falan... Amerika’da sürekli birileri tekliflerle geliyor, şunu çek, bunu çeke falan, o yüzden biraz mesafe bırakmıştım, ama şimdi bu işler bittiğine göre “Kürk Mantolu Madonna” üzerine çalışabilirim.

- Oyuncu kadrosu belli mi, kim oynayacak Maria Puder’i? 

Hayır, daha belli değil hiçbiri. Senaryonun üzerindeyiz şu anda.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler