Demirel’in eve giremediği o gece

Ev hayatına düşkünlüğü ile bilinen Süleyman Bey, hayatı boyunca anahtar kullanmaz, kaçta gelirse gelsin kapıyı Nazmiye Hanım açar. Bir gece hariç: Yaşar Topçu, Cavit Çağlar, M.Ali Yılmaz ve birkaç arkadaş geceyi uzatınca Nazmiye Hanım kapıyı açmaz ve Süleyman Bey geceyi üzgün bir şekilde Çağlar’ın evinde noktalar.

Demirel’in eve giremediği o gece
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 18.06.2015 - 22:21

Fötr şapkası, ortası açık dişleri ile tüm ciddiyetine rağmen Vahi Öz çağrışımı yapan duruşu ile çocukluğumuzun görsel hafızasındaki ebedi fotoğraflardandır Süleyman Demirel. Muhafazakâr dünya görüşü ve döneminin tipik özelliği olan “komünizm paranoyası” yüzünden bu ülkede solun var olamamasının sebeplerinden biridir aynı zamanda. Demirel’in siyasi duruşunu analizcilere bırakıp kamuoyunun önüne sermeyi sevmediği siyaset dışı hayatına göz atalım en iyisi:

* Demirel, İslamköy’ün ilk üniversite mezunu genci olmuştur. İTÜ mezunu bu genç mühendis, 1948’de torun çocukları oldukları Nazmiye Şener ile 3 gün 3 gece süren bir düğün ile evlenir. Ancak, çok çalışmaktan düğününe zar zor ve epey geç yetişir. Parlak bir geleceği olacağı daha o günlerden bellidir. 1954’te Barajlar Dairesi müdürüyken de Eisenhower bursu ile ABD’ye gider. Yıllarca kaldığı Amerika’da ve yolculuklarında eşini yanından asla ayırmaz.

* Ev hayatına düşkünlüğü ile bilinen Süleyman Bey, hayatı boyunca anahtar kullanmaz, çünkü kaçta gelirse gelsin kapıyı Nazmiye Hanım açar. Bir gece hariç: Yaşar Topçu, Cavit Çağlar, M. Ali Yılmaz ve birkaç arkadaş geceyi uzatınca Nazmiye Hanım kapıyı açmaz ve Süleyman Bey geceyi çok üzgün bir şekilde Çağlar’ın evinde noktalar.

* Karısına güvenip asla kıskanmayan Demirel, yemeklerini de hep eşinin yapmasını ister. En çok kuru fasulye ve bulgur pilavını sever. Sabah kahvaltıları hep İslamköy’den gelmiş olur. Nazmiye Hanım da gazeteleri eşinden önce okuyup notlar çıkarır.

Neden çocukları yok?

* Demirel hayatının en mutsuz yılı olarak 1951’i anar. Ateşli bir hastalık geçiren Nazmiye Hanım’ın çocuğu olamayacağı anlaşılmıştır ve bu durum genç çifti derinden yaralar. Onu çok üzen bir diğer olay ise 1969 yılında, Günaydın gazetesinde çıkan talihsiz bir haber olur ve o günden sonra gazeteye karşı tavır alır.

‘Atma yine’ derdi

* Dobralığı ile tanınan Nazmiye Hanım’ın birkaç kez gazetecilerin yanında “Atma yine” dediği de duyulur. Yaşamı boyunca ketum olan Süleyman Demirel, karısının açık sözlülüğünün önünü kesmeye hiç yeltenmez ve onun dürüstlüğü ile hep övünür.

* Evlerinde yatılı barındırmayan Demireller’in bir diğer özelliği de yedirip içirmeyi sevmeleridir. Güneş Sokak’taki evlerinin kapısı gazetecilere hep açık olmuş, Nazmiye Hanım mevsimine göre yaptığı reçelleri dağıtmıştır.

* Süleyman Demirel halk tipi muhabbetleri ile ünlüydü: Adana’dan uçağa binilir. Cumhurbaşkanı uçağın kapısında Sakıp Sabancı ile vedalaşmaktadır. Zurnacılar ve davulcular da uçağın kapısına kadar gelmişler, “Baba bahşiş vermeyecek misin” diye soruyorlardı. Nazmiye Hanım dönüp “Ben verdim” diyor ama “Baba” bahşiş verene kadar davulculardan kurtulamıyor. Uçakta Yavuz Donat ile Fikri Sağlar tam “Baba bizi de gör” esprisi yaparken Baba başyavere “Çanakkale’de davulcuya bahşiş verdin mi” diye soruyor. Diyalog şöyle devam ediyor: “Kime verdin?” “Davulcuların başına verdim.” ve “O dağıtmamıştır, cebine indirmiştir” diye hayıflanan bir cumhurbaşkanı...

* Süleyman Demirel hayatı boyunca araba kullanmadı. 1955 yılından beri arabayı eşi Nazmiye Hanım kullanırdı, bu onların baş başa kaldıkları en mutlu zamanlarıydı.

İstihbarata yolladı

* Demirel 12 Mart’ın arifesinde havanın değiştiğinin farkındaydı. Pek yapmadığı bir şeyi yapıp Nazmiye Hanım’a istihbarat toplamak için Genelkurmay Başkanı Memduh Tağmaç’ın eşine öğle yemeğine gönderir. Hanımefendi dönüşünde izlenimlerini şöyle anlatır: “Merak etme, orduda hareket yok.”

* 12 Mart’ı Zincirbozan’da geçirmişti Demirel ama Zincirbozan biraz dalga geçme yeri gibiydi. Askerler siyasileri orada seçimi etkilemesin diye tutuyordu. Ancak 12 Eylül için aynı şey söylenemez. O geceyi Süleyman Bey’in ağzından dinledim: “11’i 12 Eylül’e bağlayan akşam bir kargaşa olduğu anlaşıldı. Nahit Menteşe geldi, darbe olacağını öğrendik. Yukarıya çıktım, ‘Ben Çanakkale’ye gideceğim, sen gelmeyeceksin’ dedim. 1960’ta Başbakan’a çok kötü muamele yapılmıştı. Askerler bana da eşimin önünde öyle muamele yaparsa diye çekiniyordum. İnsan karısının önünde aşağılanırsa sonra nasıl suratına bakar? Ama o ben de geleceğim diye tutturdu. O sırada ezan okundu, namazımızı kıldık. Baktım hazırlanıyor, daha fazla ısrar edemedim. Bizi almaya bir amiral geldi. Yağmurlu bir gündü, gri puslu bir hava vardı. Nazmiye Hanım ‘Allah bile halimize ağlıyor’ dedi. Bizi helikoptere bindirdiler, karşımızda da Ecevit’ler oturuyor. Nazmiye’ye aşağıdaki fabrikaları gösteriyorum: ‘‘Şunu şu tarihte yaptık, bunu bu tarihte falan’ diye... Döndü, ‘Bunları bana gösteriyorsun ama yapa yapa bu hale geldiniz işte’ deyiverdi.”

* Çankaya yıllarına gelince: Süleyman Demirel ne kadar istekli ise Nazmiye Hanım o kadar isteksizdi. Çankaya’ya giderken kendi gümüş takımlarını götürmüşler ve diğer cumhurbaşkanları gibi mutfak masraflarını kendileri üstlemişlerdi.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon