Ergenekon gerekçesi: Ecevit, Gül, Erdoğan hükümetleri hedef alındı

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nin Ergenekon Davası'na ilişkin gerekçeli kararı, basın mensuplarına dağıtıldı. Mahkemenin, 3 kitaptan oluşan yaklaşık 16 bin 600 sayfalık Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi'ne (UYAP) yüklenen gerekçeli kararının elektronik imza sorunu giderildi.

Ergenekon gerekçesi: Ecevit, Gül, Erdoğan hükümetleri hedef alındı
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 03.04.2014 - 11:40

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nin Ergenekon Davası'na ilişkin gerekçeli kararı, açıklandı. Mahkemenin, 3 kitaptan oluşan yaklaşık 16 bin 600 sayfalık Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi'ne (UYAP) yüklenen gerekçeli kararının elektronik imza sorunu giderildi.

Karar imzaların tamamlanmasının ardından CD ortamında basın mensuplarına da dağıtıldı. Davanın tarafları kararı UYAP sisteminden görülebilecek.

Kararda dikkat çekici şu ifadeler yer aldı:

"Yargılanan örgütün terör örgütü olduğu belirlendi. Örgüt özellikle Ecevit, Gül ve Erdoğan hükümetlerini hedef aldı. Önceki darbeler de dayanak olarak gösterildi. Terör örgütüne Türk gladyosu 'Ergenekon' adını verdi. Danıştay ve cumhuriyet saldırıları örgütün ikinci dönemi.

'DERİN DEVLET' VURGUSU

Sarıkız, Ayışığı gibi darbe planlarıyla hükümet men edilmek istendi. Derin devlet ile ilgili ilk kez yargı kararı verilmiştir. Ergenekon örgütünün TSK içinde örgütlendiği anlaşılmıştır."

Karar 8 aydır yazılamamıştı. Mahkeme heyeti ise gerekçeli kararın makul sürede tamamlandığı savundu.

Hükümetten ilk açıklama

Gerekçeli kararın önsözünde yapılan yargılamada sanıklar hakkında, Ergenekon Terör Örgütü üyeliği ve işledikleri suçları nedeniyle cezalandırılmalarına karar verildiği belirtilerek, "Sanıkların işlediği sabit görülen suçların en önemlisi, “cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamenengellemeye teşebbüs etme" suçudur. Mahkememizde karara bağlanan davada, Ergenekon Terör Örgütü' nün özellikle Bülent Ecevit başbakanlığındaki 57. Hükümeti ve Abdullah Gül ve Recep Tayyip Erdoğan Başbakanlıklarındaki 58. ve 59. hükümetleri hedef alan faaliyetlerini yoğunlaştırdığı anlaşılmaktadır" denildi.

Gerekçeli kararda, "Türkiye'de adi suçlar hakkında toplumun genel bir bilgisi, algısı ve kültürü söz konusuyken, özellikle yasama ve yürütme organı aleyhine işlenen suçlar hakkında aynı şeyin söylenmesi mümkün değildir. Çünkü bugüne kadar maalesef bu tür suçlar yargılama konusu yapılamadığından, toplumsal algı şekillenmemiştir. Bu yüzden kamuoyunun bir kısmının bu suçlara neden ağırlaştırılmış müebbet hapis öngörüldüğü konusu hakkında yeterli bilgiye sahip olmadığı görülmektedir" ifadelerine yer verildi.

"HÜKÜMETLERİN FAALİYETLERİNİN DURDURULDUĞU VE/VEYA ENGELLENDİĞİ "ASKERİ DARBE ÖNCESİ - SIRASI VE SONRASI" DÖNEMLERDİR"

Gerekçeli kararda, "Oysa, sosyo-psikoljik bir gerçekliktir ki, adi suçların tavan yaptığı dönemler hükümetlerin faaliyetlerinin durdurulduğu ve/veya engellendiği “askeri darbe öncesi - sırası ve sonrası" dönemlerdir. Bu süreçte, cinayet, gasp, hırsızlık, dolandırıcılık, ırza müteallik eylemler, rüşvet, zimmet gibi adi nitelikli suçlar toplumda yaygınlaşır ve bunaltıcı hale gelir, ardından insanlar bu dönemin sona ermesi için silahlı güçlerin yapacağı her türlü müdahale için tepkisiz ve hazır olduğunda ise, artık hükümetler bu gücün telkin, yönlendirme, istek, baskı ve talimatlarına açık hale gelir. Demokrasiyle uyumlu olmayan bir rejimi ortaya koyan ve demokrasiyi işlevsiz kılan veya ortadan kaldıran bu tür müdahaleler  birçok temel insan hakları ihlalleri doğmasına neden olur. Böyle bir dönemde hukukun üstünlüğü ilkesi göz ardı edilir, insanlar hiçbir hukuki kurala dayanmaksızın soruşturulur, göz altına alınır, işkencelere maruz kalır, tutuklanır, kurdurulan hukukilikten uzak yargı mercilerince idam dahil bir çok sıra dışı cezalara çaptırılır. Daha tahrip edici ve büyük hırsızlıklar, zimmetler, gasplar, cinayetler görülmeye başlanır. Bu periyotta toplum sindirilmiş ve yargı işlevsiz bırakılmış olduğu için silahlı güçler ile destekçilerinin oluşturduğu gücü elinde bulundurun azınlık, ülke kaynaklarını kendi menfaatleri için kullanır, haksız makam ve mal gaspları gerçekleşir, birçok suç teşkil eden eylemler işler, kendilerinin soruşturulamaması için tedbirler alır. Nihayetinde ülkenin en az bir 20 yılı heba edilmiş olur. Bunu yapanların hesap vermesi için ortaya konan çabaların demokratik gelişime katkısı yadsınamaz ise de, mağdurlar açısından, geciken adalet ne kadar adalet olacaksa o kadar anlam ifade eder" ifadelerine yer verildi.

"SAVUNMALARDA SANKİ TÜRKİYE'DE HİÇ DARBE OLMAMIŞ GİBİ BİR YAKLAŞIM SERGİLENMİŞTİR"

"Yapılan savunmalarda, Ergenekon Terör Örgütü'nün faaliyetlerinden dolayı sanıkların suçlandıkları hususu görmezden gelinerek, Türk ordusuna büyük bir bühtan (iftira) yapıldığı iddia edilmiş ve sanki Türkiye'de hiç darbe olmamış ve hükümetlerin görevi sekteye uğratılmamış gibi bir yaklaşım sergilenmiştir. Oysa ülkeyi darbeye götüren süreçte  gelişen acılarla dolu olaylar ve bu olayların ardından gerçekleşen müdahalelerin izleri hala tam olarak silinememiştir. Bu gerçekliği kim görmezden gelebilir. Buna karşın sanıkların özellikle belli bir kısmının gerek telefon konuşmalarında, gerek yazılarında ve gerekse savunmalarında 1960 askeri darbesini, bir devrim olarak değerlendirdikleri, bu tür bir müdahalenin gerçekleşmesini açıkça ifade ettikleri, ordu millet el ele bir araya gelmesiyle ordunun gidişata 'dur' demesi gerektiğinden bahsettikleri görülmüştür" denildi.

 "ÖRGÜTÜN YÖNETİCİLERİ VE ÜYELERİ DARBE ORTAMININ OLUŞMASINI İSTEMEKTE"

Gerekçeli kararda, "Bunun yanında Ergenekon Terör Örgütü' nün gerek yönetici ve gerekse üye konumundaki hemen hemen tüm mensupları ülkede bir askeri müdahale veya darbe ortamının oluşmasını istemekte, hatta memleketin kurtuluşu için bunun olmazsa olmaz olduğunu düşünmekte ve yaptıklarını bir Kuva-yı Milliye Harekatı olarak değerlendirmektedirler. Dosyada bu tür yüzlerce delil mevcuttur. Sanıklar bu kastlarını, hem nefret ve şiddet içeren söylemleri hem de eylemleriyle açıkça ortaya koymaktadırlar. Hatta bazı sanıklar söz konusu bu yöndeki isteğin “düşünce ve ifade özgürlüğü" kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini belirtmişlerdir. Oysa Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ifade ve örgütlenme özgürlüğünün şiddete ve nefrete çağrı olarak kullanılması durumunu korumamış ve hatta değil şiddete çağrıyı, ifadeler şiddete çağrı içermese dahi, yapılmış bir terör eylemini doğru bulmayı ifade etmenin de ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilemeyeceğini belirtmiştir. Kanun koyucu, gerek dünya gerek ülke tecrübeleriyle sabit böyle bir ortamın doğmasına fırsat vermemek için, bu suçun ihlal ettiği hukuki yararın önemini dikkate alarak, bu tür eylemler için en ağır yaptırımı uygun görmüştür. Bu ülkemizde olduğu gibi demokrasinin geçerli olduğu devletlerde de böyledir4. TCK 311. ve 312. maddeler incelendiğinde, bu suçların bir tehlike suçu olarak kabul edildikleri ve teşebbüsün tamamlanmış suç gibi cezalandırıldığı anlaşılmaktadır. Kanun, cebir ve şiddet kullanarak yasama ve yürütmenin sadece “ortadan kaldırılmasına teşebbüs edilmesi"ni değil, bunun yanında bu organların “görevlerini yapmasını tamamen veya kısmen engellemeye teşebbüs edilmesini dahi aynı şekilde cezalandırmaktadır. Yani bir anlamda kanun koyucu bu suçu işlemeye niyetlenenlere, “kanunun caydırıcı olması" ilkesi gereği bir ikazda bulunmakta ve suçun oluşumu için “cebir ve şiddet kullanarak TBMM veya Hükümetin görevlerini kısmen yapmasını engellemeye teşebbüs edilmesinin bile suç için yeterli olacağını belirtmektedir" ifadelerine yer verildi.

BAŞBUĞ BÖLÜMÜ DİKKAT ÇEKİYOR

Gerekçeli kararda Genelkurmay Eski Başkanı İlker Başbuğ ile ilgili bölüm de dikkat çekmekte. Gerekçeli kararda, "Sanıklar tarafından 'Bir genelkurmay başkanından nasıl terörist olur?' söylemleriyle oluşturulan bir algı söz konusu olmuştur. Öncelikle ifade etmek gerekir ki, 'terörist' kelimesi hukuki değil, basın yayın organlarının kullanmayı tercih ettiği siyasi bir kavramdır. Hukukta ise 'terör suçlusu' kavramı tercih edilir" denildi.

 "HERKESİN, HER TÜRLÜ SUÇUN SANIĞI OLMASI MÜMKÜNDÜR"

Gerekçeli kararda şu ifadelere yer verildi:

“Terörle Mücadele Yasası kapsamında “terör örgütü" olarak değerlendirilen suç örgütlerinin mensuplarının belirli eylemleri de terör suçu sayılmaktadır. Bu kapsamda yasa koyucu devlet aleyhine işlenen TCK 309, 311, 312 gibi maddelerdeki suçları terör suçu olarak kabul etmektedir. Anayasal düzene, yasama organı ve yürütme organına karşı işlenen bu tür suçların gerek işleniş biçimi ve gerekse vahim sonuçları dikkate alınarak doktrinde, yazılı hukukta ve uygulamada bunlar terör suçları arasında yer almaktadır. İkinci olarak gerek teoride ve gerekse pratikte herkesin, her türlü suçun sanığı  olması mümkündür. Terör suçları siyasi içeriği de olan suçlardır. Bu yüzden yukarıda da değinildiği üzere bu suçun failleri işledikleri eylemleri suç kapsamında kabul etmezler. Bu suçların hemen hemen tüm sanıklarının sahip olduğu ortak  düşünce, “işledikleri eylemlerin insanlık, vatan ve memleket için" faydalı olduğu yönündedir. Bu yüzden bu suçların sanıkları kendilerini bir terör suçlusu saymazlar"

6 MADDE SIRALANDI

Kararda, "Sanıkların Ortak Savunma Stratejileri" başlıklı bölümde sanıkların savunma stratejilerinin olduğu ileri süren mahkeme bu stratejiyi de 6 maddede sıraladı:

"1.Bu davanın polis içindeki bir çetenin tertibi olduğu ve MİT ile bir kısım mensuplarının oyunlarıyla başlatıldığını devamlı tekrarlama, Bu bağlamda aramalarda çıkan aleyhteki delillerin hiçbirini kabul etmeyip, polisin koyduğunu ifade etme, İkrar mahiyetindeki beyanların kasıtlı olarak polis tarafından yazıldığını söyleme.

2.Her türlü suçlamayı devamlı olarak reddetme, suç unsuru içeren açık telefon konuşmalarında şaka yaptıkları veya öyle demek istemediklerini savunma, soruşturma makamlarının müdafii refakatında aldığı ifadelerden aleyhe olanları kabul etmeme.

3.Ergenekon diye bir örgütün olduğu iddiasının doğru olmadığını ısrarla ifade etme, yargılananların büyük çoğunluğunun vatansever ve masum olduklarını yineleme.

4."Tuncay Güney gibi güvenilmez kişinin beyanları dosyadan çıkarıldığında aleyhte hiçbir şey kalmıyor" beyanını sıklıkla işleme.

5.Hakkında dava açılan asker kişilerin ne ile suçlandığını göz ardı ederek, Türk Silahlı Kuvvetlerini' nin suç örgütü kabul edildiğini iddia etme, TSK ile kendilerini özdeşleştirerek avantajlı durum elde etme.

6.AKP muhalifi olduklarından dolayı yargılandıklarını savunmaları"

"OLAYA İLK OLARAK VAKIF OLAN BİRİMLER EMNİYET DEĞİL JANDARMA BİRİMLERİDİR"

Mahkeme sıraladığı bu savunma stratejileriyle ilgili olarak ise şu açıklamalarda bulundu:

"Sanıkların yukarıda değinilen ortak savunma stratejilerini ısrarlı olarak sürdürdükleri görülmüştür. Aslında bu durum örgütlü suçların yargılamasında sıklıkla rastlanılan bir durumdur. Böyle bir yöntem her ne kadar bizzat sanıkları motive etse ve kamuoyunda belli bir dönem etki oluştursa da, dosya ve içindeki delillere hakim olan yargılama heyetleri için ne kadar anlam ifade etmesi gerekiyorsa o kadar dikkate alınmaktadır. Öncelikle bu davanın soruşturması Ümraniye'de bir gecekonduda bulunan bombalarla başlamıştır. Bombaların bulunma süreci sanıkların sığındığı polis tertibi savunmasını tamamıyla boşa çıkaracak özelliktedir. Çünkü bombalarla ilgili ilk ihbar ses kayıtlarıyla da sabit olduğu üzere Trabzon İl Jandarma Alay Komutanlığı' na yapılmıştır. Bu ihbarı alan Trabzon'da ki Jandarma birimleri, ihbarı yapan da  sanık Ali Yiğit'in babasıdır. İhbar ses kaydı duruşmada dinletilmiştir.  İçerik yine bir Jandarma birimine, yani İstanbul il Jandarma Alay Komutanlığı'na bildirmiştir. İstanbul' da ki bu Jandarma birimi de kendisine iletilen ihbarı İstanbul Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü' ne bildirmiş, bunun üzerine Ümraniye Savcılığı aracılığıyla alınan arama iznine istinaden Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü ve Ümraniye İlçe Emniyet Müdürlüğü birimlerince yapılan aramada bomba bulunması üzerine, olay Beşiktaş' taki CMK 250. madde ile yetkili Başsavcıvekilliği' ne intikal ettirilmiştir. Yani olaya ilk olarak vakıf olan birimler emniyet değil Jandarma birimleridir. Yine daha sonraki aşamada da olaya vakıf olan TEM Şube Müdürlüğü, yerel emniyet ve yerel başsavcılık birimleridir. Son aşamada Özel Yetki Başsavcılık olay hakkında bilgi sahibi olabilmiştir. Ancak sanıklar tüm bu safahatı göz ardı ederek soruşturmayı derinleştiren, dava açan ve davaya bakan makamlara yönelik yıpratıcı ve sindirici psikolojik propaganda içerikli bir savunma geliştirmişlerdir. Sanıklar aramalarda ele geçen aleyhte delillerin polis tarafından koyulduğu gibi soyut iddiada bulunmuş iseler de, dosya kapsamında bunu doğrulayacak en küçük bir delile rastlanmamıştır. Bunun yanında bir çok sanıkla ilgili ev ve iş yerlerinde yapılan aramalarda ve incelenen dijital unsurlarda herhangi bir suç unsuruna rastlanılmadığı çokça ifade edilmiştir"

"ALPARSLAN ARSLAN'IN İŞLEDİĞİ BU EYLEMLE, SANIKLARIN ARASINDA BAĞI GÖSTERECEK BİR BELGE ELE GEÇMEMİŞTİR"

"Bilindiği gibi bu davada ki en önemli eylemlerden biri Danıştay saldırısını  gerçekleştiren sanık Alparslan Arslan'ın eylemidir. Sanıklarda yapılan aramalarda ele geçen dijital ve yazılı hiçbir belgede sanık Alparslan Arslan'ın işlediği bu eylemle, sanıkların arasında bağı gösterecek bir belge ele geçmemiştir. Bir an için sanıkların kolluk birimlerine yönelttikleri 'polis yerleştirdi' şeklinde ki isnadın geçerli olduğu bir an için düşünüldüğünde, söz konusu polislerin böyle bir olayın yazılı delili olabilecek uydurma bir belgeyi de sanıkların eşyaları arasına koymaları beklenirdi. Ancak böyle bir şey söz konusu olmamıştır. Yine sanıklar kendileriyle ilgili yapılan aramalarda belge yerleştirme iddiasının en azından daha makul karşılanabileceği yerlerde niçin aleyhte hiçbir şey bulunamadığını da kendi mantıklarına göre izah edememektedirler"

"TUNCAY GÜNEY'İN MÜLAKATI"

“Tuncay Güney'in mülakatı dışında sanıkların aleyhine bir delil yoktur. O beyanları çıkarırsanız dava çöker" şeklindeki ortak savunma stratejisi ise tam anlamıyla bir psikolojik harp uygulamasıdır. Öncelikle Tuncay Güney ile 2001 yılında İstanbul Emniyeti' nde yapılan mülakat metni, dosyada bulunan sanıkların aleyhinde olan yüzlerce yazılı evraktan sadece birisidir. Sadece bu mülakat hiçbir sanığın suçunun sübutunda belirleyici olmamıştır, olamaz da"

"TSK'NIN YARGILANDIĞI" YÖNÜNDEKİ BEYANLAR"

"Sanıkların yargılanan bir kısım asker sanıklardan dolayı “TSK' nin yargılandığı" yönündeki beyanları ise bir savunma taktiğinden ibarettir. Bu tür söylemler hem suçun şahsiliği prensibiyle bağdaşmamaktadır. Her kurum içinde yasadışı eylemi olan kişiler bulunacağı gibi TSK mensupları arasında da suça karışanlar olabilir. Geçmişte olmuştur. Gelecekte de olması muhtemeldir"

Gerekçeli kararda,  darbeye teşebbüs suçunun 765 sayılı TCK'nın ve  5237 Sayılı TCK' nın yürürlükte olduğu her iki dönemde de gerçekleştiği kanaatine varıldığı bellirtilerek,  "İlk dönemde hükümetin başında olan Başbakan Bülent Ecevit' i başbakanlık görevinden el çekmeye zorlama ve AKP Hükümetine karşı Jandarma Genel Komutanlığı bünyesinde yasadışı olarak oluşturulduğu anlaşılan Cumhuriyet Çalışma Grubu' nun faaliyetleri ve planlanıp yürürlüğe konulan Sarıkız, Ayışığı, Yakamoz, Eldiven darbe planları çerçevesinde hükümeti cebren ıskata veya vazife görmekten cebren men etmeye teşebbüs edildiği görülmüştür. Bu dönemle ilgili birçok plan ve delilin ele geçirilmesi yanında zamanın Deniz Kuvvetleri Komutanı' nın tuttuğu günlüklerin 2003-2004 yılına ait kısmı ile yine sanık Mustafa Balbay' ın tuttuğu dijital not/günlük mahiyetinde ki çalışmalar suç içeren eylemlerin anlaşılmasına katkıda bulunmuştur" denildi.

"AKP ORJİNLİ BİRİNİN CUMHURBAŞKANLIĞI' NA SEÇTİRİLMEMESİ HEDEFLENMİŞTİR"

'Ergenekon'un AKP hükümetinin görevlerini engelleme yönünde etkinlikler gösterdiği anlatılan gerekçeli kararda, "Yapılan bu çalışmalar ile öncelikli olarak AKP orjinli birinin Cumhurbaşkanlığı' na seçtirilmemesi hedeflenmiştir. Yine Genelkurmay Başkanlığı Bilgi Destek Dairesi'nde yoğunlaşan muvazzaf personel ve silsiledeki üstleri tarafından hükümet aleyhine yasadışı planlar hazırlanmış, sahte isimlerle internet siteleri kurdurularak buralarda hükümeti yıpratıcı psikolojik propaganda içerikli yayınlar yapılmış, bunlarla hem toplumun tahrik olması hedeflenmiş, hem de AKP' nin kapatılması sürecinde deliller üretilmiştir. AKP Kapatma Davası sürecinde de bir kısım sanıkların aktif faaliyetleri olmuştur. Gölcük Donanma Komutanlığı İstihbarat Şubesi gizli bölmelerinden ele geçirilen deliller arasında dosyamızdaki iddiaları doğrulayan önemli delillere ulaşılmıştır. Bu deliller arasında özellikle “İrtica İle Mücadele Eylem Planı" denilen AKP Hükümetine karşı hazırlanan çalışmanın taslak çalışması “Proje" isimli çalışma, aralarında bazı dosya sanıklarının da bulunduğu ordudan emekli olanlar ve bazı diğer sivil şahıslardan oluşan gruplar ve görevlerini düzenleyen “Kitleşim" isimli belge önem arz etmektedir. Yine Genelkurmay Başkanlığı Bilgi Destek başkanlığı' na ait Mahkememizce getirtilip incelen bilgisayarlar içinde de AKP Hükümeti aleyhine ve Ergenekon Terör Örgüt' ünü destekler mahiyetinde çok sayıda belgeler elde edilmiştir" ifadelerine yer verildi. 

AZINLIKLARA KARŞI SİSTEMATİK OLARAK BİR NEFRET SÖYLEMİ GELİŞTİRİLDİĞİ AÇIKTIR"

Gerekçeli kararda, "Bu belgeler incelendiğinde İrtica İle Mücadele Eylem Planı içeriği ile birebir örtüşen birçok çalışmalara ulaşılmıştır. Tüm bu süreçte Ergenekon Terör Örgüt' ne ait muhtelif yerlere gizlenmiş nitelik ve nicelik olarak vahamet arz eden silah, bomba, mühimmat ele geçirilmiş, Örgüt' ün “Karargah Evleri" ismi altında Türk Silahlı Kuvvetleri içinde örgütlendiği anlaşılmış, bazı sivil sanıkların Harp Okulu' nda okuyan askeri öğrencileri buralardaki örgüt mensubu öğrenciler aracılığıyla kazanma amaçlı çalışmalar yaptıkları ve bu öğrencileri üstlerine hatta o tarihteki mevcut Genelkurmay başkanı aleyhine kışkırttıkları görülmüştür. Yine geçmişte devlet içindeki derin yapıyla ilişkisi gündeme gelen ve çete lideri olmaktan mahkum olan dosyamız sanığı emekli emniyet mensubu bir sanığın liderliğinde bazı suikast ve sabotaj planları yapıldığı, bu eylemler için subay ve emniyet teşkilatındaki örgüt üyelerinden kadrolar oluşturulduğu, bu kişilerin özellikle azınlık cemaat önderlerine ve alevi toplum temsilcilerine karşı eylem hazırlıkları içine girdikleri anlaşılmıştır. Dosya genelinde azınlıklara karşı sistematik olarak bir nefret söylemi geliştirildiği açıktır" ifadelerine yer verildi.

"SANIKLARDA ELE GEÇEN SİLAHLAR VE MÜHİMMAT NİTELİK VE NİCELİK, YANİ HEM SAYI HEM DE ÖZELLİK OLARAK ÇOK VAHİM NİTELİKTEDİR"

"Sanıklarda  devletin güvenliğine veya iç veya dış siyasal yararlarına ilişkin yüzlerce bilgi ve belge ve hukuka aykırı olarak kaydedilmiş toplam sayısı binlerle ifade edilen kişisel verileri bulundurdukları tespit edilmiştir" denilen gerekçeli kararda, "Sanıklarda ele geçen silahlar ve mühimmat nitelik ve nicelik, yani hem sayı hem de özellik olarak çok vahim niteliktedir. Kimisinin mevcut herhangi bir kaydı olmayan, kimisinin ise kayıtlı oldukları yerde sarf edilmiş olarak gözüktüğü bu silah ve mühimmatların toplumda kaos oluşturmaya ve faili meçhul cinayetlerde kullanılabilme potansiyeline sahip oldukları ortadadır. Dava sürecinde, dosyadaki delillerin benzer örgüt davalarında olmadığı kadar güçlü, çeşitli ve çok olduğu görülmüştür.  Örneğin, bu davadaki deliller ile benzer mahiyetli Susurluk Davası'nın delillerinin kıyaslanmasının dahi mümkün olmadığı anlaşılmaktadır. Bunun yanında yargılamanın her aşamasında mahkememiz yargılanan örgütün varlığını çok açık ve net olarak devamlı gözlemlemiştir" ifadelerine yer verildi.

MAHKEME HEYETİ GÖZLEMLERİNİ DE AKTARDI

Gerekçeli kararda şu ifadelere yer verildi: "Ergenekon Terör Örgütü' nün kamuoyu oluşturma gücü, sanıklar arasındaki hem henüz haklarında dava açılmamışken hem de dava açıldıktan sonraki dayanışma ve görünürde aralarında herhangi bir irtibat ve tanışıklık olmayan sanıkların adeta gözü kapalı birbirlerini yargılama öncesi ve sırasında savunmaları ve kefil olduklarını beyan etmeleri, özellikle kovuşturma aşamasında birbirleri lehlerine beyanda bulunmaları ve birbirleri aleyhinde olan önceki ifadelerini değiştirmeleri, daha sonra bu yeni ifadeleri kullanarak geçmişte verilen ve aleyhlerinde olan ifadeleri düzeltmeleri, “burada yargılanan kişileri saygıyla selamlıyorum, Cumhuriyet' a bomba atanlar ve Danıştay' a saldıranlar dışında buradaki hiç kimsenin suçu yok, herkes vatansever, sanıklar delikanlı çıktı, kimse aleyhte konuşmadı vs gibi sözleri devamlı dile getirmeleri, mahkeme hakimlerini ortak savunma stratejisine uygun olarak gözü kapalı eleştirmeleri ve sıklıkla redd-i hakim talebinde bulunmaları, aynı zamanda sistematik bir şekilde hakaret ve tehdit etmeleri, bazılarının savunmalarında mahkemeye yansıtmaya çalıştıklarının aksine gözlemlenen yakın ve samimi irtibatları, genel olarak birbirlerinin aleyhine beyanda bulunmaktan ısrarla kaçınmaları, hatta çok açık bir şekilde kendilerinin aleyhinde bilgi ve belge yakalatan veya konuşan sanıklar hakkında en küçük bir tepki göstermeyip, “yargılamanın sonunu beklemek gerekir vs. şeklinde bir yaklaşım sergilemeleri gibi durumlar mahkememizin gözlemlediği bu çeşit yüzlerce olguya sadece birkaç örnektir"

"SANIKLARIN TELEFON İRTİBATLARI DELİLLERDEN BİR TANESİ"

"Sanıkların bazı eylemlerle ilişkisini ve örgüt üyesi konumlarını ortaya koyan onlarca delilden birisi de telefon irtibatlarıdır" denilen gerekçeli kararda, "Örgüt davalarında bir kısım sanıkların bağlı oldukları örgüt dolayısıyla birbirleriyle tanışıyor oldukları bilinen bir gerçektir. Bu nedenle dosyamız bazı sanıkları kendileriyle ilgili HTS dökümü ve iletişimin tespiti tutanakları karşısında tanışıklıklarını açıklama konusunda çelişkiye düşmüşler ve/veya açıklayamamışlar, bu kayıtlarla uyuşmayan beyanlarda bulunmuşlardır" ifadelerine yer verildi.

"ERGENEKON TERÖR ÖRGÜTÜ' NÜN KENDİNE ÖZGÜ BİR YAPISI VARDIR"

Gerekçeli kararda, "Ergenekon Terör Örgütü' nün kendine özgü bir yapısı vardır. Bu örgüt, birbirlerini tamamlayan ve destekleyen kompartımanları olan, ancak bu kompartımantasyon /perdeleme sistemi gereği birimler arasında sınırlı bir iletişimin söz konusu olduğu, Türk Silahlı Kuvvetleri' nden iktibas edilen “bilmesi gereken" prensibi çerçevesinde örgüt üyelerinin faaliyet gösterdikleri, herkesin kendi uzmanlık alanında örgüte katkı sağlayıp örgütsel faaliyette bulunduğu bir yapılanmadır. Örgütün genel ve/veya güncel hedefleri doğrultusunda bu yapılanmanın bir birimi; toplumun hazırlanması bakımından sivil toplum örgütlerini harekete geçirmekte/yönlendirmekte, toplantı ve gösteriler düzenlemekte, bir birimi; cebir ve şiddet içeren eylemler ile alakalı planlar yapmakta, lojistik ve finansal destek sağlamakta, bir birimi; kendi üzerine düşen cebir ve şiddet içeren eylemleri organize etmekte, işlemekte/işletmekte, bir diğer birimi; bu tür eylemlerden sonra özellikle basın kanalıyla dezenformasyon yapmakta, bir kısmı bu eylemlerin rüzgarını arkasına alarak toplumsal katmanları harekete geçirip geniş tabanlı organizasyonlar yapmaktadır. Sonuçta Ergenekon Terör Örgütü, dosyamız kapsamında tüm bu birbirini tamamlayan eylemleriyle amaç suçların oluşması, iddianamedeki ifadesiyle darbeye zemin hazırlama yönünde faaliyet göstermektedir" denildi.

"ÖRGÜTÜN ÇOK KARIŞIK BİR İLİŞKİLER YUMAĞINA SAHİP OLDUĞU  GÖRÜLMÜŞTÜR"

Gerekçeli kararda, "Yapılan yargılamada bu örgütün çok karışık bir ilişkiler yumağına sahip olduğu görülmüştür. Örgütün yargılanan ve mensuplarının cezalandırıldığı belli bir kısmı açığa çıkarılmış ise de, bazı hücrelerine ulaşılamadığı görülmüştür. Yine Ergenekon Terör Örgütü' nün bazı birimleri ve uzantıları hakkında dosya kapsamına göre isabetli yorum yapılabilmesi mümkün olsa da, bunlarla alakalı dosyada hukuki olarak yeterli delile ulaşılamadığı ortadadır. Bu yüzden bunların ayrı bir soruşturma ile ortaya çıkarılmasının mümkün ve gerekli olduğu düşünülmektedir" ifadeleri yer aldı.

"DERİN DEVLET/GLADYO YAPILANMASINA TÜRKİYE' DE "ERGENEKON" İSMİ VERİLMİŞTİR"

Gerekçeli kararda şu ifadeler kullanıldı:  "Genelde tüm sanıkların hitap ve psikolojik propaganda yetenekleri bir hayli yüksek olduğu ve yargılama sırasında bu özelliklerini etkin olarak kullandıkları gözlemlenmiştir. Sanık profilinin etkinliği, çeşitliliği ve geçmişi ile dava konusu iddialar nedeniyle bu dava kamuoyunda yoğun olarak tartışılmış, ilgili ilgisiz birçok kişinin yargılamayı etkilemeye teşebbüs sayılabilecek sayısız açıklamaları olmuştur. Derin devlet/Gladyo yapılanmasına Türkiye' de “Ergenekon" ismi verilmiştir. Örgütün ismi örgüt belgelerinde açıkça bu şekilde telaffuz edilmiştir. Derin Devlet yapılanması için toplumda destek görecek bu ismin seçilmesi dahi başlı başına bir psikolojik harp çalışması ürünüdür. Sanıklar da savunmalarında bu konuyu ustalıkla kullanmışlar ve Orta Asya Türk Destanları arasında yer alan “Ergenekon Destanı'nı sürekli istismar ederek  yargılama makamlarına ağır hakaret ve isnatlarda bulunmuşlardır. Oysa burada eleştirilmesi gereken, derin devlet gibi hukuk dışı bu yapılanma için bu ismi uygun gören mantıktır."


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler