Evimiz başımıza yıkılana kadar
Bir zamanlar Rumlar, Ermeniler, Levantenler yürürmüş bu sokaklarda. Biz onların hikâyelerini bugün kitaplardan okuyoruz. Sonra göçmenlerin, sokak çocuklarının, seks işçilerinin, yoksulların sığınağı oldu Tarlabaşı. Şimdi onlar da gönderildi. Yalnızca birkaç aile direndi gitmemek için. Onlar da yakında sokaklarda buldozerlerin dolaşacağını biliyorlar ama "evleri başlarına yıkılana kadar" mücadele etmekte kararlılar.
Tarlabaşı hayalet şehir gibi. Sokaklar ıssız, evler boşalmış. Demir kapılar ve korkuluklar satılmak için sökülmüş, tahtalar yakılmak için. Hurdacılar, polisler ve eski sokağını son kez görmeye gelenler dışında pek kimse yok etrafta. Evini boşaltmayan birkaç aile ise yıkıntıların ortasında mahkemenin sonucunu bekliyor. Tıpkı 70 yaşındaki Tamer Bekar gibi.
Yoksulların, göçmenlerin, sokak çocuklarının, seks işçilerinin sığınağı Tarlabaşı’nda artık hiçbir şey eskisi gibi değil. Boşaltılan evler harabeye dönmüş durumda. Demir kapılar, pencere korkulukları sökülmüş, evlerin içleri çöple dolmuş. Şimdilik değişmeyen tek şey sokak başlarını tutmuş kimlik kontrolü yapan polis memurları. İyice ıssızlaşmış sokaklarda hurdacılardan başka, yakacak odun arayan yaşlı bir teyzeye rastlıyorum. “Hiçbir şey bırakmamışlar” diye üzülüyor. Eski sokağını son kez görmeye gelenlerle dertleşiyorum. Evini boşaltmayan birkaç aile de yıkıntıların ortasında, mahkemelerin sonucunu bekliyor. Mülksüzlerin dayanağı ise geçmişleri. Herkes, kaç yıldır buralı olduklarını söylemekle söze başlıyor... Bülbül, Çukur, Şehit Muhtar mahallelerinde 2 bin metrekarelik alanı kapsayan yenileme projesi, 5366 sayılı yasaya dayanıyor. 278 binanın ihalesini alan GAP İnşaat, Nisan 2007’de Beyoğlu Belediyesi’yle sözleşme imzaladı. Alışveriş merkezi ve otel yapımı için ilk kazma vurulmak üzere. Tarlabaşı Bulvarı üzerindeki evlerin önüne yıkım iskelesi kuruldu. Kamulaştırmanın iptali için açılan dava ise henüz sonuçlanmadı.
Evini boşaltmayan Bülbül Mahallesi Paşabakkal Sokağı sakini Tamer Bekar, Rum çocuklarıyla büyüdüğü için anadili gibi Rumca biliyor. Çocukluk döneminden, pırıl pırıl sokaklar kalmış hafızasında… Herkesin birbirini tanıdığı, kapıların bile kilitlenmediği zamanları anlatırken boğazı düğümleniyor: “O komşuluğu çok özledim. Şimdi de burayı başka yere değişmem. Alıştık buraya, kolay değil 70 yıl… Mahallemiz son yıllarda bu hale geldi…” Ayakkabı ustalığından emekli olan Bekar, yaklaşık on yıldır yürüyemiyor. Arkadaşlarının yardımıyla sokağa çıkabiliyor. Gitmek, bu yüzden hapislik demek… “Beni arkadaşlarım nasıl bulacak? Yalnız kalırım. Gidersem kaybolurum” diyor.
Gözlerinde öfkeden çok yılgınlık, çaresizlik var. Bir poşet dolusu ilacını gösteriyor. Kendi evinde işgalci haline getirilmiş.
Hakkında açılan tahliye davası nedeniyle arkadaşlarının sırtında mahkeme salonlarına taşınıyor. Evi boşaltması için her yolu denediklerini anlatıyor: “Elektrikli sandalye teklif ettiler, icra kâğıdı yolladılar. Bir gördüğüm memuru ikinci kez görmüyorum. Sonra da dava açtılar. Bakalım ne olacak? Avukatım yok, kendim gidiyorum mahkemeye. Hâkim, ‘bu dava daha uzar’ dedi. Mahkeme bitene kadar dokunamazlar bu binaya. Şaşkınım tabii, ev sahibiydim işgalci oldum.” Sohbet ilerliyor, “üzülme gönderemeyecekler seni” diyorum neşeleniyor: “Bal ye sen e mi? İnşallah gitmeyiz” diyor. Evlerin yağmalanmasına belediyenin göz yumduğunu dile getiriyor: “Bu ayıptır. Balyozlarla vuruyorlar, kolonlardaki demirleri almak için… Bu evler tarihi eser.”
Küçükkırlangıç Sokağı’nda ipte çamaşırı olan üç evden birinde Argiç ailesi yaşıyor. Para değil mahallede kalmak istediklerini anlatıyor Bahattin Argiç: “15 yıldır buradayım. Çocuklarım buralarda restoranlarda aşçılık yapıyor. Gidersem çevremden de kopacağım. Bu insanları, Güneydoğu’dan sürdüler buraya, şimdi de buradan sürüyorlar. Bu haksızlık… Gidenler ağlayarak gitti. Evim bu yeşil ev. Tertemiz… Ama beni kovuyorlar. Değerini de vermiyorlar, ‘satmıyoruz’ diyoruz zorla alıyorlar. İki komşu kaldık burda, korkuyoruz...”
Ahmet Gün
Mülkiyet gaspı
Tarlabaşı Mülk Sahipleri ve Kiracıları Kalkındırma ve Sosyal Yardımlaşma Derneği Başkanı Ahmet Gün, “Mücadelemiz 4 yıllık, hukuk süreci başlayalı iki yıl oldu. Yasa gereği uzlaşmaya çalıştık. Dayatma olunca mahkemeye gittik” diyor. 440 tapu sahibinin olduğuna, yaklaşık 250 tapunun GAP İnşaat tarafından satın alındığına dikkat çekiyor: “Bir başkasının malı, kamu gücüyle Ahmet Çalık’a sattırılıyor. Anayasanın 35. maddesi çiğnendi. Bir şahsın menfaati için vatandaşın tapulu malı elinden alındı. Vatandaşa, arsa bedeli 10 bin TL ödediler. 100 metre ileriye gidin, 50 bin, 100 bin dolara arsanın metresini alamıyorsunuz. Burada, arsanın metresine 2 -3 bin TL verdiler. Böyle haksızlık olabilir mi? 2 milyar dolarlık rant var. Evlere verilen değer bir bodrum katında daire bile almıyor. Anlaşıp gidenler çok pişman.” Gün’e ait 4 bina proje kapsamına alınmış. “Buralar çok nezih yerlerdi. Bu görüntüye devletin kurumları neden oldu. 21 sene oldu bu binaları aldım. Restore etmemize izin vermediler. Tarihi eser diye dokundurmadılar. Şimdi rant gruplarına peşkeş çektirmek için yıktırıyorlar.”
Barış Kaşka yargı sürecini anlatıyor
Avukat Barış Kaşka, Tarlabaşı’nda 150 kişiyi temsil ediyor. Kamulaştırma kararının iptali için açtığı dava Danıştay’da. Yürütmenin durdurulması talebiyle ilgili 7 aydır bir karar verilmemiş olmasını eleştiriyor: “Danıştay’ın Tarlabaşı’nda vereceği karar kentsel dönüşümün bundan sonraki uygulamalarına ışık tutacak. Davayı kaybedersek Türkiye’yi zor günler bekliyor demektir. Herkes oturduğu ev için, barınma hakkı için endişe etmeli” diyor. Davaların sonucu belli olmadan insanların sokağa atıldıklarını anlatıyor: “İnanılmaz mağduriyet var. Yer göstermediler, kira yardımı yapılmadı. Boşaltılan mahalleler şimdi ucubeye döndü. Bilerek yaptılar bunu. Zaten bu mesele gündeme geldiğinden beri suç şebekelerine göz yumuldu, çöpler toplanmadı, ışıklar bile tamir edilmedi. Az sayıda aile korku içinde yaşıyor.” Bakanlar Kurulu’nda kamulaştırma kararı alınınca, evlerin yarısının daha en baştan GAP’a geçtiğine dikkat çekiyor. Şimdi evlerin yarısının belediye mülkü, yarısının da GAP İnşaat’ın olduğunu belirterek devam ediyor: “Bu ortaklık, oteller, alışveriş merkezleri ve lüks evler için yapıldı. Bunun kamulaştırmayla ne alakası var? İstanbul’da yer kalmadı diye, o halk orada yaşamayı hak etmiyor mu? Kişi tarihi eseri kendi de koruyabilir ama burada bir şirketin çıkarlarına sunuldu. Belediye ile GAP’ın ihale sözleşmesini bile alamadık. Bu nedenle de dava açtım hâlâ sürüyor. Kamulaştırma dünyanın her yerinde yapılıyor ama bu şekilde değil. Burada, tüm İstanbul bir özel şirketi AVM, otel yapsın destekliyoruz yani..” Kaşka, şimdiye dek 3 bine yakın duruşmaya girmiş. 180’e yakın davayı takip ediyor. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde açılan davanın da sonuçlanmadığını dile getiriyor. Kaşka, kamulaştırmaya dayanak olan 5366 sayılı yasanın uzlaşmayı öngördüğünü vurguluyor: “Uzlaşmadan ne anlıyoruz peki? İnsanların kandırılmasını mı? Kanun çıkar çıkmaz hemen acele kamulaştırma kararı alındı. Vatandaşın malı üzerinden ihale yaptılar. Trilyonluk evlere 50-100 bin lira ödediler. Evini vermezsen ‘kamulaştırma var’ dediler. Tek tek odalarda avukatları olmadan görüştüler insanlarla... Evini vermeyenlere icra yoluyla tahliye kararı gönderdiler. Af Örgütü eylem çağrısı yapınca tehditler başladı. Aslında halkın çoğu yüzde 50 oranında bir payla uzlaşmak istiyordu. Kentsel dönüşüme kimse karşı değil ama bunun bilimsel altyapısını hazırlamak gerekiyor. Tehdit ve baskı ile yapılırsa bu gasp olur. Belediye Başkanı hakkında suç duyurusunda bulunduk, sonuç alamadık.”
En Çok Okunan Haberler
- Saadet'te yeni genel başkan belli oldu
- Yandaş yazar, son anket sonuçlarını açıkladı!
- Kriminal raporun ayrıntıları ortaya çıktı
- İktidarın '25 Kasım' korkusu
- AKP sayesinde bu düş de gerçek oldu!
- 4 kişiyi öldürüp intihar etti!
- 'Bu işin şakası yok, herkes ayağını denk alsın'
- Gökçek döneminde belediyeden geçen karar pes dedirtti!
- Akalın'dan İYİ Parti'yi karıştıracak açıklama
- İstanbul'da aile katliamı