Ceyda Düvenci’den Balköpüğü bir yaşam serüveni...
Ceyda Düvenci’nin Cerebral Palsy tedavisi gören kızı Melisa ile birlikte, hastalık ve tedavi sürecinden yola çıkarak, onun gibi fark yaratan kahraman çocuklar için kaleme aldığı, ikinci çocuk kitabı “Balköpüğü ile Tatlı Bir Macera” Doğan Egmont etiketiyle yayımlandı. Düvenci’nin yeni kitabında; 2017’de yayımlanan ilk kitabı “Tatlı Bir Sürpriz”in de (Elma Yayınevi) kahramanı olan Balköpüğü yeni bir maceraya atılıyor ve köpeği Maki ile çıktığı uzay yolculuğunda Ay’a yürüteciyle ayak basan ilk çocuk oluyor!
Ünlü oyuncu kitaplarında, minik hikayelerle Cerebral Palsy’li çocuklara nasıl davranılması gerektiğini anlatıyor. Yürümek, okumak, yazmak, resim çizmek, parkta oynamak, herhangi bir enstrüman çalmak, okulda öğrenci olmak, kısacası hayata karışmak için diğer çocukların desteğine ihtiyaç duyan çocukların hikayesine yer verilen ‘Balköpüğü’ karakterinin maceralarının üçüncüsü de yakında yayımlanacak.
“Balköpüğü ile Tatlı Bir Macera” kitabından hareketle Ceyda Düvenci’yle gerçekleştirdiğimiz kapsamlı söyleşide, başlıca şu konuları konuştuk:
Cerebral Palsy'li Balköpüğü’nün şu ana kadar iki kitapta sunduğu maceralarında çocuklara ve büyüklere seslenişi ve hedefledikleri... Balköpüğü’nün maceralarının nasıl süreceği...
“Lunaparkım” diye seslendiği sekiz yaşındaki sevgili kızı Melisa’nın Cerebral Palsy tedavisinden, yakından deneyimledikleri Cerebral Palsy'inin doğası, maksimum dikkat, özen ve sabır isteyen süreci... Bu süreçte ailece ortaya koydukları irade, kaydettikleri ilerleme...
Bireyi çok yönlü değiştiren ve geliştiren bu gerçekle yaşamayı nasıl başardıkları, kronik hastalıkların bireyler üzerinde yarattığı psikolojik boyuta dikkat çekmek ve toplumda farkındalık yaratmak için sosyal projelere verdikleri destek...
Çalışma disiplinleri, hobileri, eşi Bülent Şakrak’la hayatın güzelliklerini birbirine aşılayan, zehrini ise yok eden bir sinerjiyle dopdolu evlilikleri...
Sosyal medyayla ilişkisi, televizyon, sinema ve tiyatro alanında yeni projeleri...
FARKLILIKLARI OLAN KAHRAMAN ÇOCUKLAR
- Cerebral palsy hastası bir kahraman olan Balköpüğü’nün şu ana kadar iki kitapta sunduğunuz maceralarında çocuklara ve büyüklere de neler diyor, nasıl sesleniyor, neyi hedefliyorsunuz?
Balköpüğü serisinin çıkış noktası farklılıkları olan çocukların da kahraman olabileceğini anlatmaktı. Ben de hayatıma baktığımda, kızımın tüm engellerine rağmen ne kadar hayata bağlı, ne kadar mutlu ve ne kadar mücadeleci bir kız olduğunu gördükçe ona olan hayranlığım arttıkça, “Neden olmasın?” dedim. Farklı gelişim gösteren, özel ihtiyaç sahibi bir çocuk da kitap kahramanı olabilir dedim.
Bu sayede farklılıkları olan çocukların dünyasını daha iyi anlar, onların hayatına ne gibi pozitif etkilerimiz olabileceğini fark edebiliriz daha da önemlisi hayatlarındaki etkimizin gücünü fark etmemizi sağlaması adına bu kitap serisi.
İlk kitabı yazdıktan sonra Melisa’nın hayatında da kitap çok şey değiştirdi ve bana heyecan ile, “İkinci kitabı beraber yazalım anne” dedi, o günü hiç unutmuyorum. Ve ikinci kitabı gerçekten beraber yazdık. Sadece Melisa’nın bile bu şekilde hayatının değişmesi, “Yazabilirim”, “Anlatabilirim” ve “Kendimi ifade edebilirim” noktasında hayatını bu kitabın değiştirmesi, bu kitabı okuyanların da hayatında çok şey değiştireceğine olan inancımı daha da artırdı.
İkinci kitaptan itibaren Cerebral palsyli çocukların aslında diğer çocuklardan farklı olmadığını anlatan özelliklerini de koydum. Annelere ve babalara bir mektup yazdım çocuklarını nasıl yönlendirebilirler diye, çünkü günümüzde maalesef kaynaştırma eğitimi çok sık rastladığımız bir şey değil.
Fotoğraflar Vedat Arık
ÇOCUKLAR DEĞİL VELİLER OLUMSUZ!
Çok ihtiyacımız olan bir şey ama birçok okul kaynaştırma eğitimine çok sıcak bakamıyor ve bunun nedeni de tabii ki altyapı eksikliği ve özel ihtiyaç sahibi çocuklara nasıl davranması gerektiğini bilen öğretmen eksikliği. Yüzdeye vurduğunuz zaman büyük bir yüzdeyi aslında velilerin farklı gelişim gösteren çocuklar ile kendi çocuklarını aynı sınıfta istememelerinin oluşturduğunu görüyoruz.
Bu çok ciddi bir konu. Bu konu ile mücadele eden birçok farklı gelişim gösteren çocuk ailesi var, dolayısıyla da çocuklar aslında birbirlerini olduğu gibi kabul edebiliyor ama anne ve babaların bu konu hakkındaki tutumunun çocuklar üzerinde olumsuz etki yarattığını düşünüyorum. Bu noktada da bu kitap anne ve babalara da çok şey anlatıyor.
Farklılıklar önemli, farklılıkları sahiplenmek, onları kabullenmek bu noktada çok büyük önem taşıyor. Balköpüğü serisi de ailelere ve çocuklara bunu anlatıyor aslında. Cerebral palsyli bir çocuğun diğer çocuklardan farklı olmadığını, küçük yardımlar ve koşulsuz sevgi ile hayata karışabileceğini anlatıyor.
HER KİTABA FARKLI BİR ÇİZER
- Balköpüğü’nün maceraları nasıl sürecek?
Sonraki serilerde yine aslında Melisa’nın ya da birçok özel ihtiyaç sahibi çocuğun hayatlarına değineceğiz. Onların neler yaşadığını ve bizim onlara nasıl yardımcı olabileceğimizi öğreneceğiz. Kitap serisi bunun için. Üçüncü kitap da yayım aşamasında. Çizeri ile buluştu. Kitap serisinin bir özelliği daha var; her kitabı farklı bir çizer çiziyor. Serinin bütününde benim hayalim farklı çizerlerin gözünden Melisa’yı görebilmekti, çünkü her birey diğerleri tarafından farklı algılanır, herkes gördüğü şeyi farklı yorumlar. Dolayısıyla da farklılıkları anlatan bu kitap serisinin her kitabını farklı bir çizer çizsin istedim. Tıpkı her kitabı her çocuğun, her annenin farklı yorumlayabileceği gibi. Çizerler de farklı olursa farklılıkların altını daha kolay çizerim diye düşündüm.
‘MELİSA, KUTUP YILDIZIM, LUNAPARKIM’
- Kızınız Melisa, 8 yaşında. “Lunaparkım” diye sesleniyorsunuz ona. Nasıl bir cesur yürek Melisa? Cerebral palsy sürecinde yaşadıklarına ilişkin neler düşünüyor, hissediyor? Ne gibi yorumlarda bulunuyor?
Evet, Melisa'ya bebekliğinden beri; “Kutup yıldızımsın” ya da “Lunaparkımsın” derim. Onu her gün heyecanla izliyorum ama bu sadece Melisa için geçerli değil bence farklı gelişim gösteren her çocuk kendi hayatında çok büyük kahramanlıklar yapıyor, çok büyük efor sarf ediyor hayatın içine katılmak için, kendini kabul ettirmek için.
Yani onlar üstüne düşen mücadeleyi fazlasıyla veriyor, umutsuzluğa kapılmıyor ve hayatlarını koşulsuz seviyorlar gerçekten. Bu noktada bizlere iş düşüyor, onların attığı adımların yarısını biz onlara doğru atsak her şey gerçekten farklı olacak.
Ben bunu yaşayarak gördüğüm için biliyorum, Melisa da artık yavaş yavaş büyüdükçe fark ediyor aslında meseleyi. Bazen sinirleniyor, bazen üzülüyor, bazen cesareti, kuvveti, azmi için kendini çok iyi hissediyor.
Her çocuk gibi sağlıklı bir çocuğun da hayatında yapabildiği, yapamadığı şeyler var. Yapamadıkları karşısında nasıl hayal kırıklıkları yaşıyorsa, sinirleniyorsa üzülüyorsa, çok ağlıyorsa, Melisa da aynı duygu değişimlerini yaşayan bir çocuk. Mutlulukları ile mutlu olan, başarısızlıklarına sinirlenen ama sonra ondan motive olan...
Hayatta farklılıklarımız olabilir, eksiklerimiz olabilir, yapamadıklarımız olabilir ama asıl mesele yapabildiklerimize ve sahip olduklarımıza odaklanmak. Bunu da bana yurt dışında bir terapist söylemişti; yapamadıklarına ve olmayanlara odaklanırsan mutsuz olursun, çocuğuna da mutsuz büyütürsün. Eğer var olanlara, sahip olduklarınıza bakarsan ve bunları odaklanırsan, bununla mutlu olursan çocuğun da bir o kadar mutlu olur demişti. Bu gerçekten bizim mottomuz oldu ve çok yardımcı oldu.
‘EN ÖNEMLİ ŞEY SABIR VE MADDİ İMKÂN!’
- Cerebral Palsy'inin, doğasını, maksimum dikkat, özen ve sabır isteyen sürecini anlatır mısınız? Ve Melisa’nın tedavisi şu anda ne aşamada, sağlık durumunda kaydettiğiniz ilerlemeyi, izlediğiniz tedavi yöntemlerini bizlerle de paylaşır mısınız?
Farklı gelişim gösteren çocuklar ve aileleri için en önemli şey sabır ve maddi imkân. Çünkü vücut gelişimini tamamlayana kadar fizyoterapilerinin aralıksız devam etmesi gerekiyor. Bunun için çok çalışmak zorunda kalan aileler evde yeterince zaman geçiremiyor ve çocuklarına gerekli vakti ayıramadıkları dönemler oluyor. Dolayısıyla bu düzeni çok doğru, çok iyi kurmak gerekiyor.
Fizyoterapi sayısını bütçeye göre ayarlamak gerekiyor. O yeterli gelir mi gelmez mi çok tartışılır. Bu çok zor bir süreç. farklı gelişim gösteren ailelere önce sağlık sonra iş rastlığı diliyorum. Umutsuzluğa kapıldığınız anlar çok oluyor, yetersiz hissettiğiniz anlar çok oluyor.
Tabii ki hep istiyorsunuz ki imkânlar sonsuz olsun ve duyduğunuz her yere çocuğunuzu kapıp gidebilin. Gidemediğiniz zaman kendinizi kötü hissediyorsunuz. Başlı başına motivasyon anlamında çok inişli çıkışlı bir süreç. Anne babalar için de iletişim kopukluklarına neden olabiliyor, çok kavga sebebi olabiliyor.
Meseleye dahil olmak, hep beraber bu yolculuğa girmek büyük bir şans oluyor birçok çocuk için ve aile için. Ama başaran, başaramayan herkese çok saygı ve sevgi duyuyorum, çok zorlu bir süreç. Baktığınızda bütününde bir çocuk yetiştirmek de başlı başına zor bir süreç. Galiba tek farkı; ömür boyu biz özel ihtiyaç sahibi çocuklarımızın yanında olmak durumundayız. O yüzden, hep yanlarında olabilmemiz için bu süreçteki stresten sağlığımızın çok etkilenmiyor olması gerekiyor. Bunlar çok hassas dengeler.
‘CEREBRAL PALSY, KİŞİYE ÖZEL GELİŞİYOR’
Tedavi konusunda fikir vermeyi çok sevmiyorum. Çünkü her rahatsızlık gibi Cerebral Palsy de seyri kişiye özel gelişen bir rahatsızlık. İyi bir nörolog, iyi bir fizyoterapist olmalı, güvendiğiniz fizyoterapi teknikleri olmalı. Çünkü fizyoterapi teknikleri gerçekten çok fazla ve bir teknik bir yere iyi geliyor, öbür teknik başka bir yere iyi geliyor. Ben bütünsel yaklaşıyorum ve birçok tekniği kullanmaya çalışıyorum.
Çocuğunuzu çok yormuyor olmanız mühim. Çocukluğunu yaşamayı ihmal etmemeli, çok oyun oynamalı, güzel müzikler dinlemeli, güzel kitaplar okumalısınız, çok güzel konuşmalısınız ve ben yine bir şeyi daha çok önemsiyorum; psikolog ya da pedagog.
Özel ihtiyaç sahibi çocukların bebekliklerinden itibaren onu tanıyan gelişiminde yardımcı olan, kendini fark ettiğinde ona destek olacak pedagoglara ihtiyacı var. Ben bunu hep başından beri çok önemsedim. beş senedir aynı pedagog ile çalışıyoruz. Oyun terapisi yapıyor Melisa'ya ve bu süreçten gerçekten çok faydalanıyoruz.
‘PSİKOLOJİK DESTEK ÇOK ÖNEMLİ’
- Tıbbi tedavi çok şey evet ama her şey değil kuşkusuz! Dediğiniz gibi mutlu bir çocuk Melisa. Ve çok şanslı. Bunda ailece pozitif ve bilinçli yaklaşımınızın da payı tartışılmaz. Anlatır mısınız, psikolojik yönüyle ailece karşılıklı iletişiminizi, o seyri?
Evet, Melisa çok mutlu bir çocuk. Bu çok önemli. Zaten en büyük motivasyon bu. Bir süreç bu. Önce başınıza ne geldiğini anlayacaksınız, başınıza gelen şey hakkında bilgi sahibi olacaksınız. Okuyacaksınız, araştıracaksınız, kendi psikolojinizi düzen altına alacaksınız.
Bu noktada hep söylüyorum, psikolojik destek çok önemli. Çünkü hayatınızın gerçeğini kabul ettiğiniz yerde başlıyor mutluluk. Gerçeği kabul edip bunun bir eksiklik olmadığına inandığınızda, bir suçlu olmadığınıza inandığınızda, cezalandırılmadığınıza ikna olduğunuzda, tekâmül gerçekleşiyor. anne baba olduğunuzu unutmazsanız, özel bir çocuğunuz olduğunu unutmazsanız, birbirinize bu anlamda desteği kesmezseniz çocuğunuza en büyük hediyeyi vermiş oluyorsunuz.
Melisa’nın kalabalık ve onu çok seven bir ailesi var. Dolayısıyla Melisa hep sevgiyle sarmalandı, hep özenle sevildi, bu onun en büyük şansı. Darısı bütün çocukların başına çünkü sevginin de fizyoterapi kadar şifalı bir şey olduğunu yaşayarak görüyorum. Bu çok mühim.
‘MELİSA İLE ALİ BİRBİRLERİNE SEVGİ DOLU’
- Melisa ve kardeşi Ali'nin ilişkileri nasıl? Abla kardeş neleri paylaşıyorlar birlikte? Sonra çocuklarınıza nasıl bir gelecek hazırlıyorsunuz ve onları geleceğe nasıl hazırlıyorsunuz? En önce neleri bilmelerini istiyorsunuz ve nelere değer vermelerini arzuluyorsunuz?
Melisa ile Ali’nin arası çok iyi. Biz büyüklerin beceremedikler şeyi, çocuk dünyalarında çözdüler. Ali’ye hiçbir zaman ne yapması gerektiğini söylemedik. onları kendi hallerine bıraktık birbirleriyle bağlantılarını kurmaları ve ilişkilerini oluşturmaları için. Ama Ali, Melisa ile ilgili çok hassas. Hep Melisa’yı kırmamaları üzerine kurulu bir ilişkileri var.
Melisa da Ali’ye çok düşkün. Hep Ali’yle ilgilenmek istiyor, onu uyutmak istiyor, onu beslemek istiyor, her şeyi Melisa yapmak istiyor. Çok sevgi dolular birbirlerine. Şükür ki kıskançlıkları da olmadı. Bu çok büyük bir şans oldu bizim için. Çok büyük bir sevgi var aralarında, bu çok kıymetli.
Ben, anne olarak söyleyebilirim ki; çocuklarımızı yetiştirirken başrolümüz hep sevgi. Herkese eşit davranan bireyler olmasını diliyorum, statü ayırmadan, herkese hoşgörü ve güzellikle davranmaları gerektiğini, vefalı olmalarını, empati güçlerinin çok yüksek olması gerektiğinin önemli olduğunu söylüyorum.
Bunların dışında doğa dostu olmalarını, doğayı sevmelerini çok önemsiyorum. Eğleniyor olmaları, çocukluklarını yaşıyor olmaları çok önemli çünkü bu zamanları bir daha geri gelmeyecek. Gerçekten kendi gönüllerince yaşamaları gerektiğine çok inanıyorum. “Elâlem ne der?” zihniyetinden uzak büyütmeye gayret ediyorum. İnsanlar için değil de kendileri için yaşamaları gerektiğine inanıyorum.
‘EN BÜYÜK İHTİYACIMIZ ŞEFKAT VE ANLAŞILMAK’
- Bu mücadelede ortaya koyduğunuz irade ve kaydettiğiniz ilerleme örnek olacak nitelikte. Hayatın karşınıza çıkardığı, adım adım sizi çok yönlü değiştiren ve geliştiren bu gerçekle yaşamayı ve başa çıkmayı nasıl başardınız? Tükenmemenin yolları… Başardınız bunu. Dosdoğru soralım; nasıl?
Öncelikle teşekkür ediyorum beni böyle gördüğünüz için. Bu sadece bana özgü bir özellik değil, birçok anne ve babanın içinde bu duygu var. Özellikle zorluklarla mücadele eden anne babalarda. Bence tükenmemeleri gerektiği için bunu öğreniyorlar. Bu yolculukta tanıştığım farklı gelişim gösteren tüm çocukların aileleri gerçekten muhteşemler ve görebilen, duyabilen için hepsi kendi alanlarında harika örnekler.
Bu konuda bir önder olduğumu düşünmüyorum ama birçok konuda, Melisa ile yaşadığımız süreç sebebiyle, daha önce de belirttiğim gibi fazla insana ulaşabildiğimiz için onların da güç toplamalarına, nefeslerinin kesildiği yerde nefes olduğumuza, “Artık yapamayacağız, olmuyor” dedikleri yerde onlara umut ışığı olduğumuza, birçok aileye güç verdiğimize inanıyorum.
Bu noktada da nasıl başardım diye soracak olursanız; çok mutlu geçmedi. Tabi ki yoruldum, üzüldüm, çaresiz hissettim, karamsarlığa kapıldım, tevekkül noktasına zor geldim. Psikoloji kitaplarını çok okumak, psikoloğa gitmek, bu konu hakkında okuyor olmak beni çok aydınlattı ve çok iyi hissettirdi.
Tüm bunların yanında şunu da söylemeden geçemem; sosyal medya benim insanlara ulaşmam adına ne kadar büyük bir güçse, insanların pozitif enerjisinin bana geçmesi adına büyük bir güç ve köprü. Sosyal medya aracılığıyla tanıştığım, karşılaştığım ya da yolda beni çevirip benimle konuşanların sevgisi, ilgisi, şefkati de çok önemliydi benim için. Çünkü bu yolculukta galiba anne ve babaların en büyük ihtiyacı şefkat ve anlaşılmak. Bunu da eşim ve dostlarımdan sonra, beni seven, beni takip edenlerden alıyor olmak her zaman çok keyif veriyor.
‘CİDDİ BİR BİLGİ BİRİKİMİNE ULAŞTIM’
- Cerebral Palsy tedavisi konusunda profesyonellerle temasını anlatır mısınız? Ayrıca çocuk gelişimi alanında aldığınız eğitimin yanı sıra bir tasarınızın da psikoloji okumak olduğunu açıklamıştınız. Bu eğitimlerin standart bilgi aktarımının ötesinde size açtığı ufku değerlendirir misiniz?
Cerebral palsy ile ilgili güvendiğim fizyoterapi metotlarından biri için uzmanının bir haftalık bir eğitim programına katıldım. Ama genel anlamda, Melisa’nın tedavisi için yurt dışına gittiğimizde de, fizyoterapi tedavilerinde hep Melisa’nın yanında durduğum için, fizyoterapistlerle konuşma ve bol bol soru sorma gibi şanslarım oluyor.
Ülkemizde de tabi ki beraber olduğumuz fizyoterapistlerle de Melisa için sık sık konuşuyoruz. Bu sebeple de dokuz yıldır çok ciddi bilgi birikimim oldu. Tabi ki bir uzman ile eş değer değil ama çocuğumun durumuna yeterince hakim bir anne olduğumu kesinlikle söyleyebilirim. Melisa için durmadan araştırma yaptığım için de bir çok yere ulaşma şansım oldu ve imkânlarımız da izin verdiği için dünyanın birçok yerine gidebildik, çeşitli uzmanlarla görüşerek farklı bakış açılarından birbirinden kıymetli bilgi ve yorumları öğrenme fırsatımız oldu. Bunun yanında tabi ki beyin ile ilgili çok fazla kitap okuyorum. Bu da ufkumu çok açıyor. Kitabını okuyup beğendiğim yazarlara ulaşıyorum, onlara e-mail vasıtasıyla sorular soruyorum, onlardan aldığım geri dönüşleri değerlendiriyorum. Aydın fikirli, çok okuyan, araştıran özel ihtiyaç sahibi çocukların aileleri çok yakın arkadaşlarım oldular. Onlar da kendilerini geliştiriyorlar. Onlara da çok danışıyorum.
‘ALABİLDİĞİM TÜM EĞİTİMLERİ ALMAK İSTİYORUM’
Diğer eğitim konusundaki sevdam başka. İflah olmaz bir öğrenci ruhum var. Yaratıcı dramayı eğitimim devam ediyor. Çocuk gelişimi okumamın da en büyük sebeplerinden biri bu. Yaratıcı drama eğitimim ile çocuk gelişimi eğitimimi tamamlayıp bütününde fayda sağlamak istiyorum. Bu hayatta en büyük hedefim bu. Hayatın her alanında fayda sağlayabilmek, öğrendiğim, okuduğum, her faydalı bilgiyi herkese iletebilmek, bu konuda köprü olabilmek ve bu hayattaki varlığımı buralarda değerlendirmek istiyorum.
Varlığımla önce evlatlarıma ve kocama fayda sağlamak, onlarla aşk dolu bir hayat yaşamak, sonrasında da hayatta dokunabildiğim, elimin değdiği, sohbetimin ulaştığı herkese iyi gelmeyi hedefliyorum. O noktada da evet alabildiğim tüm eğitimleri almak istiyorum. Bunların hepsi bir anne, çocuk kitapları yazan bir yazar ve söyleşiler yapan biri olarak daha faydalı cümleler kurabilmeme yardım etsin diye yaptığım şeyler. Elimden geldiğince de okumaya, öğrenci olmaya devam edeceğim.
‘KENDİMİ ŞIMARTMAK İSTEDİM’
- Kısa süre önce imajınızı değiştirdiniz. Yanılmayı haylice göze alarak; hayata bağlılık, değişikliklerin pozitif etkisi gibi alt metinler çıkararak sorarsam; neden?
Evet, saçımda küçük bir değişiklik yaptım. Bu tamamen biraz kendimde değişiklik yapmak istediğim için. Hiç öyle görsel kaygıdan ötürü değil. Tamamen sağlıksal sebeplerden dolayı kilo vermek istedim ve verdim. Sonra dedim ki uzun zamandır herhangi bir değişiklik yapmıyorum saçımda, acaba sarışın nasıl biri olurum. Hani 40 yaştan sonra insan deniyor ya bir şeyler. sonra aynada beğenmedim, çok soğuk geldi bana. Kilo da verince dedim ki yok sarı olmadı, eski halime döneyim. Sonra her zaman bildiğim saç rengime döndüm.
Çok yoğun bir hayat var, iki çocuk var, bir koşuşturma var, kendime hiç zaman ayıramadığım ciddi dönem var Ali doğduğundan beri. Biraz kendimi şımartmak ve zaman ayırmak istedim. Çok iyi geldi, psikolojik altyapısı da bence bu. Kendini uzun zamandır ihmal eden bir kadının kendi için yaptığı bir şey diyebiliriz.
‘İYİ GEÇİNMEYE BAŞTAN NİYETLİ BİR ÇİFTİZ!’
- İç içe sorarsam: Çalışma disiplininiz, hobileriniz, ailece vakit geçirmekten hoşlandıklarınız anlamında bir gününüz, bir haftanız nasıl geçer? Aile kahvaltısı, müzik, sinema, resim, seyahat... Sonra siz ve eşiniz, hayat arkadaşınız Bülent Şakrak… Nasıl müthiş bir ekip sizinkisi? Ve hayatın güzelliklerini birbirine aşılayan, zehrini ise yok eden bir sinerji?
Ev hayatımız çok huzurlu, herkesin yaşamasını dilediğim bir aşk bizimkisi. Bunu da paylaşmaktan hiç çekinmiyorum, aksine severek,paylaşıyorum. Çünkü inanıyorum ki sevgiler ve mutluluklar paylaşıldıkça çoğalır. Karamsarlığa kapılan insanlar mutlulukları gördükleri zaman, “Böyle bir dünya var, böyle anlar var, benim de böyle anlarım oldu ya da olabilir”diye düşünerek karamsarlıklardan daha çabuk sıyrılır.
Sihrini tam olarak bilmiyorum ama bir psikoloğun yazdığı bir yazıyı okumuştum ve orada Bülent’le bizi görmüştüm aslında; iyi geçinmeye niyetli çiftler, olumlu çiftler vardır hayatta diyordu o psikolog. Ve onlar her zaman ilişkilerini pozitife götürmeye gönüllüdür.
Ben bu yazıyı okuduğumda aslında Bülent'in çok sevdiğim bir sözü gelmişti aklıma; benim seninle geçinmeye gönlüm var, iyi geçinmeye gönlüm, niyetim var. Evliliğimizin başında çıkış noktası buydu ve evet beni de çok törpülediğini söyleyebilirim. Birlikte öğreniyoruz ve gerçekten çok iyi niyetliyiz birbirimize karşı.
‘BİR OLMAK ÇOK GÜZEL!’
Bir tatsızlık yaşadığınızda birimizden biri hemen adım atabiliyor, itiraf ediyorum çoğunlukla Bülent oluyor ama ben de öğreniyorum onunla beraber. O adım attığı zaman da ben teşekkür ederek kabul edip adım atıyorum hemen. Uzatmıyoruz yani hiçbir zaman. Tabii ki tartışıyoruz, anlaşamadığımız şeyler oluyor ama uzlaşma noktasında çok iyi niyetli ve gönüllüyüz ve en büyük sihrimiz bu.
Bir de hayatımda ilk kez yaşadığım şey; kocamla birbirinizi değiştirmeye çalışmıyoruz. Birbirimizden çok farklı özelliklerimiz, hobilerimiz, beğenilerimiz var ama bunlar bize çok keyif veriyor, ilginç geliyor ve hoşumuza gidiyor. Birlikte büyüyoruz, birlikte yaş alıyoruz, yaşlanıyoruz, deneyimliyoruz.
Hayal kırıklıklarımız, üzüntülerimiz, mutluluklarımız hepsini birlikte yaşıyoruz, artık birlikte üretiyoruz, onun yazdığı, oyunu birlikte sahneliyoruz dünyanın her yerinde. Birlikte çalışmak da çok büyük bir zevkmiş onu deneyimledik. Çocuğumuza 10 ay boyunca başbaşa, birlikte baktık, bu da bambaşka bir deneyimdi. Bir olmak meselesi çok güzelmiş, onu yaşıyoruz. Biz iyi olunca da yuvamız iyi, çocuklarımız iyi, bizlerle çalışanlar, işimiz gücümüz iyi, sağlığımızı iyi oluyor, iyilik iyiliği getiriyor yani.
‘SOSYAL MEDYA, DÜNYAMI FİLTRESİZ PAYLAŞTIĞIM BİR YER’
- Sosyal medyayla ilişkinizi değerlendirir misiniz? Meselâ aktif olduğunuz Instagram’da zaman zaman sizi üzenler de oluyor ama çoğunluk destek mesajları değil mi?
Sosyal medya ile ilişkim tam olması gerektiği gibi diye düşünüyorum. Kendi dünyamda gerçekten var olanı filtresiz paylaştığım bir yer sosyal medya. Takipçilerimi de aslında çok iyi yürekli buluyorum genel anlamda. Çok üzüldüğümü söyleyemeyeceğim.
Çok nadir şeylerde bazen mesaj atıyorlar, yorum yapıyorlar ama oralarda da çok takıldığımı söyleyemeyeceğim açıkçası. Çünkü iki buçuk milyon takipçinin içinde gerçekten üzülen, sinirlenen, kendi sinirini önüne sosyal medyada ben denk geldiğim için mesaj ve yorumla benden çıkaracak insanlar olacaktır mutlaka.
Okuduğum bir psikoloji kitabında; hiçbir şeyi kişisel algılamayın, insanların yaptığı hiçbir şey sizden ötürü değil, kendisinden ötürüdür yazıyordu. Bu cümle benim için çok önemli ve hayat anahtarlarımdan biri. Birisi bir tavır veya eleştiriyle geldiğinde, gerçekten eğer yapısı düzgün, beni geliştirecek, dönüştürecek bir eleştiriyse çok önemsiyorum. Ama çalakalem bir eleştiriyse, bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmuş bir kişiden geliyorsa ki bu hemen anlaşılıyor artık, çok önemsemiyorum. O yazılanların kendisi ile alakalı olduğunu biliyorum çünkü, üstüme alınmıyorum. O noktada da sosyal medyada gelen yorumlara çok üzüldüğümü ve bunlara dönüp cevap verdiğimi söyleyemeyeceğim açıkçası.
Paylaşımlarım konusunda da güzel bir birlikteliğimiz olduğunu düşünüyorum takipçilerimle. Onlara fayda getirdiğimi, hayatlarında olumlu etkilerim olduğunu, onlara doğru kitaplar önererek onlara iyi gelecek kitaplarla buluşturduğuma inanıyorum. Hayat motivasyonlarını da yüksek tuttuğuma inanıyorum.
Gerçekten kullandığım ürünleri paylaşmaktan çok keyif alıyorum. Bu benim için önemli. Denemediğim, güvenmediğim hiçbir ürünü paylaşmıyorum. Bu nedenle güzel bir paylaşım sayfam olduğunu düşünüyorum. Gelen yorumlardan da böyle olduğuna artık iknayım.
MAVİ MELEK AJANDASI VE BİR CAN BİR UMUT!
- Televizyon, sinema ve tiyatro alanında yeni projeleriniz neler? Hangi projelere sıcak bakıyorsunuz?
İki senedir dizi yapmıyorum. Açıkçası Hanım & Efendi oyunumuz çok iyi gidiyor. Önce yurt dışında başladık oynamaya. Sonra bütün Türkiye’yi dolaştık, hâlâ da devam ediyoruz turnelerimize. İstanbul dışında her yerde oynuyoruz. Önceliğimizi böyle belirledik açıkçası. Yurt dışındaki Türklere oynadığımızda, İstanbul dışındaki şehirlere gidip orada oyunumuzu oynadığımızda, o mutluluk bize çok iyi geliyor. Çünkü zaten İstanbul kültür-sanat başkenti ve her şey var. Biz de tiyatroya acıkmış, oyun izlemeyi özlemiş seyirciyle buluşmayı çok seviyoruz. Karı koca bu bize iyi geliyor.
Sunuculuk yapıyorum, çocuk kitabı yazıyorum onun imzalarına gidiyorum. Meli Melek Ajandasının marka kurucusu ve tasarımcısıyım ve markam 5. senesinde. O da benim için çok büyük bir keyif. Ajandaların da imzaları, söyleşileri oluyor. Zaten o ajanda sayesinde Cerebral palsy derneği, Bir Can Bin Umut’a çok ciddi bir bağış yapıyoruz. Ajandayı alanlar sağolsun, ben sadece aracıyım aslında. Bir çok çocuğun faydasına, iyiliğine dokunuyoruz ajandanın satışıyla. Bu da beni çok iyi hissettiriyor.
‘HAYATA DOKUNAN PROJELERİ ÖNEMSİYORUM’
Marka çalışmalarım, marka işbirliklerim devam ediyor. Sunuculuk bazında, tanıtım bazında olsun. Bütün bir yıl boyunca 4-5 ay soluksuz çalışıyorum. O yüzden de bu yoğunluk içinde çok içime sinmediği sürece dizi projesinde yer almayı düşünmüyorum.
Okuduğum bir projenin de çok hayata dokunan bir proje olması gerekiyor. Çünkü hayatın genelinde kendimi o kadar görev edindim ki bunu. İnsanlara doğru şeyleri anlatmak, insanların hayatında doğru dokunuşlar yapmak, benimle ilgili okudukları ya da benden dinledikleri bir şeyin onlara iyi gelmesi meselesine o kadar kafayı taktım ki ve ürettiğim her şeyde buna hassasiyet ile o kadar yaklaşıyorum ki aynı şey televizyon için de geçerli.
Eğer bir dizide oynayacaksam bu dizinin de içeriğinin insanlara iyi geliyor olması, bir şeyler anlatıyor olması, içinde insana dair sıcak bir şeyler olması gerekiyor. Hayatın özeti benim için her alanda faydalı olmak. Bu düşünce beni sapasağlam ayakta tutuyor.
En Çok Okunan Haberler
- Kaynanasını hiçbir zaman sevemeyen 4 kadın burcu
- İtirafçı Nevzat Bahtiyar'dan sürpriz hamle geldi
- Avrasya tüneli trafiğe kapatıldı!
- Nasuh Mahruki'nin tutuklanma gerekçesi belli oldu!
- Albaya verilen ceza belli oldu!
- Fatih Altaylı ve İsmail Saymaz'a soruşturma
- Beşiktaş'tan Talisca açıklaması: 'Karar verilmiştir'
- Elektronik kelepçeyi kırıp cinayet işledi
- AKP’li belediyeden bir ayda 33 konser
- Havalimanında kaçakçılık operasyonu