Erdoğan parti lideri gibi konuştu

Cumhurbaşkanı Erdoğan, TBMM’nin açılışında AKP Genel Başkanı gibi konuştu, kendi başbakanlığına övgüler yağdırdı.

Erdoğan parti lideri gibi konuştu
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 01.10.2014 - 23:44

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, yeni yasama yılına başlaması nedeniyle TBMM’de yaptığı ilk konuşmada, 10 yaşındaki kız çocuklarının türban takmasını “tabii mecra” olarak nitelendirirken, yeni Türkiye’ye karşı gösterilen direncin başarılı olmayacağını söyledi.  İsim vermeden muhalefet partilerini eleştiren,‘yapıcı muhalefet’ isteyen Erdoğan, paralel yapıya karşı Emniyet ve yargının yeniden yapılandırılması gerektiğini kaydetti. “Havadan bomba sadece tehlikeyi erteler” diyerek Suriye ve Irak’a kara operasyonunu istediğinin işaretini veren Erdoğan, eski Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın Körfez Savaşı sırasındaki açıklamalarını anımsatarak “Bölgedeki krizlerden kazançlı çıkarız” dedi. Erdoğan, TBMM’deki açılış töreninde AKP Genel Başkanı ve Başbakan gibi konuştu, isim vermeden muhalefeti sert dille eleştirdi, 12 yıllık başbakanlığı döneminin icraatını anlattı. Erdoğan, özetle şu görüşleri dile getirdi:

Halkın seçtiği vurgusu

Bu kürsüde, yani milletin kürsüsünde, Türkiye Cumhuriyeti’nin doğrudan halkın oylarıyla seçilmiş ilk Cumhurbaşkanı olarak sizlere hitap etmenin heyecanını yaşıyorum. Seçilmiş bir Cumhurbaşkanı ve seçilmiş bir hükümet, şu anda olduğu gibi, uyum ve koordinasyon içinde Türkiye için hizmet üretmeye devam edecektir.

Aysel Tuğluk’a ve muhalefete

Küçük çocukların eline taş vererek şiddeti körükleyen bir siyaset anlayışı, hiç şüphesiz acziyet ifade eden bir siyaset anlayışıdır. Ülkenin huzur ve güvenliği için canını ortaya koyan güvenlik güçlerine taş fırlatan bir siyaset anlayışı, aslında kendisini küçülten bir siyaset anlayışıdır. Aynı şekilde, sokak eylemlerini, vandallığı, yakıp yıkmayı, hakareti teşvik eden, eylemcilerin önünde polise taş fırlatan, polise hakaret eden bir siyaset anlayışı da kendisini inkar eden aslında çaresizlik sergileyen bir siyaset anlayışıtır.

‘Mimarı olduğum çözüm süreci’

Mimarı olduğum, her türlü siyasi riskine rağmen kararlılıkla bugünlere taşıdığım Çözüm Süreci’nin, yine kararlılıkla, cesaretle, sabırla geleceğe taşınması en büyük arzumdur. Tarih, çözüme doğru son derece kararlı şekilde akarken, Meclis içindeki ve dışındaki tüm siyasi partilerin sürece destek olmaları da tarihi bir sorumluluktur. Her türlü kaygı, endişe, tereddüt, bu çatı altında özgürce ama nezaket, hoşgörü ve empati içinde mutlaka tartışılmalı, müzakere edilmelidir. Siyasi partilerimiz, şiddetle aralarına mesafe koymalı, önyargılı olmaktan kurtulmalı, kararsızlığı bir kenara bırakarak, çözümün tarafından, katkı sunmanın mücadelesi içinde olmalıdır.

Yeni Türkiye’nin sosyolojisi

Bundan sonra Türkiye, ancak çoğulculukta uzlaşabilir,belli toplumsal talepleri gayrimeşru ilan ederek, meşruluk zemini dışına iterek bir uzlaşma gerçekleştirilemez. Tabiatıyla yeni Türkiye’ye bir direnç de söz konusudur. Türkiye’nin yeni sosyolojisi karşısında bu direncin bir başarı şansı olmadığı açıktır, ancak siyasetin burada kararlı bir duruş göstermesi gerekir.

Paralele karşı yeniden yapılanma

Son 2 seçimde ortaya çıkan neticeye, ortalığa saçılan bütün delil, belge, hukuk ve ahlak dışı teşebbüslere rağmen paralel yapıya oksijen sağlayacak tavırların içine girilmesi, siyasetimiz adına olduğu kadar ulusal güvenliğimiz adına da kaygı duyulacak bir durumdur. Siyasetin önündeki mesele, bu yapıyı hukuken de tasfiye etmektir. Güvenlik kurumlarının ve yargının demokratik meşruiyet temelinde yeniden yapılandırılması, bu bakımdan özel bir önem taşımaktadır. Özellikle yargı içinde bir çetenin bir karanlık şebekenin güç kazanmasına, önce yargıyı ardından da tüm toplumu dizayn etmeye kalkışmasına asla göz yumulmayacaktır.

Yargı mensuplarına ‘dur’ çağrısı

Öncelikle yargı mensupları, onurlarına, meslek ilkelerine ve ülke çıkarlarına sımsıkı sahip çıkarak yargıyı teslim alma girişimlerine dur diyeceklerdir. TBMM’nin, bu yapının mağduru olan siyasi partiler ve milletvekillerinin ulusal güvenliğimizi tehdit eden çeteye karşı kararlı, ilkeli duruş sergilemesi milletin de arzusu ve talebidir.

‘Geçici çözüm olmaz’

Hiçbir terör örgütüne sempatiyle ya da müsamahayla bakmamız söz konusu bile olamaz. Teröre karşı verilecek mücadelede ülke olarak her türlü işbirliğine açığız ve hazırız. Ancak Türkiye, geçici çözüm arayışlarında, kendisini kullandıracak bir ülke de değildir. Bölgedeki terör örgütleriyle kararlı mücadele sergilenmeli, Türkiye’nin öneri ve uyarıları da dikkate alınmalıdır.

Havadan bomba tehlikeyi erteler

Havadan atılacak tonlarca bomba, tehlikeyi ve tehdidi sadece geciktirebilir, sadece erteleyebilir. Irak’ta bu yaşanmıştır. Geçici çözümlerin, Irak’ı her 10 yılda bir böyle müdahalelerle karşı karşıya bırakması kaçınılmazdır. Suriye’nin gündem dışı tutulması da aynı şekilde çözümü palyatif bir hale getirecektir.

PKK diyemedi

Gerek IŞİD terör örgütü, gerek bölgedeki diğer terör örgütlerine karşı etkili bir mücadele önceliğimiz olacaktır. Şam yönetiminin derhal uzaklaştırılması, anayasal ve parlamenter sistemle herkesi kucaklayan yönetimin acilen tesis edilmesi önceliğimiz olmaya devam edecektir.

Krizden kazançlı çıkarız

(Turgut Özal’ın körfez savaşına ilişkin açıklamalarını anımsatarak) Bölgemizde yeni ve büyük krizler yaşanırken, bu krizler Müslüman kerdeşlerimizi, Arap, Kürt, Türkmen kardeşlerimizi, sınırlarımızın bu tarafını ve akrabalarımızın olduğu diğer tarafını ilgilendirirken kayıtsız ve çekingen kalmamız, mütereddit olmamız düşünülemez. Meclis’teki tezkerelerin de bu anlayış doğrultusunda değerlendirileceğine inanıyorum. Türkiye, kendi özgün politikalarıyla, bütün bu krizlerden kazançlı çıkacak tecrübeye sahiptir.

‘Ortaokulda başörtüsü tabii mecra’

TBMM’de, kamu işyerlerinde, üniversitelerde şimdi de ortaöğretim kurumlarında başörtüsünün serbest bırakılması, özgürlüklerin önünü açmış, Türkiye’yi normal ve tabii mecrasına sevketmiştir.

‘Basın özgürlüğü sağlam zeminde'

Türkiye’de ifade ve basın özgürlüğü sağlam bir zemine kavuşmuştur. Medyanın, basın özgürlüğünün ve internetin, başkalarının özgürlük alanını daraltacak, kişisel hakları ihlal edecek, ulusal güvenliğimizi tehdit edecek şekilde istismar edilmesi elbette tepkisiz kalınacak durum değildir. Bu konuda, gelişmiş, demokratik ülkelerin sahip olduğu düzenlemelere Türkiye’nin de sahip olmasından daha tabii bir şey olamaz.

‘Yeni anayasa mutlaka olmalı’

2015 seçimlerinin hemen ardından Meclis’teki tüm partiler önyargılardan uzak şekilde bir araya gelmeli, uzlaşma içinde yeni bir anayasayı yazabilmelidir. Milletimizin en büyük arzusu, ülkemizin de yegâne kalkınma vasıtası olacak yeni anayasa, daha fazla geciktirilmemelidir.

'Yapıcı muhalefet’

Seçilmiş bir Cumhurbaşkanı, seçilmiş bir hükümet, yapıcı bir muhalefet, inşallah, Türkiye’de yeni bir hamle sürecini başlatacak, Yeni Türkiye’yi yeni hedeflerle kucaklaştıracaktır.

 


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler