Cinsiyete ilişkin önyargılar, beynimizi nasıl şekillendiriyor?
Çocuklara verdiğimiz oyuncaklar ya da onlara atfettiğimiz davranışlar yaşamları boyunca etkisini sürdüren derin izler bırakabilir. BBC muhabiri Melissa Hogenboom, cinsiyet rollerine ilişkin önyargıların beynimizi nasıl şekillendirdiğini yazdı.
Çocuklara verdiğimiz oyuncaklar ya da onlara atfettiğimiz davranışlar yaşamları boyunca etkisini sürdüren derin izler bırakabilir. BBC muhabiri Melissa Hogenboom, cinsiyet rollerine ilişkin önyargıların beynimizi nasıl şekillendirdiğini yazdı.
Kızım henüz çok küçükken pembe ve 'kızlar için' olan her şeye çok meraklıydı. Daha iki yaşında bile değilken, kız çocuklarına yönelik pazarlanan pembe çiçekli elbiselere ilgi gösteriyordu.
Üç yaşındayken parkta futbol oynayan çocuklar gördüğümüzde, "Biraz daha büyüdüğünde gidip onlara katılabilirsin" dedim. O da bana kararlı bir şekilde "Futbol kızlara göre değildir" dedi.
Kızların da -az da olsa- futbol oynadığını söyledik. İkna olmadı. Şamatacı bir çocuk olmasına, tırmanıp zıplamayı sevmesine rağmen, bunları genelde "oğlan çocuklarına göre" buluyordu.
Kızların ve erkeklerin ne yapıp yapmayacağına ilişkin fikirleri biraz erken ortaya çıkmış olsa da, çocukların dünyasının cinsiyet rolleriyle nasıl bezendiğini düşününce bu şaşırtıcı gelmiyor.
Bu ayrımlar başta masum görünse de, zaman geçtikçe cinsiyetçi dünyalarımız çocukların gelişiminde daha derin izler bırakıyor. Bunlar, toplumdaki davranışlarına olduğu kadar kendilerine ilişkin fikirlerine ve aldıkları kararlara da etki ediyor.
Böylece cinsiyetçi fikirler toplumu etkilemeye devam ederek toplumdaki "toksik erkeklik" türü nitelikleri öne çıkarıyor.
Peki cinsiyet rollerine ilişkin tutumumuz nasıl oluyor da dünyamızı bu kadar uzun süreli etkileyebiliyor?
Birkaç yüzyıl önce, erkeklerin zeka bakımından kadınlardan üstün oldukları düşüncesi "gerçek" sanılıyor ve kabul görüyordu.
Bilim öteden beri bu varsayıma temel oluşturan ayrımları bulmanın peşinde.
Zaman içinde, bu varsayımı çürüten sayısız çalışmaya sahip olduk. Ancak dünyamız inatçı biçimde cinsiyetçi olmaya devam ediyor.
Küçükken nasıl sosyalleştiğimizi düşününce, bu durum şaşırtıcı olmaktan bütünüyle çıkıyor. Ebeveynler ve bakım verenlerin, istemeseler bile erkek ve kız çocuklarına farklı davrandıklarına yönelik birçok kanıt var.
Bu davranışlar, bebek daha doğmadan başlıyor. Anneler bebeğin karınlarındaki hareketlerini, eğer erkekse daha farklı tanımlamaya başlıyor. Bebeğin cinsiyeti bilinmediğinde hiçbir farklılık hissedilmezken, erkek olduğu bilinen bebeğin "daha güçlü", "daha çevik" hareket ettiği düşünülüyor.
Anne karnındaki bebeğin cinsiyetini belirleyecek teknoloji henüz yokken bile ebeveynlerin en merak ettiği konu cinsiyetti. Anne adayının karnının şekli ve büyüklüğüne bakıp cinsiyet tahmini yapılıyordu, ancak bunun işe yaradığına ilişkin hiçbir bulgu yok.
Kız ve erkek çocukları, tamamen aynı davranışlarda bulunsalar bile bunları farklı kelimelerle tanımlanıyor.
Çocuk gelişiminde ve cinsiyet davranışlarında oyunlar da büyük bir role sahip. Çocuklar bu yolla yeteneklerini geliştirir ve ilgilerini açığa çıkarırlar. Blok oyuncaklar çocukları inşa etmeye yönlendirirken bebekler bakım vermeye özendirir.
Oyun deneyimlerinin çeşitliliği ise çok önemlidir. Kentucky Üniversitesi'nden psikoloji profesörü Christia Brown, "Nüfusun yarısına belli tipte yetenekleri geliştiren oyunlar oynatırsanız, söz konusu yeteneği ve ilgiyi ancak nüfusun bu yarısı gösterecektir" diyor.
Çocuklar küçük dedektifler gibidir. Hangi kategoriye ait olduklarını anlamak için çevrelerinden sürekli öğrenirler. Hangi cinsiyet rolüne uygun olduklarına karar verdikleri an, bu onlara cazip gelmeye başlar.
İki yaşından itibaren kız çocuklarının çevrelerinde sık gördükleri pembe şeylere eğilim göstermesinin, erkek çocuklarının ise bunlardan uzak durmasının nedeni budur.
Anne babalarının ve arkadaşlarının cinsiyet rollerine göre oyuncaklar verdiği okul öncesi çocuklar, cinsiyet rollerini çok erken edinir. Bunda şaşılacak bir şey yok.
Melbourne Üniversitesi'nden psikolog Cordelia Fine'a göre, hangi "cinsiyet kategorisine" ait olduğunu belirleyen çocuk, cinsiyet etiketlerine daha duyarlı hale gelir. Bu, daha sonra davranışlarını da etkiler.
Bir oyuncağın nasıl sunulduğu bile çocuğun ilgisini değiştirebilir. Örneğin kız çocukları, erkek oyuncağı olarak bilinen nesneler eğer pembeyse, bunlara daha çok ilgi gösterirler.
Eğer erkek çocuklarına değil yalnızca kızlara bebekler ve güzellik setleri verirsek, bu onların ilgilerini şekillendirir. Erkekler ise alet çantaları ve arabalara koşullandırılır.
Bebek oyuncaklar genellikle erkek çocuklar için satın alınmaz. Oysa erkekler de bebeklerle eğlenebilirler.
Benim oğlum aynı kız kardeşinin yaptığı gibi bir bebeği beşiğe yatırmaktan ve onu bebek arabasında gezdirmekten keyif alıyor.
Brown, "Erkek çocukları da hayatlarının ilk yıllarında bakım verip besleme davranışı gösterir. Biz bunların 'kızların işi' olduğunu öğretiyoruz ve oğlanları bunu yaptıkları için cezalandırıyoruz" diyor.
Bebeklikten itibaren kızlarla eşleştirilen oyuncakları oynamaktan uzak tuttuğumuz erkek çocuklar, yaşamlarında ihtiyaç duyacakları bazı yeteneklerden de mahrum kalırlar.
Eğer erkek çocukları akranları tarafından "bebek oyuncaklarla oynamaktan" alıkonursa ve çocuk evde de tüm bakım işinin annesine kaldığını görürse, tüm bunlar ne anlama gelecektir?
Oyuncakların dışında, davranışlar da cinsiyet rollerinden etkilenir. Erkek çocuklarının ebeveynleri, genellikle çocuklarının sert ve kaba oyunlar oynadığı hakkında konuşur. Ebeveynlerin dilinde kızların payına ise nazik ve uysal olmak düşer.
Aslında çalışmalar gösteriyor ki başkalarına yönelik bakışımız aslında kendi beklentilerimiz doğrultusunda şekilleniyor. Ebeveynler sinirli yüz ifadesini erkek çocuklarıyla, mutlu ya da üzgün yüz ifadelerini kızlarla etiketlemeye eğilim gösterir.
Anneler sıklıkla erkek çocuklarının fiziksel özelliklerini vurgular. Bulgulara göre fiziksel bir farklılıkları olmamasına rağmen erkek ve kız çocuklarının emekleme yetenekleri hakkında farklı yargılara varılır.
Özetle, yetişkinlerin kendi önyargıları, çocuklarını da etkiler ve bu kalıpları güçlendirir.
Kullanılan dil de önemli bir role sahiptir. Kızlar genellikle daha erken konuşur. Küçük bir etkisi olsa da, bu durum, annelerin kız çocuklarıyla daha çok konuşmasıyla ilişkisi olabilir. Başka bir deyişle, istemeden de olsa, kızların daha konuşkan ve duygusal, erkeklerin ise daha agresif ve fiziğe dayalı olmasına dönük bir sosyalleşme ortamı oluşturuyor olabiliriz.
Brown bu algının ileriki yaşamda da sürdüğünün altını çiziyor. Beklediğimiz davranış kalıplarının dışında kalan davranışları doğru bulmuyoruz.
"Erkek çocuklar sessizce oturup kitap okuduğunda ya da kız çocuğu evde gürültü çıkararak koştuğunda görmezden geliyoruz. Beynimiz şablonlarla tutarsız bir bilgi karşısında kayıtsız kalıyor."
Ebeveynler aynı zamanda kızlara ve erkeklere özel pazarlanmış oyuncak ve kıyafetleri alırlar. Tersi çok nadirdir.
Melbourne Üniversitesi'nden psikolog Cordelia Fine, "Erken çocukluk döneminde bile cinsiyet hiyerarşisini görmeye başlıyoruz. Erkekler kızlara ait şeyleri 'kusurlu' bulmaya başlıyor" diyor.
Cinsiyet araştırmacıları, bu tercihlerin yüksek oranda sosyal koşullanmayla ilişkili olduğu görüşünde. Öte yandan cinsiyet rollerine ilişkin davranışların bazılarının doğuştan gelip gelmediği hakkında hala farklı fikirler var.
Bebeklerin de çevrelerindeki sosyal ipuçlarına son derece duyarlı oldukları biliniyor. Çok erken yaşta farklılıkları algılayabiliyorlar.
Bebeklerden belirli bazı davranışları bekleyen yetişkinler cinsiyetçi bir dünya yaratıyor.
Örneğin kızlar ilkokula başladıklarında matematik alanında erkeklerle aynı seviyedeyken, ileriki yıllarda öğretmenlerinin ya da kendilerinin yarattığı koşullanmayla erkeklerle fark açılmaya başlıyor.
Fine'a göre bu özellikle sorunlu bir durum, çünkü pekişmiş cinsiyet kalıpları, "cinsiyetin geleceğini belirlememeli diyen modern cinsiyet eşitliği ilkesiyle de çelişiyor."
Örneğin bazı oyuncaklar sadece erkek çocuklara hitap ediyor ve bu durum beyinlerindeki uzaysal yetenekleri güçlendirebiliyor. Kızlar ve erkeklere farklı hobi ve ilgiler sunulduğunda, beyinlerindeki değişim de buna ayak uydurabiliyor.
Sinirbilimci yazar Gina Rippon, cinsiyetçi bir dünyada yaşıyor olmamızın cinsiyetçi beyinler yarattığına işaret ediyor.
Farklılıklara odaklandığımızda, erkek çocukların bilimde daha iyi olduğu ya da kız çocukların bakım işlerinde daha yetenekli olduğu gibi mitleri kabul etmeye başlıyoruz.
Bu yetişkinlikte de devam ediyor. Kadınlar matematik alanındaki yeteneklerini küçümsüyor, erkekler ise abartıyor. Kadınlar, kendi cinsiyetlerinin 'başarısız' olduğu söylenen bir teste girdiklerinde gerçekten kötü sonuç alıyorlar. Bu durum, okul, üniversite ve kariyer seçimlerinde de etkili oluyor.
Daha kaygı verici olan, erken yaşlarda vurgulanan bazı erkeksi davranışların daha sonra kadına yönelik şiddetle bağlantılı olabilmesi.
Brown ve diğer araştırmacılar 2020 yılındaki bir çalışmada, kadına yönelik cinsel saldırıların çocukluktaki koşullanma nedeniyle yaygın olduğunu ileri sürdü. Bu, ebeveynler, okullar, medya ve akranlar vasıtasıyla olabiliyor. Brown, "Cinsel nesneleştirme kızlarda çok erken başlayabiliyor" diyor.
Cinsiyetçi düşüncelerin hala var olma nedenlerinden biri de, kadın ve erkek beyinlerinin doğuştan farklı olduğuna yönelik kimi çalışmalar. Ancak beyin görüntüleme içeren bu çalışmalarda cinsiyet rolleriyle ilgili bir farklılık ortaya konmuyor.
Kültürün ve kalıplaşmış beklentilerin yetişkinlerdeki beyne ne düzeyde etki ettiğini göstermek de bir hayli zor.
Sinirbilimci Daphna Joel, 1400 beyin taramasını analiz ederek, kadın ve erkek beyinlerinin büyük oranda benzer olduğunu, farklılıkların istisnai olduğunu ortaya koydu.
İnsanların neden erkek çocuklarının daha taşkın olduğunu düşünmeye koşullandığını düşünmek önem taşıyor. Tersi örnekler de dikkate değer.
Kızım erkek kardeşi kadar gürültücü ve aynı zamanda yemek yapmaya eğilimli. Bu örneklerin her zaman bir şeyleri temsil etmesi gerekmez ve her zaman erkek ve kızlara ilişkin düşüncelerimize de uygun değildir.
Çocuklarımız cinsiyet ayrımlarına işaret etmeye başladığında kalıpları tersine çevirecek örneklerle onlara yardımcı olabiliriz. Kızların futbol oynayabildiği, erkeklerin uzun saçlı olabildiği gibi...
Onlara cinsiyet rollerinin dışında oyuncak çeşitliliği sağlayabilir, cinsiyetçi oyunların dışında bir deneyim elde etmeleri için mümkün olduğunca imkan tanıyabiliriz.
Eğer doğuştan cinsiyet farklılıklarına sahip olduğumuza ikna olup çocuklarımıza da böyle davranırsak, dünya cinsiyetçi olmaya devam edecektir. Bu varsayımları alt etmek kolay değil, ancak erkek çocuğumuza ne kadar cesur, kız çocuğumuza ne kadar kibar olduğunu söylemeden önce iki kere düşünmemiz mümkün.
Melissa Hogenboom BBC Reel editörü ve The Motherhood Complex kitabının yazarı.
En Çok Okunan Haberler
- Cüneyt Özdemir'den teğmen Ebru Eroğlu'na iş teklifi
- Emekli askeri hakimden Varank’a sert yanıt!
- Fikret Orman'dan Talisca yanıtı!
- Mustafa Kemal’in askerleriyiz!
- Kazaya müdahale eden polislerden biri şehit oldu!
- Enes'in cezaevi konuşmaları ortaya çıktı
- Nevzat Bahtiyar'ın oğlu ilk kez konuştu
- 'Bedeli çok ama çok ağır olur'
- İmamoğlu'ndan Bakan Tunç'a sert yanıt
- DP'de deprem: İstifa ettiler