En temel sorun liyakat

MEF Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Muhammed Şahin, Türkiye’nin en iyi yetişmiş gençlerinin Almanya ve Hollanda başta olmak üzere Avrupa ülkelerine ve ABD’ye gittiğini belirterek “Giden geri gelmiyor veya çok azı geri dönüyor. Bu durum Türkiye’nin geleceği için en önemli beka sorunudur diyorum. Eskiden master ve doktora için yurtdışı hedefi konurdu, şimdi ise lise düzeyine kadar inmiştir. Şu anda Türkiye’nin en önemli konusu İstanbul kanalı açılsın mı açılmasın mı? Kanal çoktan açıldı aslında, Türkiye’den Avrupa’ya ve Amerika’ya... En iyi yetişmiş gençlerimiz ve yatırımcılarımız bu kanalı tek yönlü kullanmaya başladı bile” dedi.

En temel sorun liyakat
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 06.01.2020 - 02:00

Prof. Şahin ile Türk üniversitelerinin durumu, özerklik, öğrenmede yeni metotlar ve yeni neslin özellikleri üzerine görüştük. 

 Eğitim sisteminin sizce en temel sorunu nedir? 

Bana göre liyakat. Belki de çözmek istemiyoruz, böyle kalsın diyoruz. Eğitim sistemini yöneten ve yönlendiren devlettir. Kamu kaynakları en çok devlet okullarına ve üniversitelerine tahsis edilmektedir. Bu kurumların başında olanlar tam liyakat esasına göre atanmalıdır. Liyakat uygulanıyor mu peki? Uygulansaydı belki bu soruyu bana sormazdınız bu röportajda. 

ÖZERKLİK YOK 

 Bir üniversite için özerklik ne kadar önemli? Türk üniversiteleri özerk mi? 

Özerklikten önce akademik ve finansal olarak hesap verebilirlik ciddi bir sorun. Bir üniversitenin tüm kaynağını devlet karşılıyorsa elbette orada özerklik aranamaz. Yani bir devlet üniversitesi rektörü, benim tüm bütçemi devlet versin ama ben kimseye hesap vermeyeyim, tam özerk olayım diyemez. Türk üniversiteleri özerk de değildir, hesap verebilirlikleri de yoktur. 

 Genç işsiz oranı ürkütücü boyuta ulaştı. Üniversite mezunları neden iş bulamıyor?

Son yıllarda ve halen devam etmekte olan ekonomik kriz en baştaki nedendir. Mevcutlar küçülmeye başladı, yabancı yatırımcılar ülkemizi terk etmeye başladı. Hatta kendi işadamlarımız bile yabancı ülkelere yatırımlarını transfer etmeye başladılar. Yeni iş alanları da yaratılamıyor. Türkiye’de yeni bir güven ortamı yaratmalı, Türkiye’nin potansiyeli her iş için çok uygun. Siyasi çekişmeler son bulmalı, hepimiz ülkemiz için çalışmalıyız. Bunun için elbete güvenilir bir hukuk sistemi oluşturulmalı, Avrupa Birliği ile müzakerelere başlayarak tüm dünyaya Türkiye’nin demokrasiden yana olduğunu göstermeli. Amerika başta olmak üzere Batı ile barışmalı ve birlikte bir gelecek vizyonu ile her şeye yeniden başlamalı. Yoksa en yetişmiş gençlerimizi, şu anda ilişkilerimizin kötü boyutta olduğu Batılı ülkelere  göç veriyoruz, böyle giderse vermeye de devam edeceğiz. 

 Türk yükseköğretim sistemini nasıl değerlendiriyorsunuz? Dünya sıralamaları ne kadar önemli? Türk üniversiteleri neden Çin, Güney Kore vb. gibi atak yapamıyor?

Türk üniversitelerimizden İTÜ, ODTÜ ve BÜ, 2012 yılında Times Higher Education (THE) tarafından yapılan dünya sıralamalarında 275-350 arasında yer alıyordu. Bölüm bazındaki sıralamalarda o dönem ilk 100’e giren bölümlerimiz de vardı. Bugün ise THE sıralamasında üç üniversitemiz de 600 ile 800 arasında yer almaktadır. Bu durumun ülkemizi yönetenleri rahatsız etmesi gerektiğine inanıyorum. 

 Türkiye’nin ArGe’ye ayırdığı bütçe 15-16 milyar dolardır. 80 milyonluk Türkiye 2018’de 9 bin 360, 17 milyon nüfusa sahip Hollanda ise 36 bin 539 patent başvurusunda bulundu. 8 milyonluk İsrail 15 bin 482, yıllardır ambargo altında olan İran 12 bin 074 patent başvurusunda bulundu. Bu örneklerden sonra Türkiye’nin bahanesi olamaz. Demek ki bir yerde hata yapıyoruz, hem de ciddi bir hata. Hatanın temelinde bana göre liyakat ve ekosistem eksikliği bulunmaktadır. Türkiye’nin 81 teknokenti var, 207 üniversitesi var ama halen Silikon Vadisi benzeri bir bilişim vadisi kuramadık. 2009’dan beri Kocaeli’ye kurulmaya çalışılan Bilişim vadisi halen kurulamıyor, bana göre kurulamayacak da... Çünkü yeri yanlış. Böyle bir vadi İstanbul’da olmalıydı. Çünkü Türkiye’deki üniversitelerin nerdeyse 3’te 1’i İstanbul’da, ArGe şireketlerimizin merkezleri İstanbul’da, uluslararası büyük şirketlerin merkezleri İstanbul’da. Ayrıca İstanbul’da 1 milyonun üzerinde üniversite öğrencisi bulunmaktadır. Benim önerim İstanbul’da en hızlı şekilde böyle bir silikon vadisinin kurulması ve tüm Türkiye’deki teknokentlerin koordinasyonunun bu merkezden yapılmasıdır. Bu yetmez, Türkiye tüm dünyadan 2-3 yıl içinde 150-200 bin ArGe personelini, büyük şirketlerin ArGe merkezlerini ve genç girişimcileri şok teşviklerle Türkiye’ye getirme projesi ortaya koymalıdır. Bu projeyi İBB ve Cumhurbaşkanlığı birlikte yürütmelidir.

GİDEN GELMİYOR 

 Gençlerin giderek daha büyük bir oranı üniversite eğitimi için yurtdışına gidiyor. Nedenleri nedir? 

Geçen yıl sonunda Türkiye Bilişim Sektörü Derneği’nin (TÜBİDER) açıklamasına göre, her yıl yaklaşık 10 bin bilişimci gencimiz yurtdışına göç ediyor. Dijitalleşme, yapay zekâ, 4. ve 5. Sanayi Devriminin konuşulduğu bir dönemde Türkiye’nin en iyi yetişmiş gençleri Almanya ve Hollanda başta olmak üzere Avrupa ülkelerine ve ABD’ye gidiyor. Giden geri gelmiyor veya çok azı geri dönüyor. 

AKTİF ÖĞRENME 

 Yükseköğrenimde dünyadaki son gelişmeler ve en önemli değişiklikler neler? Türkiye, bunlara uyum sağlayabiliyor mu? 

Dünyada eğitim sektöründe son yıllarda, yeni nesle uygun, her öğrencinin algı ve anlama hızına göre dönüşen dijital interaktif kaynaklar ön plana çıkıyor. Yeni nesil, öğrenme sürecinde aktif olmak istiyor. Gelişmekte olan yeni trendler, eğitim öğretim sistemini tümden değiştirecektir. Öğrencinin aranan yeni yetkinlikleri kazanmasına uygun olacak şekilde eğitim süreçlerinin ve ortamlarının yeniden düzenlenmesi, esnek programlar, kısa sürede tamamlanabilen eğitim öğretim süreçleri, kurumların ortak oluşturduğu kaynaklar, eğitimde yeni ücretlendirme modelleri, açık eğitim kaynakları, uzaktan erişimli laboratuvarlar, yapay zekâ destekli ders kaynakları, gerçekliği artırılmış sanal ortamlarda öğrenme, robotik, öğrenme kazanımlarının ve davranışlarının veri analitiği ile sürekli izlenmesi, akıllı kampuslar ve blockchain’e geçiş gibi kavramlar yükseköğretimin geleceğini şekillendirecektir. Bu bağlamda MEF Üniversitesi’nde kuruluşumuzdan itibaren tamamen aktif öğrenme yöntemi olan flipped learning eğitim öğretim metodu uygulanıyor. Daha sonra adaptif öğrenme uyumlu dijital ders kaynaklarını etkin bir şekilde kullanmaya başladık. 

En son eğitim öğretim yöntemleri ve MEF’teki uygulamalarını kapsayan 3 uluslararası kitabı Amerika ve İngiltere’de yayımladık.

 Yeni nesli bir öncekilerden ayıran en önemli farklar neler?  

Yeni neslin en önemli özelliği bana göre çevreye, doğaya ve hayvana olan ilgileri ve sevgileridir. Bir başka en önemli özellikleri ise bireysel olmaları, özgürlüklerine ve bağımsızlıklarına düşkün olmaları. Bu da şunu getiriyor: bu nesil kimseye biat edecek bir nesil değildir. Analitik düşünme yetenekleri üst düzeydedir. Bu nesil, milliyetçilik söylemleri ile ülkede tutabileceğimiz bir nesil değildir. Ülkemizin yöneticilerinin yeni nesli iyi tanımaları, bu neslin değerinin farkına varmaları gerekiyor. Yoksa bu  nesil, değerini bilen ülkelere gitmeye devam edecektir ve onları ülkemizde tutamayacağız.



Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler