Deneyimli diplomat Ümit Pamir: Dış politikada al gülüm ver gülüm olmuyor

ABD Başkanı Joe Biden, 1915 olaylarının 106'ıncı yıldönümüyle ilgili açıklamasında 'soykırım' sözcüğünü kullandı. Deneyimli diplomat Ümit Pamir, ABD-Türkiye ilişkisini yakından etkileyecek bu gelişmeyi Cumhuriyet'e değerlendirdi.

Deneyimli diplomat Ümit Pamir: Dış politikada al gülüm ver gülüm olmuyor
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 26.04.2021 - 04:00

NEDEN ÜMİT PAMİR? Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden mezun olduğu yıl Dışişleri Bakanlığı’na girdi. Gümülcine Konsolosluğu, cumhurbaşkanlığı döneminde Fahri Korutürk’ün özel kalem müdür yardımcılığını yaptı. 1991-1995 arasında Cezayir Büyükelçiliği, 1995-1997 yılları arasında Atina Büyükelçiliği, 1997-2000 yıllarında Başbakan Mesut Yılmaz ve Bülent Ecevit’in dış politika başdanışmanlığı, 2000-2004 yıllarında BM Daimi Temsilciliği görevlerinde bulundu. KKTC için tarihi önem taşıyan Bürgenstock görüşmelerinin mimarlarından. 2004-2006 yıllarında NATO Daimi Temsilciliği, 2007 yılında Dışişleri Bakanlığı Müşavirliği görevine getirildi ve aynı yıl emekli oldu. Amerika Başkanı Biden’in, “Ermeni Soykırımı” açıklaması üzerine bize de deneyimli diplomata sormak kaldı.

- ABD Başkanı beklendiği gibi diyeceğini dedi. “Soykırım” noktasına nasıl vardık?

Büyük bir düş kırıklığı ve infial yaratacak. Tepkiler çok olacaktır. Biz Amerika’da lobi faaliyetlerimizi mali imkânlarımız sınırlı olduğu için üst kademelerde senatörler ve Kongre üyeleri düzeyinde tuttuk. Yani yukarıdan aşağıya bir lobi faaliyeti yürüttük. Halbuki imkânımız olsaydı ve lobi faaliyetlerini eyaletler düzeyinde yapabilseydik belki de “soykırım” ifadelerinin okul kitaplarına girmesini önleyebilirdik.

- Ne zamandır okul kitaplarında?

1990’lı yıllardan bu yana birçok eyalette okul kitaplarına girdi.

- Bunu niçin bu kadar önemsemek gerekiyor?

Eyaletlerde bu kitapları okuyan çocuklar “Türkler soykırım yaptı” algısıyla büyüdü. Onların oy peşindeki Kongre üyelerine yönelik baskıları arttı. Her 24 Nisan’da bu daha da hissedildi. Biden gibi, oy peşindeki popülist başka bir lider de bunu yapabilirdi, çünkü iki sene sonra seçimler var. Birinci neden bu. İkincisi, Türkiye’nin bugün bölgesinde ve Batı açısından içinde bulunduğu konum. Maalesef bu çok parlak bir durum değil. Eski ağırlığını kaybetmiş gibi algılanması nedeniyle ABD Başkanı nezdinde “Bizim Türkiye’yi kollamamız gerekir” gibi bir yaklaşıma yol açmadı. “Komşuları tarafından sevilmiyor, Batı tarafından sevilmiyor; bunu her şeye rağmen dikkate almam gerekir” gibi bir durum da olmadı. 43 senelik meslek hayatımda her 24 Nisan yaklaşırken “ABD ne diyecek” diye düşündük. ABD bunu her zaman siyasi bir baskı aracı (manivela) olarak kullandı. Tabii bu konuda kapalı kapılar ardında neler yapıldı bilmiyorum ama ABD’nin bunu başımızda bir manivela olarak kullanıp bizden tavizler istemiş olabileceğini dahi düşünüyorum.

NE KADAR HAKLI OLURSAK OLALIM, BU SİYASİ BİR KARAR

- Biden’ın konuşmasında şu cümle dikkat çekici: “Osmanlı dönemi Ermeni soykırımında ölenlerin hayatlarını hatırlıyor...” Bu vurgu diplomasi dilinde nasıl bir anlam taşıyor?

Bir kere konuşmada her ne kadar Osmanlı dönemi dese de bunu, Ermeni lobileri Amerikan mahkemelerinde tazminat ve toprak talebi için “Elimizde başkanın bir beyanatı var” diyerek kullanmaya kalkışacaklardır. Tarihi belgelere dayanmayan, hukuksal açıdan da dayanağı olmayan bir tutum olsa da bu yola başvurabileceklerdir. Örneğin Amerikan mahkemelerinde AİHM kararının Amerikalı yargıcı bağlamadığını, başkanın ifadesinin yeterli olduğunu ifade edeceklerdir. Tarih ve hukuk açısından ne kadar haklı olursak olalım, unutmayalım ki bu siyasi bir karardır.

- Peki, “Osmanlı” ifadesi Türkiye açısından nasıl kabul edilmeli?

“Bu Osmanlı döneminde olmuştur, modern Türkiye’yi bundan sorumlu tutamayız” demek istiyor. Ayrıca “Bunu suçlamak için değil, olanların asla tekrarlanmamasını sağlamak için yapıyoruz” diyor. Bizim için sıkıntı şu: Dedelerimizin yaptığını kabul edecek miyiz? Osmanlı’nın torunu olduğumuza göre, Biden dedelerimizin katil olduğunu söylemiş oluyor. Bizim için zor olan bu; mahkemeye çıkıp “Bunu dedelerimiz yaptı” diyemeyiz. Söyleşimizin başında “Bunu Amerikalılar belki de bize karşı manivela olarak kullanmış olabilirler” dedim ya, şimdi de bu baskı aletini yargı süreçleri sırasında kullanabilirler. “Bu konuda şöyle davranmazsan, bizim mahkemeler de yorumlarında serbest kalırlar” biçiminde bir tutum alabilir. Her halükârda Türk-Amerikan ilişkileri çok ciddi bir bunalımdan geçmektedir, buna yeni bir konu eklenmesi talihsizlik olmuştur.

- Dışişlerinde olsaydınız, sizin için ABD ile aramızdaki en büyük sorun hangisi olurdu? Soykırım tartışmaları mı, F-35 krizi mi?

S-400 alımını yanlış buluyorum. Sıkıntılı bir süreç. Ekonomik anlamda da zor bir dönemden geçiyoruz, pazarlık gücümüz olduğunu söyleyemem. Bize borç verecek kimseler de ortada yok. S-400’ü almasaydık Amerika bize karşı daha duyarlı davranabilirdi diye düşünüyorum. 

- Biden, metinde İstanbul değil, Konstantinopol diyor, niye?

Yaşlılığın getirdiği bir dil sürçmesi olarak görüyorum. Bizans’ın başkenti anlamında kullandığını düşünmek istemiyorum.

- Biliyorum, siz müttefik ifadesini sevmiyorsunuz ama yıllardır Türkiye-ABD iyi birer müttefik sözünü duyarız. Bu açıklamayla ABD, Türkiye’yi gözden çıkardığını mı söylüyor?

Ben müttefik değil, stratejik ortak sözüne karşıyım. Bir kere stratejik ortak olmanız için yaşamsal konularda “Ne yaparsanız yapın arkanızdayım” demesi lazım. Örneğin İsrail, hatta biraz İngiltere için bu böyledir. Biz çıkarları örtüştüğü ölçüde stratejik işbirliği yapan, iki müttefik durumundayız. Sorunuza gelecek olursam: Amerika’nın bölgeye bakışındaki değişikliğe de işaret etmek istiyorum: Amerika’nın bölgeye ilişkin iki kaygısı var: Biri İsrail’in güvenliği, diğeri de Amerika’nın rakip gördüğü Çin’in Ortadoğu’nun hidrokarbon kaynaklarına sınırsız erişimini engellemek. Bildiğiniz gibi Ortadoğu’daki hidrokarbonlara en bağımlı ülke Çin. Dolayısıyla Ortadoğu’ya ilgisi eskisi gibi olmayacak. Bu, ister istemez ABD’deki bazı çevrelerde Türkiye’nin değerinin sorgulanmasına yol açtı. Sizin NATO’da en üst düzeyde altına imza attığınız belgelerde Rusya bölgede bir tehdit olarak görülüyor. Dolayısıyla Türkiye, Rusya’ya karşı caydırıcı niteliğini koruması gerekirken S-400’leri almakla bu konumu zedeliyor. Bu ise ABD ile ilişkilerimizi adeta al gülüm-ver gülüm şekline sokmaya yöneltiyor. Yani adeta bir ticari ilişkideki gibi...

- ABD açısından bu açıklamayı nasıl yorumlarsınız?

Çok vahim bir karar. Seçmen kaygısıyla yapılmış, dar görüşlü bir tutumdur ve çok yanlıştır. Son derece çalkantılı bir bölgede 10 yıllar boyunca müttefikliğini kanıtlamış Türkiye’yi ve onun kamuoyunu rencide etmiştir. Ayrıca örneğin ortak bir tarih komisyonu yöntemiyle Türk-Ermeni ilişkilerini onarma yolundaki çabaları da uzun yıllar sekteye uğratacaktır. Şimdi “NATO’dan çıkalım” diyen çevreler de sesini daha yüksek çıkaracaktır. Bu karar Türkiye’deki tüm kesimleri küstürmüştür.

- İş NATO’dan çıkmaya kadar varır mı?

Uzun yıllar NATO’da görev yaptım. Maalesef birçok üye ülke Türkiye’yi yüzde yüz güvenilecek bir konumda görmüyor. Demin dediğim gibi, bizde de “NATO’dan çıkalım” diyen seslerin yükseleceğini tahmin edebiliriz. Bu konuya yaklaşımımızı belirlerken ulusal çıkarlarımızı her şeyin üzerinde tutmamız gerektiğini düşünüyorum.

- Cuma akşamı, Biden “soykırım” demeden önce iki ülke dışişleri, Erdoğan ve Biden’ın NATO zirvesinde bir araya geleceğini açıkladı. Nasıl okumalı?

Bakın zaten “Meds Yeghern” lafı Ermenice soykırım demek. Amerikan başkanları bunu son yıllarda kullanmaya başladılar. Orada yapılan bir kelime oyunuydu, “İngilizce demeyelim, ne dediğimi Ermeniler anlar” demekti. Yani mevzu Ermenilerin eline koz vermekse, bu çok önceden verilmişti. Biden da “Madem benim seçmenim bunu çok istiyor, önümde de seçimler var, ben bunu yapayım, muhtemelen Türkiye bunu sineye çeker” diye düşünmüş olabilir. Muhtemelen aralarındaki konuşmada da “Ben bunu diyeceğim kusura bakma ama hazirandaki zirvede bundan sonra karşılıklı çıkarlarımızı nasıl şekillendireceğimizi ele alırız” demiş olabileceğini düşünüyorum. Biden, bu dönemde Amerika’daki Ermeni- Rum-Yahudi lobilerinin Türkiye’ye karşı bir tutum içinde olduklarının farkında. Ayrıca müthiş bir Yunan hayranıdır, “Kendimi ikinci vatanımda hissediyorum” şeklinde konuşmaları vardır. Gördüğünüz gibi Türk-Amerikan ilişkilerinin daha da batağa girmesini isteyen birçok mihrak bulunmaktadır. Örneğin geçmişte bu konuda bize büyük destek veren İsrail lobisinin de desteğinden yoksun kaldık.

- Yahudi lobisinin ağırlığı daha önce kullanıldı mı?

Tabii. Bugün bunu kaybetmemiş olsaydık, “soykırım” dememesi için ciddi bir çaba harcarlardı. İsrail, Suriye, Irak, Yunanistan, Kıbrıs ile ilişkilerimiz kötü, Rusya zaman zaman seviyor, zaman zaman kulağımızı çekiyor. Bölgedeki konumumuz eskisi gibi, yani İsrail ve Mısır dahil komşularımızla ilişkilerimiz iyi olsaydı Biden daha dikkatli davranırdı.

TÜRKİYE YUMUŞAK GÜCÜYLE DİKKAT ÇEKERDİ

- Tam da oraya gelmek istiyordum: Geçmişte “monşerler” diyerek küçümsenen diplomatlar bugün olmadığı için mi bütün dünyayla kavgalıyız?

O monşerlerin söylediklerini başta dinliyorlardı. Sonra “Her şeyi biz biliyoruz” yanılgısına kapıldılar, monşerleri dikkate almamaya başladılar. Şu anda da Dışişleri Bakanlığı’nda o monşerlerin yetiştirdiği yeni kuşak yetenekli çırakları mevcut, ama dikkate almıyorlar; kendi danışmanları var. Dış politikayı örneğin dinsel vesaire gibi başka eksenlerden çıkarıp salt ulusal çıkar yörüngesine oturtmadıkça adeta ticari bir ilişkiye çevirirsiniz. Dış politika her zaman al gülüm-ver gülüm olmuyor. İşin içine etkin bir şekilde kullanabileceğiniz yumuşak güç de giriyor.

- Aslında Türkiye’nin çok köklü bir diplomasi geleneği var. Ancak bir süredir rafa kalktı. Egemen Bağış’ın büyükelçi olduğu bir dönemi yaşıyoruz...

Düşünebiliyor musunuz? Hakkında kendi kamuoyunda birtakım şayialar olan birisi büyükelçi olabilir mi? Siz Çek Dışişleri olsanız bu kişiyi dikkate alır mısınız?

- Mısır’la da aramız uzun zamandır açıktı, şimdi ilişkiler yeniden onarılmaya çalışılıyor...

Mesela size diyorlar ki: “Şişli’nin en güzel kızı İpek Hanım...” Siz de aynaya bakıyorsunuz ve “Hakikaten Şişli’nin en güzel kızı benim” diyorsunuz. Öylesiniz de... Ama bir süre sonra aynaya bakıp “Bir dakika ya, ben sadece Şişli’nin değil, İstanbul’un da Türkiye’nin de bölgenin de en güzel kızıyım” dediğiniz zaman sizde psikolojik travmalar başlar ve birtakım ciddi hatalar yapmaya başlarsınız. Bizim durumumuz da galiba biraz bu. Türkiye bölgesinde yumuşak gücüyle dikkat çeken bir güçtü. Komşularıyla arabuluculuk yapan bir ülkeydik. Ama siz yumuşak gücünüzü değil, kaba güç kullanmaya başladığınızda, o artık iyi komşuluk çerçevesinden çıkıyor. Galiba şimdi bu şekilde sorunlarımızı çözemeyeceğimizi anlamaya başladık. Mısır, İsrail ve Suriye’yle başlayan temaslar umarım bunun göstergesidir.

AMERİKAN YARGISI ETKİ ALTINDA KALABİLEN BİR YARGI MEKANİZMASIDIR

- Soykırımı Fransa’nın tanımasıyla ABD’nin tanıması arasında bir farktan söz edilebilir mi?

Fransa parlamentosu bu kararı geçirdi fakat Anayasa Mahkemesi “Bu, tarihe ilişkin bir karardır, ifade özgürlüğüne karşı bir pozisyon alamazsınız” dedi. Amerika’daysa başkan, yürütmenin de başı olduğu için durum farklıdır. Öte yandan Halkbank olayında görüldüğü gibi Amerikan yargısı da etki altında kalabilen bir yargı mekanizmasıdır. Amerikan idaresi “O kadar ileri gitme, ben Osmanlı dönemine ait soykırım dedim, benim ifademe dayanarak tazminat diye mahkemeye başvururlarsa sen bu temelden yoksundur diyebilirsin” diye hâkimlerin kulağına fısıldayabilir.

İNCİRLİK’İN KAPANMASI İŞİMİZE GELİR Mİ?

- Bundan sonra ABD ile ilişkilerde ne yaşanır?

Bundan sonra inşallah her iki ülke de tamir edilemeyecek adımlar atmaz. Biz tabii ki tepki göstereceğiz. Bunu yaparken fevri davranmayıp, uzun vadeli düşünüp stratejik çıkarlarımızı gözetmeliyiz. ABD’ye “bu yarayı kapatacak adımlar atmasını” söylememiz gerekir. Umarım Ankara’daki Amerikan Büyükelçiliği de Türkiye’nin duyduğu kızgınlığı rapor ediyor, bundan sonra tamir etme yönünde adımlar atılması gerektiğini Washington’a bildiriyordur.

- İncirlik kapatılır mı?

Şöyle düşünmemiz lazım: “İncirlik’in kapalı olması bizim işimize gelir mi, gelmez mi? Bizim Amerika’ya tepki göstermemiz doğaldır. Bu tepkinin Amerika’yı üzmesi gerekir ama aldığım kararın uzun vadede bana zararı olacaksa bunu da düşünmem gerekir.” Biden ile haziranda görüşecek Sayın Erdoğan’ın, kendisine Türk halkının derinden yaralandığını anlatacağını ve “İlk adım sana düşüyor” diyeceğini tahmin ediyorum.


İlgili Haberler

Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon