Doğan Kuban'dan sempati, ahlak ve seçim üzerine çağrı

Seçim sandıklarına kafanızda bir silah ve düşman imgesi ile gitmenizi isteyenler insanlığa da dine de zarar veren cahillerdir. Acımak ve bağışlamak sempati duymak demek. Türkiye insanları birbirilerine sempati ile bakan bir toplum olsaydı, acaba daha ahlaklı bir toplum olmaz mıydı? Her işe Bismillah ile başlayan cahilin acımakla ve bağışlamakla ilgisi yok...

Doğan Kuban'dan sempati, ahlak ve seçim üzerine çağrı
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 05.06.2015 - 11:34

Bir İngiliz felsefe profesörü olan A.C. Grayling, felsefi konuları sıradan okuyucunun anlayacağı düzeye ve boyuta indiren çok etkili bir yazar. Bir makalesinde David Hume ve o çağ İngiliz filozoflarının ahlakın temelinde sempati yattığını vurguladıklarını anımsatmış.

Türkiye’deki politik mücadelenin ön planında din geliyor. Türk toplumu da bundan nasibini almış, ağırlıklı olarak Müslüman bir toplum. Seçime din kavgası vurgulanarak giriliyor. Bugün Almanya’da ya da Fransa’da Protestan -Katolik karşıtlığı üzerinden bir seçim yapılması komik olur. Dünya kamuoyunda İŞID Müslüman ve Hıristiyanlara uyguladığı terörle engizisyonu anımsatıyor. Dünya basını bu sorunu oldukça ayrıntılı olarak yorumladı ve yayınladı. Türkiye basını da, küçük bir bölümü ile bunu halka anlattı.

Ama din tartışmaları yapan ya da ona taraf olan toplum katları Kuran’ı Allah’ın en güzel adları ile başlayan Surelerin neden Acıyan (Rahim) ve Bağışlayan (Rahman) bir Tanrıdan söz ettiğini hiç akıllarına getirmiyorlar. Her işe Bismillah ile başlayan cahilin acımakla ve bağışlamakla ilgisi yok.

Fakat insanoğluna ve canlıya acımak ve onu bağışlamak Allah’ın sıfatları olduğuna göre öncelikle Müslüman’ın da sıfatları olmak zorunda. Acımak ve bağışlamak sempati duymak demek. Türkiye insanları birbirilerine sempati ile bakan bir toplum olsaydı, acaba daha ahlaklı bir toplum olmaz mıydı?

ACIMAK YOKSA DİN DE İMAN DA YOK

Biz İslamda İngiliz filozoflarından bin yıl önce, ‘Sempati insan davranışlarının, yani ahlakın temelidir.’ düşüncesini kutsal kitabın her suresinin başına koymamışız mı? ‘Tatlı söz şeytanı deliğinden çıkarır!’ demesek bile, acımak ve bağışlamak, sempati ve sevgi başlangıcıdır. Bu da bizim dini inancımızın ve ahlakımızın temelidir, diyebiliriz.

Acıyan ve bağışlayan Tanrı İslam’ın Müslümanlara en büyük hediyesidir. Ne yazık ki camilerde din propagandası yapanlar Kuranın her suresinin başında inananlara sempati ve sevgi emrettiğini öğrenmemişler ya da unutuyorlar. Vebal onların.

Sempati ahlakın temellerinden biri mi? İnsanların büyük çoğunluğu insanı, kediyi, köpeği, kuşları, kelebekleri, çiçekleri, ağaçları, korkmadığı her şeyi, güzel şeyleri sever. Ya da onlara sempati duyar. Daha bilimsel olarak buna pozitif empati diyoruz.

Kimisine karınca ezmez deriz. Nazik, kimseye eziyet etmeyi akıllarından geçirmeyenler var. Fakat bilim adamları acımasız, sempati duymayan adamların var olduğunu, sadistlerin yaygın olduğunu saptamışlardır. Eskiden büyüklerimiz insafsız adamlara ‘gavur’ derlerdi. Gavur sözcüğü açıklayıcıdır. Müslümanlar, yani gerçekten Müslüman olanlar acıyan ve bağışlayan olmanın Allah’ın esma-i hüsna (güzel adları) yani güzel özellikleri olduğuna inanırlar. Tanrının güzel özelliklerini (99 tane) taklit etmekten daha iyi Müslüman özelliği olmaz. Onun için acımayan, katı yürekli kaba insanlara ‘Gavur!’ demeleri Müslüman sıfatına sahip olmayan acımasız, insafsız adama söylenir.

Onların kalpleri yumuşamaz. Acımasız, insafsız adamlara ‘dinsiz,imansız ‘ dendiği de olur. Acıma duygusu ile donanmış bir Müslüman için katı yüreklilik kötü bir vasıftır. Eğer bir işe Bismillahirrahmanirrahim diye başlayanın, bağışlamaya da hazır olması gerek. Eğer öyle değilseniz, Müslümanlığınız da su götürür.

BÖLÜCÜLÜK, İSLAMİ VE DİNİ BİR ÖZELLİK DEĞİL

Sempati, sevgi, acımak, insanların acı çekmelerini önlemek için çaba göstermek, karşılıksız yardım eli uzatmak insanoğlunun özellikleridir. Toplumsal dayanışma insanların birbirleriyle kavga etmelerini engellemektir. Kavga edenleri ayırmaktır. Bazı insanlar bunun için ölümü bile göze alırlar. Bunlar gerçek kahramanlardır. Davranışları sevgi ve acımadan kaynaklanır.

Nifak, yani bölücülük, İslami ve dini bir özellik değildir. Birleştirici olmak insanın ahlaki bir özelliğidir. Tanrılar insanları birleştirmek için gelmişlerdir. Bu tür mesajlar dini ve insani mesajlardır.

Din neden insan nezdinde bu kadar önemli? Sevgi önerdiği için.

En büyük insanlık göstergesi sevgi ise, silah yapan gerçekte dindar değildir. Din adamları ellerine silah almazlar. Silah üretenler, nifak çıkaranlar dindar olamaz. Haçlılar İsa’nın temsilcileri değildi. İnsan hem kendisini aldatabilir, hem de başkalarına karşı hiç sempati duymayabilir. Her şeyin iyisi kötüsü var. İnsanın da akıllısı var, delisi var.

Sempati ahlakın temelidir. Sevgi olmazsa insanlık olmaz. Sempati akılla sevgiye dönüşür. İnsanları bir araya getiren sevgidir. Sevimli, yüzü gülen insanlar kalabalıkları bir araya getirir. Kendinize yakın bulduğunuz insanlar var. Bir iyilik gözlerinizi yaşartır. Boğulan birisini denizden kurtarmak ve bunun için yaşamını tehlikeye atmak, uçaktan bomba atmaktan daha kahramanca bir davranıştır.

Gülen ve yardım eden insanlarla ortak olun. Güzeli sevenlerle ortak olun. Yardım edenlerle ortak olun. Çocuklarınız daha iyi bir dünyada yaşasın. Sevgi ve yardımseverlik dağıtın. Buna da yardımcı bir davranış var. Yetinmek ve alçakgönüllü olmak bunları yapmanızı kolaylaştırır. Dünyayı gönlünüzün gözüyle görmeye başlamak Tanrıya insanları yakınlaştırır. Islam tasavvufu bu düşünce ve davranışın bütün çeşitlerini sergiler.

Onun için Hume; sempati, ahlakın temeli demiş. Acıyan, canlı varlığa acır. Onu kendini tamamlayan olarak görür. Sempati bundan kaynaklanır. Ahlak bundan kaynaklanır. Buna da insanlık ya da uygarlık diyoruz..

BİRLİKTE YAŞAMAK=ORTAK VARLIĞIN PARÇASI OLMAK

Hayvanlar gibi insanlar da birlikte yaşamak zorundalar. Toplumu birlikte yaşatan, sempatiye dayalı saygıdır. Bu genel bir hoşgörü mekanizmasıdır. Arkasında toplumda farklı insan ve gurupların varlığını kabul etmek yatar. Başka türlü seksen milyon insan birlikte yaşayamaz. Peki, insanlar birbirlerinden farklı olduklarını öğrenmeye nasıl başlayacaklar? Bunun yöntemi öğretim ve kolaylıkla ulaşabildiğimiz medya, televizyon, radyo gibi iletişim araçlarıdır. Farklılığın bilincine ulaşmak, uygarlığın temel özelliklerinden biri. Birlikte yaşamak demek, bilerek yaşamak demektir. Biz tavuk ya da at değiliz, onların birlikteliği bilinçaltıyla. Bizimki bilinçli.

Birlikte yaşamak, bir ortak varlığın parçası olmak demek. Çağdaş politik söylemin hastalığı bu ortak söylem gerekliğini varlık bilincinin yarattığını unutmak ya da anlamamak. Bu ortaklıkta insanların duyarlılıklarını keskinleştiren edebiyat, sanat ve müzik gibi etkinlikler var. Bunlar ortak duyarlılıkların gelişmesini sağlar.

Bunların birikimi dünyayı zenginleştiriyor ve uygarlaştırıyor. Evler, camiler, kiliseler, düşünceler, melodiler, inançlar, değişik entelektüel estetik ilgi ve duyarlılıklar uygar toplumu tanımlar. Bunlardan ne denli çoğuna sahip olursak, o denli dünyanın zenginliğine ortak oluyoruz.

Benim gibi düşünmeyen Japon ve Çinli’yi kesip atmıyoruz. Birbirleriyle aynılaştırmak diye dünyanın bir sorunu yok. İnsanlık var ise, bu çoğulculuktan kaynaklanıyor. Uygarlık var ise, bu çokluğun kabulünden kaynaklanıyor. Dünyanın insanları bu olanağı sürdürmek için çabalıyorlar. İnsan bilmediği şeyi sevmiyor, hatta onu doğru kullanamıyor. Oysa Fiat yerine Honda seçmek için bile bilgi gerekiyor. Bu biliçlenme ile insanlığınız başlıyor. Horlamak ve dışlamak akıl işi değildir. Her düşmanlık bir cehalettir.

Seçim sandıklarına kafanızda bir silah ve düşman imgesi ile gitmenizi isteyenler, insanlığa da dine de zarar veren cahillerdir.

 


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler