Dondurma sınırda erirken...
Cilvegözü Sınır Kapısı’nın hemen karşısında Türkiye karşıtı sloganlarla önceki gün yapılan gösteri, Ankara’nın yalnız Suriye’yle sınırlı olmayan bölge politikası açısından önemli bir kırılmaya işaret ediyordu.
İdlib’de duvara çizilen karikatürde Erdoğan’a tepki vardı.
Rusya ve İran’la işletilen Astana sürecinin, Ankara-Washington-Moskova hattındaki pazarlık ve tutulmaya çalışılan köşe başlarının getirdiği bir sonuç bu. Gelinen aşamanın ana hatlarını, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in geçen hafta Moskova’daki buluşmasında beliren işaretler üzerinden anlayabiliriz.
Kimilerinin çok önem vermediği “magazin”, bazen hayatın kendisi olabiliyor: Erdoğan ile Putin’in Moskova buluşması da buna bir örnek. Aslında, Suriye ordusunun TSK’ye ait gözlem noktalarının bulunduğu İdlib’de sürdürdüğü operasyonun yarattığı gerilim, Moskova’nın ana gündemlerinden birini oluşturuyordu. Ancak zirvede öne çıkan kareler, Rusya’nın Su serisi savaş uçaklarına Erdoğan’ın ilgisi, Putin’in olası helikopter alımında “limuzin promosyonu” teklifi ve liderlerin dondurma yedikleri anlar oldu.
Magazinin anlattığı, Türkiye ile Rusya arasındaki askeri, teknolojik, ticari işbirliği hamlelerinin Suriye parantezine sığmayacak bir düzeyi zorladığıydı. ABD’de Donald Trump yönetiminin her an patlamaya hazır bombalar üreten dış politikasının Ortadoğu’ya etkisi ve oluşan yeni güç dengeleri, silah ticaretinde alternatif arayışını beraberinde getiriyor. Dahası, Ankara’nın, NATO üyeliği saklı kalmak kaydıyla Batı’ya karşı, gerek sığınmacılar sorunu, gerekse Rusya ile ilişkileri geliştirmek gibi kozlarla ilerleyen dış politikası düşünüldüğünde, “dondurma diplomasisinin” önemi daha fazla anlaşılıyor.
Moskova’dan Cilvegözü’ne...
Bu yeni diplomasinin sonuçları ne mi oldu? Önce, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in sözlerine kulak verelim. Putin, İdlib’de El Nusra bağlantılı Heyet Tahrir Şam (HTŞ) militanlarını, yani “teröristleri” temizlemek konusunda uzlaşıya varıldığını açıkladı. “Teröristleri temizlemek” kulağa makul görünse de, Türkiye’nin destek verdiği ÖSO ve Ulusal Özgürleştirme Cephesi adlı oluşumlarla HTŞ, Suriye ordusuna karşı birçok noktada birlikte savaşıyor. Dahası, bu oluşumları imha hareketinde sivil-militan ayrımının çoğu zaman yapılamadığı da biliniyor. Erdoğan ise İdlib’de ateşkes çağrısı yapmakla birlikte, esas olarak Türkiye’ye olası bir göçmen akışını önlemeyi ve son dönemde taciz altında bulunan TSK gözlem noktalarının güvenliğini öne çıkardı. Cilvegözü karşısında cihatçı bağlantılı grupların aralarında olduğu gösteriyi düzenleyenler de Moskova’dan kendileriyle ilgili pek az sonuç çıktığının farkındalar.
Askeri, ticari işbirliği uzlaşısını cebe attıktan sonra sürdürülen Suriye pazarlığının bir diğer boyutunu ise Suriye’nin kuzeydoğusu oluşturuyordu. Taviz verme sırası kendisinde olan Putin, Fırat’ın doğusu için Ankara-Washington işbirliğiyle kurulması öngörülen “güvenli bölgeye” yeşil ışık yaktığını duyurdu.
Şekillenen tablo
Türkiye ile ABD arasında devam eden “güvenli bölge” görüşmelerinin arka planına ilişkin geçen hafta Bloomberg’de yayımlanan iddiaları da düşünürsek, şimdilik tablo şöyle:
- İdlib’de Şam’ın ilerleyişi, kısa dönemli ateşkesler, insani koridor açma uğraşları gibi kesintiler olsa da sürecek.
- ABD ile Türkiye arasında uzlaşıya varılan ve Rusya’nın da onay verdiği “güvenli bölge” oluşturulmaya başlanacak. Bu bölgenin derinliğine ve hava denetiminin kimde olacağına ilişkin sürtüşmeler ise devam edecek.
- İçeride sığınmacılarla ilgili başı ağrıyan Ankara, yeni bir göç dalgasına karşı kapıları kapalı tutacak. Öyleyse, Türk askerinin konuşlu bulunduğu/bulunması muhtemel “güvenli bölge” ve Azez-El Bab-Afrin hattının Suriye’de yerinden edilenler için yeni “yurt” olarak tasarlandığı düşünülebilir.
Ya sorunlar?
Bütün bu denklemde ortaya çıkabilecek yeni sorunlar ise bir hayli fazla.
Öncelikle, Suriye’de tüm tarafların ikna olacağı, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun da TSK’nin bu ülkeden çıkışı için şart koştuğu bir siyasi çözümün henüz zemini oluşmuş değil. BM Suriye Özel Temsilcisi Geir Pedersen’e göre anayasa komitesi üzerinde gelecek ay uzlaşıya varılabilir. Ancak, bu komitenin kurulması kararı 19 ay önce alınmıştı ve halen 150 kişilik isim listesinde anlaşmaya varılamadı.
Diğer yandan, Suriye ordusu ve müttefiklerinin operasyona devam etmesi beklenen İdlib’de halihazırda 2 milyondan fazla sivil yaşıyor. Aralarında çokça Şam karşıtı ve cihatçı unsurların da olduğu bu büyük nüfusun hareketlerini, tepkilerini kontrol edebilmek kolay olmayacak.
Ayrıca, Suriye’nin kuzeyinde oluşacak “güvenli bölge” Şam için hazmı kolay bir lokma olmayacak. Suriye hükümeti buna karşı kendi kartlarını açmak isteyecek ve halen Ankara-Şam doğrudan temasının kurulmamış olması sorunları artıracak. Bu noktada, Suriye Kürtleri ile Şam arasında olası bir diyalog, Ankara cephesinde yeni bir tehdit olarak görülebilir.
Nihayet, İdlib’de ortaya çıkan “Ankara bizi dondurmaya sattı” algısının yaygınlaşması mümkün. Ve maalesef, özellikle cihatçı güçlerin Türkiye içinde de hiç yabana atılmaması gereken bağlantıları bulunuyor. Kontrol edilemeyen bir tepkinin Türkiye içinde bir “güvenlik tehdidi” anlamına gelmesi olasılığı mevcut.
“Dondurma diplomasisi” Batı’yla ilişkilerde Ankara’ya yeni kozlar sunsa da, Suriye’ye hoyratça atılan bumerang, İdlib üzerinden dönmek üzere...
En Çok Okunan Haberler
- 9 sayfalık not bırakmışlar
- İzmir’de 13 yaşındaki çocuk AIDS nedeniyle öldü
- Ayşe’yi siz öldürdünüz!
- Mansur Yavaş'tan ilk açıklama!
- 'Erdoğan dönemi artık kapandı'
- AKP’li üyeler bütçe oturumunu terk etti
- Mansur Yavaş'tan jet yanıt!
- İstanbul'da metro yangını
- İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne soruşturma!
- 5 çocuğunu kaybeden anne yalanladı