Dijital ilham perileri soruyor: Ne istiyorsunuz?
Ne bor ne de toryum, yeni dünyanın en büyük madeni dijital kablo ağlarının arasında yer alıyor. Ağzınıza takılan bir nakarattan, duvarınızın rengine hemen her şey bu madende gizli...
İnsanları vampirleştirip türünü yok eden bir virüs, yine tüm insanlığı kısırlaştırarak 25 yıl boyunca tek bir çocuğun bile doğmamasına sebep olan bir başka virüs, hafıza döngüsünde sıkışıp kalan ve her gece aynı partiye giderek ertesi sabah aynı güne uyanan bir kadın, küresel sermaye aktörlerinin çocuklarının eğitim gördüğü bir okula gitmek zorunda kalan ve kendi değerleri ile yeni yaşantısı arasında sıkışıp kalan evsiz bir genç ve benzer pek çok örnek... Hepsi zihninizin içinde sizinle birlikte yaşıyor, hayatınızdan bir parça oluyor, gitmek istediklerinde ise o parçayı kendileriyle birlikte götürüyorlar.
Sıkışmışlık hissi ve hayatta kalma dürtüsü; daha geniş anlatımıyla nerede olursanız olun, hangi sisteme entegre yaşıyorsanız yaşayın, bir labirentin içinde dönüp duruyormuş hissi, eş zamanlı olarak büyük bir yıkımla insanlığın büyük kısmının yok olmasının ardından, hayatta kalan seçkinlerin! Yaşam ve medeniyeti yeniden kurma hedefi size eşlik ediyor. Bu eşliğin diziler ve filmlerden oluşan uluslararası alanda izleyici bulan yapımlarla evlerinize giren bir kurgu evreni olduğunu düşünebilirsiniz. Peki günlük hayata döndüğünüzde bu evreni ardınızda bırakabiliyor musunuz?
Evet mi hayır mı?
Cevabınız evet ise sizi dijital içerik platformu Netflix’in yapımlarına bir göz atmaya davet ediyorum. Geçen yıl tüm marka değerlendirme istatistiklerinde dünyanın en güçlü 100 markası içinde gösterilen platform, içerik üretimi alanında çağ değiştiren bir yeniliği evlerin oturma odalarına, televizyon ekranlarına yerleştirmeye başladı. 20. yüzyılın konvansiyonel medya araçlarının size dayattığı içeriklere artık mecbur değilsiniz. Sayısız seçenek ve içerik dijital içerik olarak istediğiniz saatte ve biçimde sizleri bekliyor.
Cevabınız hayır ise, size günümüz dünyasının en değerli madeni ile tanıştırayım; petrol, bor veya toryumdan bahsetmiyorum. Bu madenin ismi veri. Çağımızın en önemli madenciliği toprak altında değil, dijital hatların, kablosuz bağlantı ağlarının içinde yapılıyor. Gazetecilik jargonuna “veri gazeteciliği” olarak geçen, oysa kamuya büyük verinin, çok küçük kısmını sunan bir akışla karşı karşıyayız. Milyonlarca insanın duygusal yönelimleri, belli durumlara karşı gösterdikleri tepkiler, coğrafi, arketipsel ve ulus özelliklerinin duygu ve davranışlara eklediği kitlesel yönelim biçimleri dijital olarak depolanıyor. Bu, sandığınızın aksine gizli bir bilgi de değil. Büyük veri ismiyle teknoloji haberleri içinde izlediğiniz, ama ne için kullanıldığını tam olarak bilmediğiniz bir ağ. Peki bu ağdaki yığın içinden ortaya çıkan veriler nerede karşınıza çıkıyor?
Defalarca dinlediğiniz şarkıda aklınızda çıkmayan bir nakarat, ruh halinizi değiştiren bir müzik klibi, bitirdiğinizde hayatınızı değiştiren bir kitap, tam olarak sizi betimlediğini düşündüğünüz bir film karakteri, dakikalarca izlemekten kendinizi alıkoyamadığınız bir sanat eseri, çocukluğunuzda izlediğiniz ve hâlâ aklınızdan çıkmayan bir çizgi film...
Dijital ilham
İlhama atıf yapmak, neredeyse insanlık tarihi kadar eski bir söylence olsa da günümüzde pek çok şey gibi ilham perilerinin de dijitalleştiğini söyleyebiliriz. Yaratıcı kişiye ay ışığı eşliğinde geldiğine inanılan, yaratıcının büyük kitleleri harekete geçirecek ve zamanları aşacak güçte bir eseri ardında bırakmasını sağlayacak ilhamın günümüzdeki karşılığı belki de Netflix evreninde. İzleyiciye sunulan bir labirentte veya post-apokaliptik (Kıyamet Sonrası Bilim Kurgusu) kurgu dünyasında yarattığı karakter özdeşleşimi ise veri toplamak için en uygun alan. Peki bu büyük veri nasıl elde ediliyor?
Cevabını merak ediyorsanız, Netflix’te kısa süre önce yayına giren “Black Mirror Bandersnatch” isimli filme bakalım. Küçükken annesini kaybetmiş, babasıyla sorunları olan ve 1984 yılında yaşayan Stefan isimli bir gencin, Bandersnatch isimli (okuyucunun kendi macerasını seçebildiği) kitaptan esinlenerek yarattığı bilgisayar oyunu üzerine kurulu bir hikâyesi olan filmi asıl farklı yapan ise, tıpkı esinlendiği kitapta olduğu gibi izleyicinin karaktere kendi seçimleri doğrultusunda yön vermesi. İlk bakışta, ilgi çekici parlak bir fikir gibi görünse de, bu yöntem filmin kendi hikâyesi ile birebir örtüşüyor. Çünkü Stefan’ın (sizin) vereceği kararlara göre birkaç farklı son kurgulanmış. Bu sonlardan bir tanesinde ise Stefan babasının, kendini çocukluğundan beri manipüle eden “Program ve Kontrol Çalışması” isimli bir deneyin parçası olduğunu öğreniyor. Ancak kurguda babanın işlevini izleyici ele almış oluyor ve izleyicinin verdiği kararlarla, Stefan’ın delirmesine sebep olan bu yönlendirme biçimi günümüz eğlence anlayışının bir parçası olarak ortaya çıkıyor. Dolayısıyla katmanlı olay örgüsüne izleyici, sırf karaktere dijital platform üzerinden yön vererek değil, aynı zamanda kurgunun işlevini yerine getirerek de dahil oluyor. İçerik boyunca izleyici kendini, kurgunun ve karakterlerin efendisi gibi hissetse de filmin sonlarından birinde, ana karakterin iyice karmaşıklaşan hayal dünyası içinde çırpınışı sırasında bilgisayar ekranında beliren ve ana karaktere bir Netflix televizyon şovunun içinde olduğunu bildiren yazı kurguyla gerçeği, ana karakterle sizi birbirinden ayrılmaz hale getiriyor.
SADECE OYUN Abartı olduğunu düşünüyorsanız sosyal medya üzerinden Stefan’ın hayatını, verdiği kararlarla mahvettiğini düşünerek travma yaşayan izleyiciler için Stefan’ı oynayan Fionn Whitehead’ın açıklamasını ekleyeyim: “Herkese söylüyorum, o kadar endişelenmeyin, bu sadece bir oyun!“ |
En Çok Okunan Haberler
- 'Tarihe not düşmek için geldim'
- Çok konuşulacak 'adaylık' açıklaması
- Fatih Altaylı ve İsmail Saymaz'a soruşturma
- Protesto eden yurttaşlara polis müdahalesi!
- Aydın Dağları'nda son yılların en verimli hasadı yapıldı
- Mahruki yine yandı
- AKP’li belediyeden bir ayda 33 konser
- A Milli Takım'ın Uluslar Ligi'ndeki rakibi belli oldu!
- Tıp fakültelerinde kadavra krizi
- Fakülteyi kâğıt üzerinde kurmuşlar!