Dorsay: ‘Öfkeliyim, dikensiz gül de batarmış!’

Atillâ Dorsay yeni kitabında, sinemamızın yakından izlediği o son ve parlak 2010-2020 yıllarının filmlerine ilişkin değerlendirmeleriyle buluşturuyor okurları. Bu kitabında yenileriyle karışmış kimi eski Yeşilçam anıları da var; Altın Ayı veya Altın Palmiye’ye uzanan başarılar, bizi terk edip gidenler, ‘star’lı dedikodular; arada kıvrılan polemikler, atışmalar, anekdotlar da... Ağırlık elbette filmlerin kendisinde. Bu yılların içerdiği çağdaşlıkta, yaratmada, gençleşmede... Ve görkemli ilk çıkışlarda. Hepsi bu toplamın içinde okurları bekliyor.

Dorsay: ‘Öfkeliyim, dikensiz gül de batarmış!’
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 15.10.2020 - 00:54

- Uzun kronolojisi düşünüldüğünde bu kitabınızın bir öncesini anımsatarak ve peşinen bir sonrasını sorarak başlamalı söyleşimize...

Önceki kitaplarım Bir Ömürden Seçilmiş Tablolar adlı anılarım ve de Sinema Tarihinden: 50 Unutulmaz 50 Film’in ikinci cildiydi. Şimdiyse birçok projem var. Anılarımın tümüyle tartışmalara (hatta kavgalara!) eğilen yeni bölümü; Hayatımın Muhteşem Kadınları adıyla 20-25 kadar hanım dostumla ilişkilerim; kendi çektiğim resimlerle süslü bir yeni Beyoğlu kitabı. Sonra da bir Unutulmuş Yazılar serisi. Artık hangileri çıkarsa...

- Dünyaya Açılan Sinemamız ve Yeni Bir Kuşak; tutkulu ve verimli sinema yazarı olarak, kırk yılı geride bıraktığınız meslek yaşamınızda kaleme aldığınız kaçıncı kitabınız oldu?

İyi saydıysam 55. kitabım. 100’e kadar yolu var!...

- Bu kitabınızın içerdiği 2010-2020 dönemi önemli bir dönemdi...

Kesinlikle öyleydi ve yazılmalıydı. Ben zaten ortalama 10 yılda bir oturup yazdığı eleştirileri derleyen bir adamım. Bu 70’lerden beri böyle. Yani son yarım yüzyılın tüm önemli filmlerinin kaydını tuttuğum söylenebilir. Bir tür çağdaş sinema vakanüvisi... 2020 önemli bir yıldı benim için. Çünkü Türk filmi yazılarımı 2010’dan beri kitaplaştırmamıştım.

2014’te sinemamızın 100. yılını kutlarken yazdığım 100 Yılın 100 Türk filmi ayrı. Orada işi başından almış ve deyim yerindeyse eski filmleri de keşfetmiştim. Ayrıca 2015’ten bugüne (oraya dek olanlar kitaplaşmıştı) yabancı filmler var. O da harika bir dönem olmuştu. O kitabın adı da Ne Çok Başyapıt Keşfettik - Hayatımızı Değiştiren Filmler (2015-2020) olacak ve bir ay içinde çıkacak.

‘İKİ ÖNCEKİ KUŞAK VEDA FİLMLERİNİ VERDİ’

- Dört bölümden oluşan Dünyaya Açılan Sinemamız ve Yeni Bir Kuşak’ın bu bölümlerinden de bahseder misiniz? Salt film eleştirileri değil. Yaşayan ve yitirdiğimiz sanatçı portreleri ve anılarla koşut ilerliyor okuma.

Alfabetik olarak dizilmiş 180 filmin yanı sıra, o yıllarda yaşadığım, karıştığım, tanık olduğum ve üzerlerine yazdığım olaylardan bir demet koydum. Sayısız yazı içinden özenle seçerek... Bunlar sanıyorum ki filmlerle koşut olarak ve de üçüncü bölümü oluşturan On Yılın Büyük Kayıpları bölümüyle birlikte, 2010’lara hak ettiği nostaljiyle bakmamızı sağlayacak. Sonra benim gözümle her yılın en iyi on filmi ve yine bana göre on yılın 60 filmi var. Böylece iyi bir filmi unutma riski kalmadı!

‘YENİ KUŞAK UMUT TAZELEDİ’

- 2010-2020 arasında eski kuşağın az çalıştığına, sinema bayrağını gençlerin dalgalandırdığına inanıyorsunuz...

Eski derken, iki önceki kuşak veda filmlerini verdi: Şerif Gören, Reis Çelik, Sinan Çetin, Erden Kıral, Osman Sınav, İsmail Güneş gibi...Orta kuşak diyebileceğimiz o efsanevi kuşak elbette yine iş başındaydı: Nuri Bilge, Ceylan, Zeki Demirkubuz, Reha Erdem, Derviş Zaim, Semih Kaplanoğlu Yeşim Ustaoğlu gibi...Arada kalan bir kuşak da öyle: bence eskiyle yeniyi birleştirme ustaları olan Çağan Irmak, Yavuz Turgul, Tayfun Pirselimoğlu gibi.

Cem Yılmaz veya Yılmaz Erdoğan da kendi alanlarında öyle… Tıpkı Ümit Ünal gibi. Ya da apayrı bir zirve olan Onur Ünlü. Elbette benim Türk sinemacısı saydığım Fatih Akın ve Ferzan Özpetek için de aynı şey söylenebilir ki ben onlara Fransa’dan Deniz Gamze Erguvan’ı kattım: Mustang’ın yönetmeni.

Ama bir de yeni kuşak geldi. Ve öyle iyi işler yaptılar ki, sinemaya umudumuzu tazelediler. Emin Alper, Pelin Esmer, Tolga Karaçelik, Özcan Alper, Mahmut Fazıl Coşkun, Kıvanç Sezer. Emre Yeksan, Ramin Matin... Ya da birer filmle kalsalar da biz eleştirmenlerin belleğine giren isimler. Ki kitapta niye devam etmediklerini sorguluyorum.

- Bir de kitabın hatırlattığı, tümüyle unutulmuş filmlerden söz ediyorsunuz?

Evet, kimileri doğru dürüst gösterime bile girmemiş veya gözden kaçmış filmler ki bazıları için notlar almışım. Onları geliştirerek birer eleştiriye dönüştürdüm. Böyle tam 11 film var. Şayet okurlarsa, yönetmenlerinden bir minnet duygusu da bekliyorum!..

- Ve Ayla filmi... Dediğiniz gibi bu filmi sizin kadar sevip savunan başkası çıkmadı!.. Ayla’nın yarattığı heyecanı nasıl yorumluyorsunuz ve o ekibi nasıl değerlendiriyorsunuz?

O ekibi popüler sinemanın en düzeyli emekçileri arasında görüyorum. Gerçi sağlam bir sermayeye de dayanmıyorlar değil...Ama bunu çok iyi kullanıyorlar. Ayla benim her şeyiyle çok sevdiğim bir film oldu. Bize Kore savaşı kadar çağdaş bir milliyetçiliği veya Marilyn Monroe’yi de başarıyla hatırlatan... Can Ulkay’ın başını çektiği ekip Müslüm, Cep Herkülü Naim Süleymanoğlu, Bizim İçin Şampiyon, Çiçero gibi yakın tarihimizden unutulmuş olayları hatırlatan filmler sundular. Ve bize unuttuğumuz bir türü hatırlattılar.

- Kariyeriniz boyunca katıldığınız tartışmalara anılarınızın şu an yazmakta olduğunuz ikinci cildinde yer verdiğinizi not düşüyorsunuz. Bundan bahseder misiniz?

Evet. 54 yılı bulmuş, dört gazete ve bir internet sitesine, sayısız dergiye uğramış bir kariyer boyunca tartışmamak mümkün mü? Hem de bizim gibi kavga döğüşü onca seven bir ülkede... Ben bunları ayıklayarak en önemlilerini, günümüzde de bir anlam ifade edebilecekleri derliyorum. Öyle kişiler ki bunlar... Aralarında Aziz Nesin, Vedat Türkali, Attila İlhan, Metin Erksan, Halit Refiğ, Onat Kutlar gibi efsane isimler var. Bunları birlikte anmak sanırım ilginç olacak.

- Muhterem Nur için özel bir portre çizmişsiniz?

Evet. Onun başrolünü oynadığı Üç Arkadaş filmini kendi adıma Türk Sineması demeyeyim ama Yeşilçam’ın en tipik ve önemli filmi saymaya başladığımdan beri, ona olan hayranlığım da hala sürüyor. Hele büyük aşkı Müslüm Gürses’in ölümü ve hemen ardından gelen biyografisi de onları bize hatırlattı. Böylece kitapta hem Üç Arkadaş’a yeni bir eğilme yazısı hem bir Müslüm yazısı, hem da onun için özel bir yazı var. Ruhları şad olsun...

- Ve bırakıp gidenler üzerine de çok özel yazılar var.

Evet. Ve hepsi illa da tanınmış değil, sinemanın içinden değil. Diyelim ki Mithat Alam’ı veya Hikmet Dikmen’i kim tanır? Ama biri Boğaziçi Üniversitesinin ünlü Mithat Alam Kültür Merkezi’nin kurucusu, öbürüyse yıllar boyu gittiğimiz, haincesine yıkılan ve buna hala alışamadığımız Emek sinemasının yıllanmıs müdürüydü. Ama onlar da bizim için adına Sinema dediğimiz o muhteşem mitolojinin birer parçasıydılar. Ve öyle başkaları da var. Sadi Çilingir’den Cüneyt Cebonoyan’a... Kitaba onlar da girdiler.

- Kitabın sonundaki bölümden, yani 10 Yılın En İyi Filmleri (ki 60 filmlik bir liste yapmışsınız) ilk 10 filmi söyler misiniz?

Yönetmenleriyle birlikte söyleyeyim: Kış Uykusu (Nuri Bilge Ceylan), Kelebekler (Tolga Karaçelik), Ahlat Ağacı (Nuri Bilge Ceylan), Daha (Onur Saylak), Küçük Şeyler (Kıvanç Sezer), Bulantı (Zeki Demirkubuz), Sen Aydınlatırsın Geceyi (Onur Ünlü), Kız Kardeşler (Kıvanç Sezer), Kar (Emre Erdoğdu), Ayla (Can Ulkay).

‘BU KİTAP MASKELİ DÖNEMİN DAMGASINI TAŞIYOR’

- Bu kitap yazıldığı “maskeli” korona döneminin açık koşulları ve artık tarih olmuş gerçeklerinin damgasını nasıl taşıyor?

Öyle bir taşıyor ki... Dediğim gibi, zaten geçen yaz kotaracağım iki kitapla tam olarak çakıştı, Koronavirüs olayı... Eve kapanmak zorunlu hale gelince, hele biz “65 yaş üstü”lere özel yasaklar getirilince, ben de bu tam fırsat, otur çalış dedim kendi kendime... Üç aylık bir maratonla, iki kitap büyük ölçüde oluştu. Ve ben o yorgunlukla biraz tatile gittim: Mudanya kasabasına...

Orada kalp ağrıları başladı ve arttı. Bursa’daki hastaneye gidince de teşhis kondu: acele by-pass. Hem de altı damardan... Neyse, ameliyat filan olup bitti. Ama benim aklım kitaplarda. Tam bir ‘profesyonel deformasyon’… Birkaç hafta sonra döndük ve ilkini bitirebildim. Tüm bu olup biteni, bu yaşımda kaderin bir büyük sınavı sayıyorum.

‘TÜRKİYE BÖYLESİNE BÖLÜCÜ BİR İKTİDAR GÖRMEDİ’

- Özgürlüklerin böylesine kısıtlandığı, özellikle de medya üzerinde tam bir baskının oluştuğu döneme, dönemlere ve muhalif sanatçılara yaşatılanlara ilişkin hangi değerlendirmeleriniz var?

Her aydın, hatta her aklı başında vatandaş gibi bir büyük öfke içindeyim. Türkiye böylesine bölücü, hukuka ve adalete böylesine sırt çevirmiş bir iktidar görmedi. Sözüm ona demokrasinin bu son aşamasında, sıra geldi AYM, barolar ve meslek odaları, AKP’de olmayan belediyeler veya HDP’de kalmış son yerel yönetimlerin tasfiyesine... Türkiye’yi kendileri için tüm dikenlerinden arınmış bir gül haline getirmek istiyorlar. Ama dikensiz gül de batarmış!...

Dünyaya Açılan Sinemamız ve Yeni Bir Kuşak - Türk Sineması (2010-2020) / Atilla Dorsay / Remzi Kitabevi / 272 s.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler