‘Ey yanlı basın!’

Nedim Gürsel’in Türkiye’de olan bitenleri ele aldığı siyasi yazıları “Turquie libre, j’ecris ton nom” (Özgür Türkiye, Yazarım Adını) başlığıyla Fransa’da yayımlandı. Gürsel, “Türkiye’de iyi bir siyasi muhalefet var fakat sesini duyuramıyor, çünkü medya büyük ölçüde hükümet yanlısı. Ey yanlı basın! Bir kere de bir şeyi eleştirin ya!” diyor.

‘Ey yanlı basın!’
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 13.11.2018 - 22:39

 

Paris’te yaşayan Türk yazar Nedim Gürsel’in, Sivas Katliamı’ndan bu yana Türkiye’de olan bitenleri ele aldığı yazıları bir kitapta toplandı. Nedim Gürsel’in siyasi yazıları “Turquie libre, j’écris ton nom” (Özgür Türkiye, Yazarım Adını) başlığıyla Fransa’da Bleu-autour yayınevi tarafından yayımlandı.
Gürsel, kitapta, tek adam rejimini, baskı ortamını, hukuk devletinin ortadan kalkmış olmasını, özellikle basın özgürlüğünün yara almasını eleştirdiğini belirterek “çünkü bir yazar olarak beni öncelikle ifade ve düşüncü özgürlüğü ilgilendiriyor. O özgürlüğün olmadığı yerde yaratıcılık da olmaz” diyor.  
Nedim Gürsel’in Paris’teki evine konuk olduk:

-Kitabın adı neden “Özgür Türkiye, Yazarım Adını”?

Bu aslında Fransız şair Paul Eluard’ın dizelerine bir gönderme. Ülkemizin daha özgür, daha demokratik olmasını özleyen bir bakış var kitapta, çünkü Türkiye giderek otoriter bir ülke oldu. Ben de Türkiye’nin içinde bulunduğu baskı ortamını oldukça sert eleştiren yazılar kaleme aldım, Sivas olaylarından bu yana Türkiye’nin düşünce özgürlüğünden nasıl uzaklaştığını anlatmaya çalıştım örnekler vererek. Kendi kitaplarımın başına gelenlerden de söz ettim. Sadece yazar olduğum için, her defasında aklanmış olsam da, üç kez kendimi yargıç karşısında buldum. Daha sonra görüldü ki bu bir şey değilmiş, ne yazık ki başka yazarlar daha pahalı ödediler.
Devlet karışmamalı

-Kitaptaki eleştirilerin temelinde ne var?

Bir yazarın bakışı var. Bazen mizah unsurları da taşıyan bir bakış olabiliyor bu. Örneğin sürekli iç ya da dış düşman arayışı ve Erdoğan’ın çok fazla televizyonda görünmesi, çok fazla konuşması nedeniyle Nâzım Hikmet’e atıfla bir cümle kurdum, meraklısı kitapta okuyabilir.

-Kitabın ilk bölümünün başlığı “Rakımı Boğaz’a karşı yudumlamak istiyorum Bay Erdoğan”...

Bir ara ben Türkiye’deyken dönemin Başbakanı Sayın Erdoğan televizyonda “Şarap içeceğinize üzüm yiyin” demişti, oysa Türkiye’de her şey Anadolu’da İslamla başlamış değil; hükümetin yok saydığı İslam öncesi uygarlıklar da var. Anadolu bir anlamda Dionysus’un ülkesi de sayılır. Dolayısıyla Dionysus’un ülkesinde bu söz, eleştirilmesi gereken bir söz ve Erdoğan’ın iddia ettiği gibi ulusal içkimiz ayran değil rakıdır. Rakı içecekseniz kimseye göstermeyin, evinize kapanıp öyle için demeye getirmişti. Bu kabul edilebilir bir şey değildi benim için. Sonuçta böyle bir yazı yazma gereğini duydum. Amacım şu ilkeyi anımsatmaktı: devlet yurttaşlarının ne yediğine, ne içtiğine, nasıl giyindiğine karışmamalı.

-Artık rakıyı farklı buzluyoruz!

Benim hayalini kurduğum, gerçekleşmesini ümit ettiğim Türkiye bu Türkiye değil. Hayal kırıklığı içindeyim. Ülkemiz giderek muhafazakârlaşan, dinin politikaya alet edildiği, yöneticilerimizin sürekli Kuran’a ve İslama referans verdikleri bir ülke oldu. Bu beni çok rahatsız ediyor, çünkü Türkiye giderek Avrupa Birliği’ne hâlâ aday olmasına karşın demokratik değerlerden uzaklaşıyor. Bu değerler arasında elbette düşünce ve ifade özgürlüğü, laiklik de var. Laiklik olmazsa demokrasi de olmaz. Siyasi İslamla demokrasi asla bağdaşmaz. Bu yönde yazdığım yazılar da yer alıyor kitapta.

-Türkiye’de kuvvetli bir muhalefet var diyebilir misiniz?

Yeterince güçlü siyasi muhalefet yok görüşüne katılmıyorum. Türkiye’de iyi bir siyasi muhalefet var fakat sesini duyuramıyor, çünkü medya büyük ölçüde hükümet yanlısı. Ey yanlı basın! Bir kere de bir şeyi eleştirin ya! Dostlar alışverişte görsün diye, Sayın Cumhurbaşkanı şurada hata yaptı deyin.-

-Sizce, Erdoğan nasıl bir Türkiye istiyor?

Giderek muhafazakârlaşan ve Cumhuriyet ilkelerinden, demokrasiden uzaklaştırılan bir Türkiye kuruluyor. Bu sürece, “karşıdevrim” süreci diyenler de var. Ben eski Marksist ekolden geldiğim için bunun “karşıdevrim” olduğunu düşünmüyorum, çünkü demokratik seçimler sonucu Erdoğan 2002’den beri ülkeyi yönetiyor. Ve hâlâ bir seçmen tabanı var, fakat Türkiye’de medya giderek hükümetin sözcüsü durumuna geldiği için seçmenlerin yeterince bilgilendirilmediğini düşünüyorum. Türkiye otoriter bir ülke oldu, bu süreç giderek totalitarizme de dönüşebilir, çünkü tek parti, tek devlet, tek lider durumundayız.

Karamsarım

-Aslında bu kitapla bir yazar olarak gelecek Türkiye’yle ilgili kaygılarınızı belirtip eleştiri yaptığınız pek çok şeyin bugün gerçekleştiğini vurguluyorsunuz. Peki, bugünkü öngörünüz nedir?

Yakın gelecekte Cumhuriyet’in 100. yılı kutlamaları bu bağlamda gerçekleşirse Atatürk’ün kurduğu laik Cumhuriyetten çok daha değişik yapıda bir cumhuriyetin olabileceğini öngörüyorum. Türkiye, İslam değerlerini benimsemiş, Avrupa’dan tamamen uzaklaşmış, Rusya, İran gibi demokratik olmayan devletlerle ittifak kurmuş bir Ortadoğu ülkesi olabilir. Bu nedenle karamsarım. Düşüncelerimi de her yerde söylüyorum, eğer hâlâ düşünce ve ifade özgürlüğü varsa bu kitap Türkiye’de de yayımlanabilmeli, ama şu süreçte belki de yayımlanma şansı yok.

‘Allah’ın Kızları’

“Allah’ın Kızları” adlı romanım 2009’da Türk Ceza Yasası’nın 216. maddesi gereğince, “Halkın dinsel değerlerini alenen aşağılama” suçlamasıyla yargılandı. Bu roman, birçok dile olduğu gibi Arapçaya da çevrildi ve bir sorun çıkmadı. Ne gariptir ki demokratik olduğunu iddia eden bir ülkede “Allah’ın Kızları” yargılandı, ama teokratik İslam ülkelerinde pekâlâ okurlarla buluştu.


Ayrıca, bu romanım nedeniyle yargılama sürecinin başladığı gün Kültür Bakanlığı ödülü Çetin Altan’a verilmişti. Ve hiç unutmam, dönemin Başbakanı Sayın Erdoğan televizyonda “Türkiye artık yazarlarını yargılayan bir ülke değil” demişti. Benim yargılanmamın başladığı gün!

 

 


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon