Çatı’da ortaklık yok

Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesi, FETÖ çatı davasının gerekçeli kararında FETÖ’nün iktidar eliyle büyümesine hiç değinilmedi, AKP mağdur ve aldatılmış izlenimi verildi.

Çatı’da ortaklık yok
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 17.01.2019 - 23:19

Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesi, Fethullahçı Terör Örgütü’ne (FETÖ) ilişkin açılan “çatı davası”nın gerekçeli kararında AKP iktidarının 2002’den 17 Aralık 2013’e kadar sürdürdüğü “ortaklık”, örgütün bizzat iktidar eliyle büyütülmesi ve kumpaslara imza atmasındaki katkıları yok saydı. AKP’yi tamamen FETÖ’nün “mağduruymuş” ve örgüt “askeri vesayet” korkusuyla iktidarı “aldatmış” gibi gösteren mahkeme, davanın iddianamesinde bizzat savcının yazdığı “Bu örgütlenme dini bir cemaat sanılarak devletin bütün sistemi ve siyasal iktidarlar tarafından kuruluşundan beri korunup kollanmıştır” şeklindeki tespitine dahi yer vermedi. Ergenekon, Balyoz, Askeri Casusluk, Poyrazköy kumpaslarının anlatıldığı bölümde iktidarın bu davalara verdiği destek; 12 Eylül 2010 anayasa değişikliği referandumunda AKP ile cemaatin ortak çalışması, sonrasında özellikle yargı kadrolarının bizzat iktidar tarafından FETÖ’ye açılmasına hiç değinilmedi.

FETÖ’nün 15 Temmuz 2016’daki darbe girişiminden bir gün önce açılan davada, sanıklar Hidayet Karaca, İlhan İşbilen, Alaeddin Kaya ve Kazim Avcı’ya “anayasayı ihlale teşebbüs” suçundan “ağırlaştırılmış müebbet” hapis cezası veren Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 1295 sayfalık gerekçeli kararında FETÖ’nün Ergenekon, Balyoz kumpasları, 17-25 Aralık operasyonları, MİT TIR’larının durdurulması gibi birçok eylemi ayrıntılarıyla anlatıldı. Yargıtay’ın FETÖ için 17-25 Aralık 2013’ü milat kabul etmesine karşın, mahkemenin bizzat gerekçeli kararında Ergenekon ve Balyoz kumpaslarını da anlatması örgüt suçu açısından sınırı 2007’lere kadar çekmiş oldu.

‘Mağdur ama ortak değil’

Ancak gerekçeli kararda mahkeme, AKP iktidarı “FETÖ’nün en büyük mağduruymuş gibi” gösterildi. Özellikle Ergenekon ve Balyoz kumpaslarının anlatıldığı bölümde, FETÖ’nün sahte belgelerle ve askeri vesayet korkusuyla hükümeti kandırdığı havası yaratıldı. Gerekçeli kararda, bizzat iktidarın devlet içindeki cemaat kadrolarıyla yaptığı ortaklıklar, FETÖ’nün 2002’den 2013’e kadar iktidar tarafından besletilip büyütülmesi anlatılmadı. Ergenekon komplosunun anlatıldığı bölümde örneğin, dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan’ın “Ben bu davanın savcısıyım” demesi, soruşturma savcısı Zekeriya Öz’e zırhlı Mercedes’ini göndermesi anlatılmadı.

Kumpas soruşturmaları döneminde bizzat iktidarın değiştirdiği yasalarla FETÖ’nün önü açıldı. Özellikle AKP’nin cemaatle ortak yaptığı 12 Eylül 2010’daki anayasa değişikliği ile FETÖ, yargıya tam egemen oldu. Buna karşılık çatı davası kararının gerekçesinde, 12 Eylül 2010 anayasa değişikliği referandumundaki “ortaklık” anlatılmadı.

Bunun yanı sıra 2011’de Yargıtay ve Danıştay’ın yasalarında yapılan değişiklik sonrasında atanan yeni üyelerin neredeyse tümünün FETÖ iltisaklı olması, bu konuda hükümet ile cemaatin yaptığı pazarlıklar gerekçede yer almadı. Erdoğan’ın Zaman gazetesinin töreninde yaptığı konuşmada Gülen’e “dön çağrısı” yapmasından hiç bahsedilmedi.

‘İktidar kandırılmış gibi’

Buna karşılık gerekçeli kararda sadece, cemaatin hükümeti kandırdığı izlenimi yaratılarak, şöyle denildi:

“Hükümete ülke içerisindeki en önemli işleri cemaat yapıyor görüntüsü ve ayarı verilerek kendilerinin vazgeçilmez olduğunu ifade eden örgüt, bölücü terör örgütüne karşı polis ve özel yetkili mahkemelerdeki yargı mensupları ile mücadele verdiğini iddia ederek gerçekte hükümetin değil cemaatin politikalarını uygulamıştır. Cemaatin polis ve yargıdaki elemanlarınca askeri vesayetle mücadele yapılıyor görüntüsünü veren örgüt, topluma vazgeçilmez bir güç olduğunu ifade etmiştir. Örgütün etkin olduğu yargı ve yüksek yargıda askeri vesayetle mücadele edildiğine dair verilen kararlar bu gücü pekiştirip örgütün hâkimiyetini her gün daha da güçlendirmiş ve örgüt ülke içerisindeki mutlak fiili tek otoriteye dönüşmüştür.”

Türkiye’de 2002-2007 yılları arasında örgütlenmesini ve devlet içindeki kadrolaşmasını tamamlayan Fetullah Gülen grubunun 2007 yılından itibaren icraatlarına başladığı ifade edilen kararda, TSK’nin bile darbe soruşturmaları iddiasıyla sindirildiği ifade edildi.

Öksüz, istenildi

Gerekçeli kararda 15 Temmuz darbe girişiminin firari sanığı Adil Öksüz’ün Almanya’dan istenilmesi için iade talepnamesi hazırlandığı anlatıldı. Gerekçeli kararda bir dönem Gülen cemaati içinde yer alan kritik isimlerin tanık olarak verdikleri ifadelere yer verildi.

İddianamede var, kararda yok

FETÖ çatı davasının iddianamesinde, “Devlet ve siyasi iktidarlar ile FETÖ arasındaki ilişki” başlıklı bölümde üzeri örtülü de olsa AKP’nin cemaat adı altında FETÖ’ye devlet kadrolarını açmasına değinilmişti.

FETÖ’nün, kamu idarelerinde ülkedeki bütün kurumlarda hâkimiyet sağlamak üzere kadrolaştığı ifade edilen iddianamede, “Devlet yönetiminde yalnızca ‘ehliyet-liyakat’ ilkesi ile hareket edilmeli, başka hiçbir mülahaza etkili olmamalıdır. Türkiye, sırf Fetullah Gülen Cemaatinden olmanın kamuda atama ve yükselmede yeterli tek kriter olduğu bir dönemi yaşamıştır.

Bu örgütlenme dini bir cemaat sanılarak devletin bütün sistemi ve siyasal iktidarlar tarafından kuruluşundan beri korunup kollanmıştır. Siyasal iktidara gelen bütün partiler, dini cemaat olarak gördükleri yapının kusur ve hatalarını görmezlikten gelmişlerdir. Bu yapılanma hiçbir zaman ciddi bir araştırma ve soruşturma konusu yapılmamıştır. İşlenen suçlar hep münferit olaylar kabul edilerek dini cemaat denilen yapı dışında tutulmuştur” değerlendirmesi yapılmıştı.

 

 

 


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon