Dinmeyen öfke hep en haklı, güçlü, doğru olanlara

Cumhuriyet devrimleri, kazanımlarından yola çıkarak çağdaş, insandan yana hak savaşımının yaşamın her alanına dönük kazanımlarında, “Bizim 68’lilerin” öncü lideri Harun Karadeniz’in yaşamı üzerinden 12 Mart’ı okumak.. Devrimci gençlik hareketinin önünün kesilmesi ile başlayan emperyal operasyonlarda, en çok provokasyonlarda kullanılamayan, hak arayışında bilinçli, antiemperyalist solcudan, öncü liderlerden korkmak.. Suç işlememiş, silaha baş vurmamış Deniz’lerin idam için seçilmesinin rastlantı olmadığı gibi.. Şiddete zorlanma tuzaklarına hiç düşmeden, öncü olma çizgisinde hep çarpıcı ölçeklerde doğru verilerle yola çıkan, yaşamın her alanına dönük gençlik adına çıkışlarında, kitleleri sürüklediği eylemlerde güçlü, kucaklayıcı, topluma dönük yol gösterici çıkışlar yapan Karadeniz, en çok bu nedenlerle işkencelerde, tedavisi engellenerek ölüme sürüklenmesiyle hedef tahtasındaydı..

Dinmeyen öfke hep en haklı, güçlü, doğru olanlara
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 11.12.2020 - 06:00

Harun Karadeniz’in tanıklık ettiğim ilk büyük mitingi 1960’ın ilk yarısında, Atatürk heykellerinin kırılması, saldırıları ile TİP merkezlerine yapılan baskınları birlikte protesto etme amaçlıydı. İstanbul Üniversitesi bahçesi içindeki heykelin önünde toplanılmış on binler, Taksim’deki Atatürk heykelinin önüne kadar yürüyerek sağ siyasal İslamcı örgütlenmelerden gelen saldırıları birlikte protesto etmişlerdi. Arkası, Taksim’deki heykelin önünde, üniversiteler, yüksekokullar, fakülteler adına sırayla demokratik hak ve özgürlüklere bağlılık nöbeti tutulmasıyla noktalanmıştı.

HARUN KARADENİZ’İN KATILDIĞIM İLK MİTİNGİ ÖĞRENCİLİK YILLARIMDAN

stanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’ne bağlı Gazetecilik Enstitüsü’ndeki öğrencilik yıllarım 1964-66 arasındaydı. Dönemin eğitim sorunları tartışmaları sıcağında örgütlü gençlik eylemleri yükseliyordu. Gazetecilik Enstitüsü’nden gazeteci adayları olarak bağımsız kalmayı seçtiğimiz Gazetecilik Enstitüsü Fikir Kulübü adına, yapılacak mitinge katılmak üzere, evi evime yakın olduğu için arkadaşım Hayrettin Unur uğrayıp haber vermişti. Haberleşme ağımız ancak böyle çalışıyordu. Anıtın önünde yürüyüşün hazırlıkları yapılıyordu. Elinde megafonu ,organizasyonu, sıraları düzenleyen sonradan Harun Karadeniz olduğunu öğreneceğim arkadaş, yanıma yaklaştı, “Yol boyunca atacağımız sloganlar için bir kadın sesi desteğine ihtiyacım var, eşlik eder misiniz?” dedi.

Mitingin, protesto yürüyüşümüzün ikili ortak gündemini çok sevmiştim. Gazetecilik öğrencilerine öncelik verilmesine de alışkındım. İtiraz etmeden yanında durdum. Sakinliği, kitleleri etkileme gücü hemen göze çarpıyordu. Kimseler gündeme de, liderliğine de ilişkin uyumsuzluk içinde olmadı. Çok büyük kalabalıklar oluşmuş olarak saatler süren ortak protesto eylemi gerçekleşti. Taksim’de bir araya gelebildiğimiz sınıf arkadaşlarımızla, bağlılık nöbetinde çekilmiş fotoğrafımızı, “Bizim 68’liler” kitabımın kapağında kullanmıştım. Harun Karadeniz’in aynı heykelin önünde çekilmiş sizinle paylaşacağım fotoğrafını kızı Gülçin, arşivimizin darbeler süreçlerinde talan edilmiş olması nedeniyle, sonradan göndermiş. O eylem gününe ait mi, emin değilim. Ama o yıllardan olduğuna eminim.

Harun Karadeniz yakın tarihlerle, üniversiteler, yüksekokulların gençliğini kucaklayan farklı gündemli, Beyazıt’ta üniversite bahçesinden başlayan Taksim Cumhuriyet Heykeli önünde sona eren o kadar çok sayıda on binleri kattığı yürüyüş ve protesto eylemleri düzenledi ki.. Belleklere kazılı olanlar arasında kamuoyunda en çok iz bırakmış olanları, Amerika’nın kamuoyumuzu tahrik ede ede, yılda birçok kez İstanbul ve İzmir de olmak üzere 6. Filo ziyaretleri üzerindendi.. Hani şimdilerde en çok anılanı, kamuoyunun duyguları ile oynana oynana pavyonlara gönderilen Amerikalı askerlerin Dolmabahçe’den deniz dökülmeleri ile Deniz’lerin idamlarının protestosunu birleştiren, birlikte anılmalarında çoğunluğu duyguda buluşturan ortak paylaşımlı törenler var ya?

Harun Karadeniz, 1960’lı yılların ikinci yarısında, eğitim sorunları başta, gündemini oluşturduğu eylemlerin içeriğini dolduruyor, üzerinde düşünce, yazılı raporlar, arkasından kitap üretiyor.

1966 Haziran sınavlarının son günü Cumhuriyet gazetesinde haberciliğe başlamıştım. Kitap hırsızlığı, eğitim sorunları öncelikli tartışmalar da haberlerin gündemine girmişti. Çarpıcı paralel gelişmeler 27 Mayıs Anayasası ile bütün yükseköğrenim gençliğinin demokratik örgütlülüklerini de hedef alan, özgürlükçü anayasayı lüks bulan sağdan örgütlenmeler, tartışmalar da patlak vermişti. Tartışma gündemleri üzerinden uzman bilim insanları yanında rektörlerle de görüşürken, bilimsel, etik saygınlıkta önde isimler arasında olan İTÜ Rektörü Bedri Karafakioğlu’nun, mühendislik öğrencilerinin İstanbul Üniversitesi’ne göre tartışmalara seyirci kalmalarından yakındığını anımsıyorum. Gelişmelerin dikkat çekmeyen pratiğinde ise İTÜ öğrenci örgütlülüğünün başında Harun Karadeniz, İTÜ Maçka yüksekokullarının başında ise Çetin Uygur, henüz vitrinde çok göze batmayan derinlikli çalışmaların içine dalmışlardı..

Özel yüksekokullar pıtrak gibi çoğalırken, özel yüksekokullar yürüyüşünün başını çekeceklerdi. Samsun’dan Ankara’ya 19 Mayıs yürüyüşü. “Onlar ortak biz pazar” sloganlı yürüyüşlerde Harun Karadeniz’in Birlik başkanlığı, çatısı altındaki toparlayıcılığı hep ağırlık kazanacaktı.. Tabii ki tarihini anımsamam olanaksız. Masamın başına dikilen Harun Karadeniz’in heyecanlı, duygulu gülümseyişi ile söyledikleri, daha doğrusu vücut dili gözlerimin önünde.. “Sana birisini tanıştırmak üzere getirdim. İzlenimini çok merak ediyorum..” anlamında cümleler kurmuştu galiba. Gazetenin pek çok servisinin birlikte çalıştığı, eski arşivden çevirme salonun kapısının dışında bekliyormuş. Hemen elinden tutmuş getirdi. Hülya Karadeniz’in galiba erkek tarafından ilk görücüsü olmuştum. Yürüyüşten doğmuş bir aşkı yaşıyorlardı. Hülya, sonrasında Harun’un annesinin, ilk tanışmalarında “Oğlum nereden buldun bu zurna gibi kadını” dediğini aktarmıştı. Boyları da birbirine çok uymuştu. Yakın tarihlerle gazetemizin sayfalarına girebilmiş, arşivin emekçilerinin buldukları birkaç haber kupürünü de paylaşmalıyım.. 13 Nisan 1968 tarihli 7. sayfamıza girmiş haberin kupüründe “Gençler arasındaki arbede sonunda 15 kişi yaralandı” başlığı var. 15’e yakın İTÜ’lü öğrencinin İlkyardım Hastanesi’nde tedavi gördükleri bilgisinin verilmesinden sonra, ETÜ birliğine bağlı cemiyet kongresinde arkadaşları Ergin Tolun’un başkan seçilmesinden sonra İTÜ’lü gençler Gümüşsuyu’ndaki yurtlarına dönerlerken Maçka sırtlarında kendilerini mukadesatçı olarak tanıtan 50 kadar gencin saldırısına uğruyorlar.

İTÜ’lü gençler başlarında Birlik Başkanı Harun Karadeniz, Maçka Teknik Okulu Başkanı Çetin Uygur olmak üzere kıyasıya taş kavgası yapıyorlar. 21 Mayıs tarihli 5. sayfa haber kupürümüzde ise “NATO’ya hayır” haftasının düzenleyicisi 17 gençlik örgütünün basın toplantısının haberi var. Harun Karadeniz, “Yalnız beden hareketleriyle temsil edilen yozlaşmış 19 Mayıs’lara karşıyız” diyor. Hep birlikte vilayete giderek “NATO’ya hayır” yazılı çiçek buketleri bırakıyorlar. Harun Karadeniz, başarılı geçen bir haftalık etkinliklerinin özetini yaptıktan sonra “19 Mayıs 1919, Mustafa Kemal’in sömürgenleri Anadolu’dan kovmak için Samsun’a ayak bastığı gündür” anımsatmasını yapıyor, gençliğin sömürgenleri Anadolu’dan kovmak için savaş başlattıklarını hatırlatıyor..

“BİZİM 68’LİLER”İN HAZİRAN HAREKETLERİ

Elbette yaşandığı sıcak günlerin gazetemizin birinci sayfası başta, sığmadığı ölçeklerde pek çok sayfamızda paylaşılmış yaşanmışlıklar üzerinden paylaşımların yeri ve zamanı değil. Ülkemize özgü yaşanmışlıkları üzerinden günümüze yasıtılmış pek çok belgesel de var. İşgallerin kaldırılması günlerinde yoğunlaşmış eğitim, üniversiteler reformu tartışmaları üzerinden 28 Haziran tarihli gazetemizin menşetinden haberi sadece paylaşmak istedim. Sunay’ın boykotçu öğrencilerle yaptığı görüşmeler sonrası manşetimizin içinden Harun Karadeniz’in fotoğraflı açıklamalarına dikkatinizi çekmek istedim. Eğitimde ilköğretimden başlayan bir devrim istediklerini söylüyor. Birinci sayfamızın haberleri bir bütünlük içinde, aslında günümüzde yaşananlar için de çok öğretici, dersler verici içerikleriyle dikkat çekiyor.

6. FİLO PROVOKASYONLARI İLE TÜRKİYE’YE YAŞATILAN BÜYÜK OYUN

Yine 6. Filo’nun geliş provokasyonları zincirinin halkaları içinde ülkemizde yaşanan olayların sayfalarını paylaşmak gereksiz ve olanaksız. Amerika’nın ağır tehdit içeren çıkışı ile İTÜ’nün öğrencilerini koruyamayan, kendileri de polis saldırısına hedef olan yönetimlerinin istifasını getiren tek bir sayfayı 19 Temmz tarihli Cumhuriyet’i paylaşmakla yetiniyorum.. Amerikalı askerlerin, Dolmabahçe’den denize döküldükleri o ünlü olaylarından sonraki gelişmeler.. Harun Karadeniz’in yönetim ve sorumluluğunda Birliğin Gümüşsuyu öğrenci yurduna yönelik polis operasyonları, Vedat Demircioğlu’nun ölümü. Yine Beyazıt -Taksim arasında on binlerin katıldığı protesto yürüyüşleri..

Amerika’dan yana eylem yapamayarak komünist avı paravanasında sağ, siyasal İslamcı gruplardan polis desteğinde gelen saldırılar.. Gazetemizin 19 Ekim tarihli 7. sayfasındaki küçük bir haberden, aranmakta olan Harun Karadeniz’in yakalandığını okuyorum.. aralarda yaşanan olaylar zincirinde kaç kişi, kaç kez tutuklandı, hiçbir fikrim yok. Duyumlarıma göre başta Bedri Karafakioğlu Hoca pek çok öğretim üyesi öğrencilerine sahip çıkıyorlar. Sabit olmayan suçlara ilişkin kefalet ücretlerini ödemede yardımcı oluyorlar. Sonuç olarak küçük haber kupürlerinin içinden 25 Aralık 1968, 5. sayfa haberimizden, “Montaj Sanayiine ‘hayır’ haftası düzenlendi” başlıklı haberi okuyoruz. Ankara ve İstanbul üniversitelerine bağlı öğrenci birlikleri ile 24 kuruluşun ortaklaşa düzenledikleri eylemlerin haberinin içinde çok sayıda etkinlik, yürüyüşlerin de yer alacağının programı veriliyor.

Harun Karadeniz, montaj sanayiine neden karşı olduklarını özetlerken yabancı sermayenin korkunç kârlarına ilişkin ayrıntılı bilgiler veriyor. Montaj sanayii ve Ortak Pazar ile yeri sermayenin tamamen çözüşünün hazırlanmakta olduğunun altını çiziyor, durumu bizi içimizden vuracak bir Truva atına benzetiyor. Ülkenin yaşamsal gündemlerinin hemen hemen her konusunda yapılmış eylemlere katkısına ilişkin bir örneği de 1 Nisan 1969 tarihli Ant dergisinde yayımlanmış Gerze mitingi konuşmasındaki fotoğrafı ile paylaşalım.

KANSERE YAKALANMASI, AMELİYATLAR, TOPLUMSAL SAVAŞIMINDAKİ HIZI KESMİYOR

Tarihleri ile saptamam, paylaşabilmem olanaksız. Geleneğimizde işkenceler, hastalıklar üzerinden konuşmak, sorgulamak yoktu. Hele de gazetecilik etiği de işin içine giriyorsa.. Bir ameliyatını Halit Ziya Konuralp’in yaptığını Hoca’nın beni telefonla aramasından öğrenmiştim. Cilt kanseri de olsa türünün çok tehlikeli olduğunun altını çizmiş, koltuk altına yayılmayı da temizlemek zorunda kaldığını aktarmıştı. “Fotoğraflarından izliyorum, yaşamını, mücadelesini değiştirmeye niyetli görünmüyor. Saygı duyuyorum. Benim görme, öğüt verme şansım yok. Sen gazetecisin benden aktarabilirsin. Hiç değilse ameliyatlı kolunu çok fazla kullanmasın” demişti. Başka başka yerlerdeki eylemleri, içeriye girip girip çıkmaları arasında karşılaşamamıştık.

12 Mart araya bıçak gibi girmiş, ilişkilerin ipleri kopmuştu.. 21 Ekim tarihli 7 sayfa haberimizin kupüründen TKP sanıkları arasında yargılanmasından cümleleri paylaşalım.. 141-142 suçlamalı yargılamada Şadi Alkılıç, Doç. Dr. Çetin Özek, Harun Karadeniz’in isimleri üç No’lu Sıkıyönetim Mahkemesi yargılaması haberlerinin içinde yer alıyor. 9.12.1973 tarihli 1. sayfamız haberinde ise İnşaat Mühendisleri Odası Başkan İzzettin Silier’in çıkışı var. Cumuriyet’ten atıldığımız tarihlerde şube başkanı olarak beni işe alarak sahip çıkan Silier, bu kez üyeleri inşaat yüksek mühendisi Harun Karadeniz için Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk ile Başbakan Naim Talu’ya başvuruyor. “Tedavi için yurtdışına bırakılmayan Harun Karadeniz, ancak kolu kesilerek kurtarılabilecek” başlıklı haberimizin içinde, Harun Karadeniz’in tutuklu iken kanserin yayılması nedeniyle, yurtdışında kolu kesilerek kurtarılma noktasına geldiğinin duyurusunu, raporları eşliğinde aktarıyor.

“Suçtan büyük olasılıkla beraat edecek üyelerinin işkence içinde ölüme zorlanması olayı, değil özgürlükçü demokrasiye, hiçbir devlet anlayışına sığmaz” saptamasını yaparak insanlığa aykırı bu durumun giderilmesini istiyor. 15 Aralık 1. sayfa kupüründe arkadaşımız Nuri Özdeniz’in raporlara dayalı haberi, her şeyi çok yalın açıklıyor. 24 Aralık tarihli gazetemizde ancak Harun Karadeniz’in tedavi için aynı günün tarihi ile Londra’ya gideceğinin haberi yer alıyor. 22 Şubat 1974 günlü haberimizde Londra’da kolu kesilen Harun Karadeniz için Almanya’da Türk işçilerinin kampanya açtıkları haberi veriliyor.

HARUN KARADENİZ KESİK KOLU İLE DE TOPLUMSAL SAVAŞIMDAN KOPMUYOR

Kolunun kesilmesi ile kurtarılabilmesinde de çok geç kalındığını biliyordum. Hastalık hızla yayılırken, Harun Karadeniz sayılı günlerini en yararlı kullanabilme yolunda çalışıp duruyordu. Ağırlıklı kitap çalışmasına yöneldiğinin duyumunu almıştım. Ama toplumsal etkinliklerden de kaçmıyordu. 8 Nisan 1975 tarihinde yayımlanmış 9. sayfa haberindeki etkinlikte ben de konuşmacıydım. Maçka Maden Fakültesi’nde düzenlenen “Demokratik Üniversite ve Yönetmelik” konulu toplantıda salona sığamayan, yerleri, merdivenleri doldurmuş öğrenci kalabalıkları, soluksuz Harun’un yol göstericiliğinde söylediklerini dinliyorlardı.

Polis, yönetim müdahalesi olmaması için öğrenciler kapıları tutmuşlardı. Haberde de yer aldığı üzere Mimarlık Fakültesi Dekanı Doğan Kuban da vardı, Harun Karadeniz’in bugünlerinden yakalanmış, kızı Gülçin ile çekilmiş gülümsedikleri fotoğrafı sizlerle de paylaşarak, iç acıtan ancak aynı ölçeklerde onur duyulası çabalarını, duruşunu asıl paylaşmak gerek.. Harun, kim bilir hangi zorlu koşullarda inat ederek “Yaşamımdan acı dilimler” başlıklı anı kitabını bitirmişti. Yaşarken basıldığını görmek istiyordu.. Elden ele Cumhuriyet’in genel yayın müdürü Oktay Kurtböke’ye ulaşmıştı. Birkaç cümye ile bana da aktardığı üzere, geçmişin sendikal ilişkileri içinden, matbaacı dostları ile Cağaloğlu’nun henüz arka sokaklarında bir matbaada çalışmaya koyulmuşlardır. Baskının başında doğrudan çalıştığını tanıklardan dinlemiştim. Sonunda hiç unutmuyorum bir cumartesi sabahı elinde kitapla yanıma geldi.

Oktay Kurtböke, eşi Gufran, üçümüz Harun’un son günlerini yaşamakta olduğu eve gittik. Kitabı verdiğinde nasıl sevindiğini paylaşmak zor. Sayfaları sevinçle karıştırıyordu. Oktay Kurtböke sulu gözlülüğü ile de ünlüdür. Çok oturamadan Gufran’la ayrıldılar. Harun, apaçık ağrılar içinde en sevdiği bir- iki can arkadaşı, Hülya yanında, konuşmaya, dik durmaya çabalıyordu. Camdan morfini yapacak iğnecinin geldiğini de görmüştüm. “Çok ağrın var, iğneci de geldi, ben de kalkayım” diye söze girince, “Biraz daha kal” diyerek ısrar etti. Önceden bir günlüğüne annemle, oğlum Devrim’in yanına bir günlüğüne gideceğimi söylemiştim. İğnesini alıp biraz dinlenmesini, nasılsa pazartesi sabahı İstanbul’da olacağımı anlatmaya çalışıyordum kii.. “Belki de bir daha beni göremeyeceksin, biraz daha kal..” sözü ile donum kaldım. Kitabının bitmesini, görmeyi beklediğini anlamıştım.. Dediği de oldu, bir daha göremedim. Cenazesine bile katılamadım. Harun Karadeniz’in ölüm haberi 16 Ağustos tarihli Cumhuriyet’te yayımlanmıştı.

“Yaşamımdan Acı Dilimler” kitabı 12 Ağustos tarihinden başlayarak, 25 Ağustos tarihine kadar Cumhuriyet gazetesinde özet olarak yayımlandı. Özetini Kurböke mi yoksa bizden başka bir arkadaş mı yaptı, hâlâ bilmiyorum.. İlk gününden başlayarak, başlıklarıyla olsun özetini paylaşmamak haksızlık olacak.. “İlk yolculuğum Emniyet’in üst katındaki tabutluğun yanındaki odada bitti.. “Bana öyle geliyor ki dünyanın en zor işlerinden biri. İşkence sırasında insandan çıkan sesleri tarif etmektir. Hiçbir yaratığın sesine benzemiyor bu sesler. Hemen her gece yarısından sonra başlayan bu sesler yaşantımızın bir parçası o ldu. Bazen bir böğürtüyü andırıyor, bazen bir çığlık, bir homurtu, bir uzun nara gibi, ama hiçbiri değil.” Bir gece bizimle sömürü üzerine sohbet eden nöbetçi polis memurunu bir daha göremedik. Benim sözüm “Kimi toprak harfiyatından vurdu parayı, kimi demir ve çimentodan” diye bitince bizimle sohbet eden nöbetçi “Öyleyse önce o herifleri temizlemek lazım” demesin mi? Sıkıyönetim adli makamlarıyla Harun Karadeniz arasında bir dilekçe cevap savaşı başlamıştı.

Harun Karadeniz içtenlikle bir şeyi merak ediyordu.. Hastalık nedeniyle tahliye için kanser yetmiyorsa, tahliye hangi hastalık için söz konusuydu. Elrom’un kaçırılacağını hükümet önceden biliyordu. Aklıma bir fikir geldi. Eğer hükümet gerçekten biliyor idiyse, gençler idamdan kurtulabilirdi. Yeter ki hükümetin 8 gün önceden bildiği dünya kamuoyuna duyurulabilsin.. Mahkeme, kesin delil olmadığı için tevkif istediğini reddetti... 18 aylık gecikmeden sonra pasaport verdiler. Doktor 6 ay önce neden gelmediniz dedi.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler