Erendiz Atasü, uzakta bir şehir...
Güçlü bir öykü, öylesine canlı oluyor ki, bir şehri, üstelik az bildiğin bir şehri özlemeni sağlıyor. Ankara Erendiz Atasü oluverdi mesela. Acaba onunla bir kadeh parlatsak mı? Dostları aramak lazım, ertelemeden...
1- Orwell’dan okudum: “... temel becerisi aptallığı olan insanlar tarafından yönetilen bir İngiltere’de ‘zeki’ olmak şüphelidir. T.S.Eliot’un şiirlerini ve Karl Marx’ın teorilerini anlayabilecek türden bir beyniniz varsa, üst kademedekiler her tür önemli işten uzak tutulmanızı sağlar. Entelektüeller, kendilerine yalnızca edebiyat eleştirmenliğinde ve sol siyasi partilerde bir görev edinebilirler.” Cehalet, vasatlık, bayağılıkta uzlaşan bir toplumda sürekli yüreğin sancır, beynin karıncalanır, büyük yalnızlıkla başa çıkmaya çalışırsın. Bu dün böyleydi, yarın da böyle olacak. Aldanmadan, topluma kapılmadan, inatla bildiğini yazacaksın. Sahi bildiğin nedir? Bir de bu soruyla boğuşacaksın işte...
2- Siyasetçinin biri onu eleştirdiğimiz için, intikam duygusuyla konuşuyormuş çevresine, kulağıma geldi. Güldüm. Herkes “tek adam” olmak istiyor memleketimizde. Ayrıca intikam nasıl ilkel bir duygudur, tuhaf! Bu ülkede aydın olmak cesaret işidir. Neden? Çünkü her yanda mafya liderleri vardır. Siyasetçi de bir çeşit müritlerden oluşan o çevrede mafya liderliğine soyunur. Sen de kavgaya girişirsin. Ha, arkana asla bakmayacaksın... Orada bir halk ya bulursun ya bulamazsın...
3- Din tacirlerinin her zaman iş olanakları çoktur. Din ve Tanrı kolay pazarlanır. İktidarların işine yarar. Kulağını tıkayan kalabalık, konforunun bozulmasından hoşlanmaz. Tanrı üzerinden konuşarak yeni tanrılar yaratır din adamları, görevi iktidara uygun olanı bulmaktır. Bunu bilerek, inatla isyan etmek yorucudur bir yandan. Hangi tanrı sorusu haklı ve yerindedir. Tanrı her kişide değişkendir. Bazısına hiç uğramaz. Yine Orwell: “Milyonerler tarafından yönetilen bir işsizler ordusunun İsa’nın öğretilerinden alıntı yapması; işte karşı karşıya olduğumuz tehlike bu.” Durum bu.
4- Vedat Sakman anlattıydı: “Ankara’ya konser vermeye geldik. İki günlüğüne. Burası öyle bir şehir ki yıllarca kaldım” diye. İçinde aşk, şarkılar olan günlerdir sanırım. Kısa zaman tiyatro işlettim Ankara’da. Tuhaf, ben de kapıldım. Sanki Tavukçu Meyhanesi’nde şairler toplanmış hararetli tartışıyorlar, bir yandan da demleniyorlardı. Derler ki: “Ankara’daki dostluklar farklıdır.” Orada yaşayabilir miyim, bilmiyorum. İki sene ilginçti gerçi. Türlü, incelikli dostluklar edindim. Bir İstanbullunun Ankara imgesi üstüne düşündüm. Elimde kalem, Beylerbeyi’nde denize bakarken... Deniz bambaşka. Deniz şehir insanları da...
5- Ankara deyince aklıma Erendiz Atasü düşer. En son kitap fuarında okurunu beklerken gördüm. Bilge, aydınlanmacı, başka dünyaya ait büyük bir yazardan söz açıyorum. Edebiyat dünyasında dayanışmadan, dostluktan söz etmek pek kolay değildir. Lafta olur da, yaşarken öyle değildir. Çok zaman oldu tanışalı Atasü ile. Sesini pek severim, güven verir, çocuksu, dostçadır. Aldım elime son verimini. “Şairin Ölümü”
6- Öykü okumayalı kaç zaman olmuş. Yabancıyım bu türe. Tertemiz bir Türkçe, birbirinden lezzetli insanlar arasında dolaştım. Şehirler hele. Atasü bize canlı betimlemelerle yaklaşıyor, yer yer şiire varan imgeleri arasından keyifle geçiyorsun. Kadınlar... Farklı kültürden, toplumsal çevreden, yaştan kadınlar. Kimiyle oturup bir acı kahve içecekmiş gibi canlı hissediyor insan. Fırsat bulsan da söyleşsen o kadınlarla. Bir de düşler arasında, rastlantılar içinden kurulan yaşamlar var... Hayalle gerçek arasındaki ince çizgide, okuru devirmeden ilerliyor Atasü. Ah, bir de aydın açmazları; bir de elbette erkek egemen, yalan, belki de yaban dünyalar. Erendiz Atasü’yü özlemişim. Hem bir dostu özlemektir bu hem de yazarına duyulan özlem. Nasıl da yabancıyız yaşadığımız dünyaya. Sahi, ne vakit Erendiz Atasü edebiyatı tartışacağım bir kahvede oturup, yaşamı ıskalamış bir dostla!
7- Denize bakıyorum. Yağmurlu, puslu, sevimsiz sayılacak bir öğle vakti. Orhan Gökdemir: “Rakının Tanrısı Aydın Boysan ve Ali Sirmen”le olan bir fotoğrafımızı göndermiş. Bir yudum rakıya özlem duyuyorum. Hastalık yormuş beni. Ne iyi geldi Erendiz Atasü okumak. Sabırla memleketini anlama arzusu, inatla anlatma kaygısı güven verdi. Yalnızlık boğarken, bir yerden gülümseyen dost oldu “Şairin Ölümü”. Güçlü bir öykü, öylesine canlı oluyor ki, bir şehri, üstelik az bildiğin bir şehri özlemeni sağlıyor. Ankara Erendiz Atasü oluverdi mesela. Acaba onunla bir kadeh parlatsak mı? Dostları aramak lazım, ertelemeden... Daha geçen gün mezara koymadın mı sevdiklerinden birini. Sahi ölüm ne ki? Bazen uzaktan bakmak zorunda kaldığın bir şehir, anılarda belli belirsiz renklenen sevgili, şehirler...
En Çok Okunan Haberler
- 'Tarihe not düşmek için geldim'
- Erdoğan belayı satın aldı
- Protesto eden yurttaşlara polis müdahalesi!
- AKOM, İstanbul için 'saat' verdi: Çok kuvvetli geliyor!
- A Milli Takım'ın Uluslar Ligi'ndeki rakibi belli oldu!
- Yıkılması gerekiyor!
- 5 yılda Türkiye'nin en büyüğü oldu: Nusret'e de satıyor
- Ünlü kebapçının kardeşi 20. kattan aşağı düştü!
- ‘Kar leoparı’ neden cezaevinde
- Trabzonspor'da ayrılık!