Eldekinin kıymetini bilmek

Hep söylerim, Ukrayna şehirlerinin, kendilerine özgü güzellikleri var. Başkent Kiev, dünyadaki en yeşil şehirlerden biri.

Yayınlanma: 19.07.2020 - 06:00
Eldekinin kıymetini bilmek
Abone Ol google-news

Anlatıldığına göre 1960’lı yılların başlarında, dönemin Fransız Cumhurbaşkanı Charles de Gaulle, o zamanki Sovyetler Birliği ziyareti çerçevesinde Kiev’i görmüş ve şunu söylemiş: “Şehirler içinde kurulmuş parklar gördüm, fakat parkın içinde kurulmuş şehir, ilk kez görüyorum”.

De Gaulle’nin bu sözleri söylediği tarihten bu yana 60 yıl geçti, fakat Kiev, bu özelliğinden fazla bir şey kaybetmedi. Şehir merkezinde de Çarlık Rusyası ve Sovyet döneminden gelen özgün mimari yapı önemli ölçüde korunmuştu.

Aynısını bizim İstanbul veya İzmir için söyleyebilir miyiz?.. Bir 1960’taki İstanbul ve İzmir’in fotoğraflarına bakın, bir de bugünkü duruma... İstanbul’a girersek çıkamayız. O nedenle kendi memleketim olan İzmir’den bahsedersem ne Kordonboyu, Mithatpaşa ve Karşıyaka’daki birbirinden güzel evler kalmış geriye, ne de şehir gelişirken doğaya dikkat edilmiş. İzmir’den içinde yüzülemeyen denizini çıkardığınızda geriye ne kalıyor?

Eski güzelliklerin yerine kondurulmuş ve bahçesiz, dip dibe yapılmış, sahilden içeri imbatı koyvermeyen 8-10 katlı apartmanlar. Yeşillik adına da fazla bir şey göremezsiniz. Eski belediye başkanlarından Dr. Behçet Uz’un girişimiyle eski yangın alanı Kültürpark’a dönüştürülmeseymiş parktan da mahrum kalacakmışız.

Eski tek veya iki katlı evler zamanında yapılmış daracık sokakların iki yanında 7-8 katlı apartmanlar bitince bunun trafik başta olmak üzere ne gibi sorunlara yol açtığını zaten biliyoruz. Kiev’deyse tarihi ve doğal güzellikler, büyük ölçüde korunmuştu. Dinyeper Nehri, burada İstanbul Boğazı gibi genişleyerek ve ortasındaki yemyeşil adalarıyla, seyrine doyum olmayan bir manzara sunuyor.

Şehir, 50’lerden bu yana epey gelişse de genişleme planlı bir biçimde yapılmış ve konutların aralarında parklar, yeşil alanlar ihmal edilmemişti. Evet, bunları artık “öyleydi” diyerek anlatıyoruz, çünkü Kiev bu özelliklerini kaybetmeye başladı.

Merkezde 1800’lerden kalma bazı binalar yıkılmaya terk edilirken (veya nedeni belirsiz yangın çıkarken) yerlerine çok katlı ve mimari fukarası binalar konduruluyor. Boğaz hasretini gidermemi sağlayan Dinyeper Nehri’ne baktığımda, karşı yakada en az 20 katlı binaların yan yana dikilerek ufku örttüğünü görüyorum.

Nehrin manzarası, yemyeşil adalar, hemen arkası enlemesine geniş olarak yapılmış devasa binaların altında ayrıntı olarak kalıyor. Doku, süratle bozuluyor. Bu konutların hepsinin ihtiyaçtan kaynaklanmadığı söyleniyor ki o bambaşka bir konu.

ŞEHİR KİMLİĞİNİ KAYBEDİYOR...

Bir diğer sorunlu şehir, Odessa. Çok yakın zamana kadar burası, tarihi evlerle kaplı bir yerdi. 1700’lerin sonunda kurulan Odessa, kısa sürede Çarlık Rusyası’nın üçüncü büyük şehri haline gelmişti ve Puşkin, Gogol gibi ünlü edebiyatçılar bir dönem burada yaşamıştı. Ne var ki merkezdeki eski evlerin pek çoğu ha yıkıldı ha yıkılacak durumda.

Gogol’un evi aynı şekilde. Bunlar yıkıldığında da yerine şehrin dokusuyla alakası olmayan çok katlı evler, AVM’ler konduruluyor. Odessa, buraya turist çekecek asıl değerini, yani şehir kimliğini kaybediyor.

Bir başka yer ise Lviv. Ukrayna’nın en batısında, Polonya ve Avusturya-Macaristan egemenliğinde kalmış olan, Moskova’nın egemenliğini çok kısa yaşayan bu şehir, Polonya ve Avusturya tarzı binalarıyla, bir Orta Avrupa şehri görüntüsünde. Burada da şehrin çevre mahallelerinde, silueti bozan ve Avusturya evlerinin yerine yapılan mimarlık fukarası çok katlılar yükselmeye başladı. Tarihi dokunun bozulması bir yana, daracık sokakları ve trafik sorunuyla boğuşan Lviv’in bu yeni yapılaşmayı nasıl kaldırılabileceği, ayrı bir konu.

Türkiye’nin son 60 yılı, şehirlerin kimliklerini kaybettiği, dokularının bozulduğu bir dönemdir. Umarım Ukraynalılar bu konuda bizi takip etmez ve girdikleri yoldan döner.

[email protected]


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler