Emre Kınay: Kendimize yasak koyar hale geldik
Oyuncu Emre Kınay, pandeminin yerle bir ettiği sektöre bir umut ışığı yakmaya çalışan oyuncu İngiliz Graham Farrow’un Yüzleşme oyunuyla sahnede.
Duru Tiyatro’nun kurucusu, oyuncu ve yönetmen Emre Kınay seyircisinin karşısına dijital tiyatroyla çıkıyor. Pandeminin yerle bir ettiği sektöre bir umut ışığı yakmaya çalışan oyuncu İngiliz Graham Farrow’un Yüzleşme oyunuyla sahnede. Oyun çağdaş bir suç ve ceza hikâyesi. Cinayete kurban giden oğlu için, körleşmiş bir toplum içerisinde adalet arayan bir babanın hikâyesini konu alıyor. Kınay’la dijital tiyatrodan, pandemiden ve Türkiye’nin gerçeklerinden konuştuk...
- Türkiye pandemiyi çok ağır geçiriyor. Fırsat eşitsizlikleri, ekonomik çöküş, geciken aşılar... Aklınızdan neler geçti bu süreçte?
Bu konu çok ağır bir travma bir yara. Hepimiz bu dönemi büyük sıkıntılarla geçiriyoruz. Hâlâ. Pandemi başladığı günden bu yana her gün bu konuyla ilgili yazılar yazıyorum, söyleşilere katılıyorum, hep dile getirdim. Her şeyin başı sağlıktır. Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisini bilirsiniz; önce sağlık, sonra barınma, sonra iş ekonomi, sonra ilişkiler ve sosyallik gibi ihtiyaçların giderilmesi gerekir. Biz şirketlerimizde çalışanlarımızın bu ihtiyaçları için çalışsak da, devletin de aynı ihtiyaç hiyerarşisi ile hareket etmesi gerekmekteydi. Süreçleri vatandaşları düşünerek yönetmesi, bizi bu durumdan en sağlıklı şekilde, en az hasarla çıkarması gerekirdi. Sağlıkla ilgili global bir kriz yaşanıyorsa, burada ilk düşünülmesi gereken, her şeyden önce insan sağlığı olmalıydı. Ardından hızla ekonomik ihtiyaçların karşılanması gerekirdi. Ancak süreç hiç beklediğimiz gibi olmadı. Çok sanatçımızı kaybettik, birçok vatandaşımızı da… Birçok iş yeri kapandı. Kim bilir hangi hayatlar, yanlış yönetim süreci nedeniyle, ne koşullarda değişti. Daha bugün kamu çalışanları için asgari ücret iyileştirme görüşmelerine başladı sendikalar, ancak sonuç ne olacak, bilemiyorum. Umutlu da değilim. Ama bugün yüzde 7 büyümeden bahsediyor iktidar... Bildiklerimiz farkli, oysa ki sundukları kadar ile yaşamak zorunda olan biziz ama bizim bildiğimizden daha fazlasını biliyorlar iktidar sahipleri. Refahtasınız... Bana biraz abartı geldi diyorlar. Biliyorsunuz tiyatrolarımız hâlâ kapalı. Hoş açık olsa ne olacak... Aslında da açık, ama kapalı.
Önceki gün bütün ülke sokağa çıkma kapsamında evindeyken bir grup İstanbul’un fethinin yıldönümünü teknede yemekli müzikli bir davetle kutladı.
Bir kişiye (topluluğa) hak olan, başkasına yasak olamaz. Herkes için özgürlük, herkes için adalet hedefiyle çalışmazsak, uygar medeniyet seviyesi rüya olacak. Söyleyecek çok şey var, çünkü her konu, ayrı bir yaramızı kanatıyor. Şimdilik nasılsa bu da geçecek diyorum.
- Sizi Ramo dizisinde izledik. Mafya dizisinde oynamak mı zor, Türkiye'de yaşamak mı?
Ramo bir mafya masalıydı, oynadığım karakter de çok renkli bir karakterdi. Kıyaslanabilir bir durum değil bence. Günümüz Türkiyesinde yeraltı dünyası devleti yönetenlerle bürakratlarla içli dışlı ilişkiler içinde bir sarmal yapı... Son 30 yıldır belki böyle son 40 yıldır hatta...
Çünkü kuvvetler dengesi yok ülkenin. O yüzden de hukukun bütün kurumlarıyla işlemediği kuvvetler dengesinin olmadığı bir Türkiye’de yaşamak tesadüflere bağlı.
- Eski bir söyleşinizde “Gençlerden umudum yok” diyorsunuz. Umutsuzluğunuz hâlâ sürüyor mu?
Bu çok eski bir konu. O gün de söylemek istediğim şekilde anlaşıldığımı düşünmüyorum. Ülkemizdeki eğitim seviyesi ve okuma alışkanlıklarından bahsetmek istemiştim o gün de. Çünkü geleceğe yön verecek olan gençler ise, gençler okumalı. Benim gençlerden her zaman umudum var. İnanılmaz bir nesil yetişiyor. arkamızdan gelen tüm Z kuşağı cin gibi. Geleceğe yön verecek olan bu kuşağın da okuması gerektiğine inanıyorum. Çünkü okumadan, geçmişi öğrenmeden, insanların düşüncelerini bilinmeden, kendileri için bir düşünce ve ideal yapısı oluşturamayacaklar. O zaman okumaları ve çalışmaları gerektiğini kendilerine anlatmaya çalışıyordum. Şimdi ise, yaşadığımız bu koşullardan sonra, daha çok okumaları ve daha çok çalışmaları gerektiğini anlatmaya çalışıyorum. Çünkü çocukken bize “gelecek sizinle büyüyecek” dediklerinde, nasıl olacak acaba diye düşünürdüm. Sonra bir baktım ki, attığımız her adım, Türkiye Cumhuriyeti başta olmak üzere tüm dünyanın geleceğini değiştirebiliyor.
- Pandemi hayatımızı kökten değiştirdi. Bunlardan biri de tiyatro. Kimi online tiyatro olmaz, tiyatronun ruhuna aykırı diyor, buna karşı çıkanlar da "olmaz" diyenlere değişime ayak uyduramamakla yanıt veriyor. Siz de dijital tiyatro kurdunuz. Nasıl başladınız?
Neredeyse tüm sektörlerde olduğu gibi, kültür sanat da dijitalleşti. Artık Dijital Fuarlar, dijital süpermarketler, dijital konserler, dijital tiyatrolar var. Reel hayatta bire bir nasıl hizmet veriyorsak, bilet alma aşamasından, sahne arkası konuşmalarına kadar evet biz de dijitalleştik. Yayınlarda kullanılabilecek tüm çeşitliliklerin kullanılabileceği bir platform yarattık. Sadece canlı değil, sinema filmi kalitesinde oyunlar sahnelemek, dijital dünyanın vazgeçilmezi olan interaktiviteyi de kullarak yeni yapımlar üretmek, bunları da dijitaltiyatro.com da yayımlamak için çok çalıştık ve çalışıyoruz. Ancak tabii ki oyuncuya da, yapımcıya da, izleyiciye de klasik tiyatro kadar şu anda zevk vermiyor. Gelecek için adımlar atmaya başladık diyelim. Belki z kuşağından sonra gelecek olan kuşağın kültür-sanat alışkanlıklarını değiştiriyoruz. Bilemiyorum.
- Tiyatrosuz kalırsak ne olur?
Hayat damarlarımızdan biri kopar. Hiçbir sey olmaz, tiyatro izlemediniz diye ölmezsiniz, açlıktan ölmezsiniz, hastalıktan ölmezsiniz, yoksunluktan ölmezsiniz. Ttiyatro özelinde veya genelinde sanat olmadan da yaşayabilirsiniz, hiçbir şeyiniz eksilmez.. Ama sanat size sadece farkında olmadığınız bir estetik duygusu sağlar izledikce takip edip bir estetik hassasiyet geliştirdiğinizde.. mesela uçakla İstanbul’un üzerine inerken gri kiremit rengi ve yeşilin olmadığı karmaşık ara tonlarda bir şehre inmezsiniz ya da inmezdiniz olsaydı ,bir sanat algımız olmuş olsaydı...
Örnekleri sayısız çoğaltabiliriz ama şöyle de düşünülebilir belki. Çok mu önemli? Bilmem! Toplumların neye önem verdiği ile ilgili biraz da.
- Sahneye koyduğunuz Yüzleşme oyunu bizi acı bir şekilde toplumun değerleriyle yüzleştiriyor. Belki de yüzleşmemiz gereken en önemli konulardan biri çabuk alışmamız ve normalleştirmemiz. Bu toplum olarak yaşadığımız travmaların sonucu mu sizce?
Bilmiyorum, belki de o kadar çok travma yaşattı ki bize var olan gündem ve o gündemi oluşturanlar... O kadar hastalıklı hale geldik ki her konuda, daha otorite yasak koymadan kendine yasak koyan bir toplum haline geldi mesela bu maske ve nerede takılacağı meselesi... Herkesin diğerine müdahale etme hakkı oluştu (ya da kendinde o hakkı gördü) sağlık gerekçesiyle.
Ama özgürlük kısıtlayarak... Çok korkunç bir uygulamalı bireysel faşizm yaşanıyor dünyanın çok yerinde.
Tuhaf bir dönem nasıl değerlendirmek gerektiği ile ilgili çok da akılla karar verebilecek bir noktada olduğumuzu düşünmüyorum... Ancak bir suç örgütü lideri çıkıp filmlerde bile karşılaşma ihtimalimizin olmadığını düşündüğümüz işbirliklerini, etik dışı herşeyi söylüyor ve biz bunları her gün dinliyormuşuz gibi kabul edip hiç önemsemiyor ve hayata devam edebiliyorsak bu bir travmadır bence.
- Yoksa insanlar bir şeyleri hep kendi başına gelene kadar sadece izliyor mu?
Hayır izlemiyor. Şu anda kendileri için en güvenli ve risksiz haliyle hareket alıyor. Biliyorum, bugünler de geçecek.
- Yüzleşme oyununda tutuklanan katil bir kitap yazıyor ve ülke çapında üne kavuşuyor. İnsanlar bir katile nasıl ve neden hayranlık duyar?
Sanat, farklı fikirlere ve insanlara empati yapabilmemiz için var. Örnek; bir masada 4 kişi oturuyorsunuz. Dördünüzün de farklı bir derinliği ve bakış açısı var. Hiçbir konu ve yaşanan olayın da müspet ve kesin olmadığı gibi, farklı tezahür ettiği yanları var ve hiçbir şey göründüğü gibi değildir. Sanat, sanatseverin bakış açısını ve ufkunu genişletmek için var. Sanatçı da bazen sizin ufkunuzu bir katili överek genişletebilir ya da hayran olunacak bir katil yaratarak sizi hayatı düşünmeye zorlayabilir. Buradaki olay, sanatçı katili övdü diye bizim de katil olmamız gerektiği değil, sanatçının neden katili övdüğü konusundan yola çıkarak hayatı sorgulatmak, toplumları anlatmak, sanatseverin empati yeteneğini geliştirirken biraz da felsefe yapmak…
- Bir baba dünyayı tek başına değiştirebilir mi?
Bir anne değiştirdiyse, baba da değiştirebilir.
- Yüzleşme'nin gelirinin bir kısmını UCIM'e bağışladınız. Çocuk istismarı ülkenin en büyük yaralarından biri. Çocuklarımızı nasıl kurtaracağız?
Çocuklarımızı eğitim seviyemiz kurtaracak. Eğitim seviyemizi yukarı çekmediğimiz sürece sadece çocuklarımız değil, kadınlarımızın da bizim de hayatlarımızın tehlikede olduğunu düşünüyorum. Bu nedenle önce refaha giden yolumuzu açmalıyız. Güzel günler bizi bekler...
En Çok Okunan Haberler
- 'Tarihe not düşmek için geldim'
- Erdoğan belayı satın aldı
- Protesto eden yurttaşlara polis müdahalesi!
- AKOM, İstanbul için 'saat' verdi: Çok kuvvetli geliyor!
- Yıkılması gerekiyor!
- 5 yılda Türkiye'nin en büyüğü oldu: Nusret'e de satıyor
- ‘Kar leoparı’ neden cezaevinde
- Ünlü kebapçının kardeşi 20. kattan aşağı düştü!
- Trabzonspor'da ayrılık!
- Ali Koç'tan çok sert Kayserispor açıklaması!