Ecevit'in hayali kâbusa dönüştü

MC iktidarında solun önünü kesmek ve 12 Eylül darbesine giden yolun parke taşlarını döşemek için kontrgerilla mesaiye çıkmıştı. Önce 1 Mayıs katliamı sahneye kondu. Yirmi sekiz gün sonra Ecevit'i hedef alan Çiğli suikastı yapıldı. Bu kez hedef şaşmıştı ama sola geçit vermek istemeyen iç ve dış güç odakları da pes etmek niyetinde değildi. 6 Haziran 77 seçimleri öncesinde Ecevit'in Taksim mitinginde suikast hazırlıkları yapıldı. Ancak MİT'in Demirel'e, Demirel'in Ecevit'e, Ecevit'in de kamuoyuna açıklamasıyla iş bozuldu.

Ecevit'in hayali kâbusa dönüştü
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 31.03.2013 - 07:55

Terörün yanında işçi hareketleri de tırmanışa geçmiş, özellikle Anayasa Mahkemesi’nin DGM’lerin kuruluş yasasını iptal etmesine karşın Başbakan Demirel’in “DGM’leri derhal ve yeniden kurmak için teşebbüse geçeriz” demesi ve bu konuda yasa tasarısı hazırlaması DİSK’i öfkelendirmişti. DİSK, 16 Eylül 1976’da “DGM’ye Hayır” eylemini başlatarak ülke çapında genel greve gitti. Hükümet de bu eyleme kayıtsız kalmayıp karşı atağa geçti. Genel grev çağrısından beş gün sonra polis DİSK’i bastı, Genel Sekreter Mehmet Karaca’yı tutukladı. Genel Başkan Kemal Türkler ile 4 yönetici hakkında da gıyabi tutuklama kararı verildi.

 

Bu dönemin en kanlı olayı hiç kuşkusuz 1977’nin 1 Mayısı’nda Taksim meydanında yaşanan katliamdır. DİSK’in düzenlediği işçi bayramına yüz binin üzerinde katılım olmuş, coşku ile kutlanan işçi bayramı dağılmaya yakın kana bulanmıştı. Meydanı dolduran kalabalığın üzerine Sular İdaresi ve bugünkü The Marmara, o zamanki adıyla Intercontinental Oteli’nin 5. katından ateş açılmıştı. Silah ve ezilme sonucu 34 kişi yaşamını yitirdi. Kontrgerillanın ilk kitlesel eylemi olarak anılan 1 Mayıs katliamı bugüne kadar aydınlatılamadı. Ne o gün otelden dışarıya ateş edenlerin ne o gün otelin o katında kalan ABD’lilerin kimliği ne de kazancı yokuşunda bulunan bombaların sahibi bulunabildi. Intercontinental Oteli Amerikan ITT şirketine aitti. Hani şu Şili Devlet Başkanı Allende’ye karşı yapılan darbeye adı karışan şirket. İçeriden dışarıya doğru atılan kurşun izlerinin bulunduğu pencere camları bile alelacele değiştirilivermişti.

Ecevit’e Çiğli’de suikast girişimi

1 Mayıs katliamından 18 sonra kontrgerillanın ikinci operasyonu sahneye kondu. Bu kez hedefte ana muhalefet partisi CHP’nin lideri Bülent Ecevit vardı. Aslında MC’nin işbaşına gelmesi ile birlikte Ecevit ve CHP’liler yurtiçi gezileri sırasında pek çok kez saldırıya maruz kaldı. Önce Gerede, ardından Elazığ, Niksar ve Gaziantep gezilerinde taşlı ve silahlı saldırıya uğrayan CHP’lilerin üzerine, 23 Ağustos 1975 tarihinde Ankara Tandoğan’da gerçekleştirdikleri “Bağımsızlık” mitingi dönüşünde yaylım ateşi açıldı.

Ecevit’in 29 Mayıs 1977 günü İzmir gezisi sırasında Çiğli Havalimanı’nda bir polisin silahından çıkan bir kurşun Ecevit’in hemen yanı başındaki Mehmet İsvan’ın bacağına saplanmıştı. Saldırgan Altındağ Karakolu’nda görevli polis memuru İsmet Çetin’di. Polisin suikastta kullandığı silah güvenlik güçlerinin daha önce hiç görmediği Amerikan yapımı “Tengas” adlı bir silahtı ve Türkiye’de sadece üç adet bulunuyordu. Üstelik dünyada ilk kez bir insan üzerinde kullanılmıştı. Silah, Genelkurmay’a bağlı Özel Harp Dairesi’ne zimmetliydi ve depodan izinsiz olarak çıkarılmıştı. Bu silahın nasıl olup da İzmir’de bir karakol polisinin eline geçtiğini kimse açıklayamadı. Olay önce kaza sanıldı ancak daha sonra suikast girişimi olduğu anlaşıldı. Mehmet İsvan’ın dizkapağının içinde parçalanan mermi vücudu zehirliyordu. Silahı üreten firma, Mehmet İsvan’ın bacağındaki yaranın seyrini 10 yılı aşkın süre izledi ve İsviçre’de tedavi ettirdi.

Polis memuruna gelince... Yargılaması 6 Mayıs 1980’de sonuçlandı. Dikkatsizlik sonucu yaralamaya sebebiyet vermekten üç ay hapis 500 lira para cezasına çarptırıldı. İşin ilginç olan bir diğer yönü ise tutuklandığında Pol-Der üyesi olan polis memuru İsmet Çetin’in, olaydan kısa bir süre sonra ülkücü polislerin kurmuş olduğu Pol-Bir derneğine üye olmasıydı.

Bir yandan artan terör olayları bir yandan döviz sıkıntısı nedeniyle duran ithalat ve bu durumun kaçınılmaz sonucu olarak temel tüketim mallarının sınırlı üretiminden kaynaklanan karaborsa, kuyruklar Başbakan Demirel’i yıpratıyordu. Bu olumsuzluklara bir de koalisyon ortaklarının birbiriyle yaşadıkları sorunlar eklenince erken seçim Demirel için bir kurtuluştu. Demirel erken seçim çağrısında bulundu ve Ecevit de bu öneriye olumlu yanıt verince Haziran 1977 günü seçime gidilmesi Meclis’te onaylandı.

CHP’nin mitingleri oldukça görkemli geçiyor ve tek başına iktidara gelme ihtimali bütün kesimlerde ortak fikir olarak konuşuluyordu. Ecevit en görkemli mitingini İstanbul'da yapmayı planlıyordu. Bu son miting olacaktı. 3 Haziran günü Taksim meydanında yapılacak miting için bütün hazırlıklar tamamdı. 2 Haziran akşamı CHP lideri Ecevit’in TRT’nin ana haber bültenlerinde önemli bir açıklama yapacağı duyuruldu. Akşam saat 19.00 bültenlerinde Ecevit şu açıklamayı yaptı:

“Bugün Başbakan Demirel bana telefon ederek yarınki Taksim mitingimizi iptal etmemizi istedi. Çünkü aldığı istihbarata göre miting sırasında bana Sheraton Oteli üzerinden uzun namlulu silahla ateş edileceğini öğrendiğini söyledi. Bu koşullarda hiç kimseden yarınki mitingimize gelmesini isteyemem. Ancak eşim ve ben yarın miting saatinde Taksim meydanında olacağız.”

O gün Taksim’de bir suikast girişimi olmadı. CHP kurulduğu günden bugüne kadar gerçekleştirdiği mitinglerin en görkemlisini o gün yaptı. Ancak 5 Haziran 1977 seçimlerinin sonucu CHP için Taksim mitingi kadar görkemli değildi. Evet, yüzde 42’lik oy oranıyla tarihindeki en yüksek oyu almıştı ama 213 milletvekili tek başına iktidar olmaya yetmiyordu.

Ecevit yine hayal dünyasına dalmış, dışarıdan destek alacağını umarak bir azınlık hükümeti kurmuştu. Meclis’teki diğer partilerin hiçbiri destek vaat etmezken Ecevit, ısrarla güvenoyu alabileceğini söylüyordu. Sonuçta CHP azınlık hükümeti 3 Temmuz’da yapılan güvenoylamasında 226 oyu bulamayarak düştü. Hükümeti kurma görevini alan Demirel 22 Temmuz 1977’de II. MC’nin kuruluşunu açıkladı.

II. MC’nin ömrü ilki kadar uzun olamadı. Zira yılbaşı gecesi, yani 31 Aralık 1977 gecesi AP’den kopan 11 milletvekilinin desteğiyle hükümet hakkında Meclis’te güvensizlik önergesi verildi ve hükümet düşürüldü.

 

YAŞAR OKUYAN

Terör olaylarında ABD’nin izi var

- MC’nin kurulması sağ ve sol arasında keskin bir kamplaşmaya neden oldu diyebilir miyiz?

- MC’nin kurulmasının sağ ve sol arasında kamplaşmayı daha da artırdığını söylemek ne kadar gerçekçi olur bilemiyorum çünkü o sürecin içindeki iç ve dış faktörleri ve gelişmeleri göz ardı etmemek gerekir. Özellikle, 12 Mart sonrasındaki siyasi gelişmeleri iyi tahlil etmek lazım.

- O günkü süreçte parlamentoda başka bir alternatif mümkün olabilir miydi?

- 1974 yılında bilindiği gibi 37. hükümeti CHP ve MSP birlikte kurmuşlardı ancak bu hükümet 11 ay sürdü. Daha sonra gelen Sadi Irmak’ın kurduğu hükümet de güvenoyu alamadı. Aslında CHP ve AP bir araya gelip daha büyük Meclis desteğine sahip bir hükümet kurabilirlerdi ama o gününün şartlarında her iki parti genel başkanından kaynaklanan yanlış değerlendirmelerle bu mümkün olmadı. Dolayısıyla da Milliyetçi Cephe diye adlandırılan Sayın Demirel'in başbakanlığında AP, MSP, MHP ve CGP'nin iştirakiyle bir yeni hükümet kuruldu ve Haziran 1977 tarihine kadar da bu hükümet devam etti.

- MC iktidarında terörün tırmanmasını neye bağlamak gerekir ve ABD bu işin neresinde?

- MC iktidarında terörün tırmanmasını 12 Mart ve 12 Eylül arasındaki iç ve dış bazı merkezlerin kışkırtmalarının, ajitasyonların ve tertiplerin etkili olduğunu da düşünebiliriz. O sürecin içerisinde birçok önemli terör olaylarının perde arkası hâlâ aydınlatılamamıştır. Örneğin; 1 Mayıs’ta İstanbul’da gerçekleşen katliam acaba neden? 12 Eylül 1980 öncesindeki önemli terör olaylarının birçoğu da ABD izine rastlamak mümkündür. Kahramanmaraş'taki ve Çorum’daki katliamlardan birkaç gün önce ABD’nin Adana konsolosunun ve bazı ABD’li istihbarat elemanlarının bu şehirlerde gözükmeleri herhalde bir tesadüf olarak yorumlanamaz. Bana göre 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat, 27 Nisan darbe ve muhtıralarında ve günümüzdeki AKP sivil darbe sürecinde hep ABD’nin izine rastlamak mümkündür.

 

ALİ TOPUZ

MC’nin kuruluşunu biz zorladık

- CHP-MSP koalisyonunu bozmakla MC’nin kuruluşuna katkı sunduğunuzu düşünüyor musunuz?

- Kesinlikle. MC’yi aslında biz kurduk. Zorladık resmen. Biz düşman kardeşleri bir araya gelmeye ikna ettik. Dedik ki onlara, “Siz biraraya gelmezseniz biz erken seçim kararı alır ve seçime gidersek hepinizin köküne kibrit suyu ekeceğiz; o yüzden bir araya gelin.” Ortadoğu dergisinin yazıhanesinde düşman kardeşler Demirel, Erbakan ve Türkeş buluşup anlaştı. Sonra tabii hükümet kuruluşlarında geçen yedi aylık süreçte Demirel bu işi pekiştirdi. Çelişkileri azalttı ve Milliyetçi Cephe kuruldu.

- 12 Eylül darbesinin giden parke taşlar da döşenmiş oldu böylece.

- 12 Eylül planlı bir hareket zaten. MC bu sürece katkı vermiştir. Her biri tek başına bu işi gerçekleştirmeye yaramıştır denemez ama bütün bunların hepsi bu süreci kolaylaştırmıştır. 12 Eylül zaten dış destekli bir hareketti. Türkiye’de giderek gelişmekte olan sol hareketi kesmeye yönelik bir darbedir 12 Eylül. Kontrgerilla devreye sokularak sol hareketin önü kesilmek istenmiştir. Hâlâ devam ediyor bu süreç.

- Terör olayları, devlette kadrolaşma, CHP’nin 11’lerle hükümet kurmasını dayattı diyebilir miyiz?

- Bu 11 kişiye de haksızlık etmek istemem. Onlar hükümetteydi diye biz başarısız olduk diyemeyiz. Yok öyle bir şey. Baksınlar bizim hükümetteki bakanlarımızın haline. Yağ sıkıntısı var. Ticaret Bakanımız Teoman Köprülüler hâlâ yağdaki narhı koruyor. Bizim hükümetimizi Ecevit yönetemedi. Bizim bakanlarımız zayıftı. Bizim ekonomi bürokratımız yoktu. Planlamacılarımızın hepsi akademisyendi. İyi solculardı ama reel ekonomiyi değiştirme konusunda hazırlıkları yoktu. Sorunu biz kendimizde aramalıyız. Yanlış toplum mühendisliği sonucu MC’ler geldi. Tabii MC’den ve onun yarattığı ortamdan kurtulabilmek için iktidar erkini ele geçirmek gerekiyordu. Aslında Ecevit, erken seçime biraz da “her gün sokakta beş on kişi ölüyor” diyerek ülkenin içinde bulunduğu durumu da göz önüne alıp “evet” demişti. Ben de ona demiştim ki, “sen kumandansın muharebeyi kazanacaksan sokakta istemeye istemeye birtakım insanların ölmesine razı olacaksın. Erken seçimden istediğimiz sonucu alamazsak şimdi beş kişi ölüyorsa o zaman on kişi ölebilir. Bizim iktidara gelmemiz lazım.” Bizim erken seçime evet dememizin bir siyasi stratejik hata olduğunu kabul etmemiz lazım.

 


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler