Bu akşam sonuçlanacak olan 78. Venedik Film Festivali’nden notlar
Yine, zenginliğini tanımlamak için uygun sıfatları bulmakta zorlandığımız, sinema düzeyi beklenenin çok üzerinde seyreden, katıksız tutkulara can katan, heyecan veren bir Venedik Festivali daha sonuçlanıyor.
Bu gece verilecek ödüller ne olursa olsun, La Mostra’nın yaratıcı sinemasına öncelik tanıyan kimliğine yeniden dört elle sarıldığını görmek, belirsizliklerin bol olduğu bu fırtınalı süreçte, yedinci sanat adına umut verdi.
Altın Aslan adayı 21 filmin sunulduğu geniş ve son derece zengin sinemasal yelpaze, bu gece verilecek ödülleri bir noktada anlamsızlaştırıveriyor...
FARKLI BİR DIANA PORTRESİ
Jane Campion, Paul Schrader ve Arjantinli ikili Gaston Duprat ile Mariano Cohn yanında sahneye çıkma olasılığı yüksek birçok yönetmen var: Fransız sinemasının usta adlarından Stéphane Brizé, gerçekçi toplumsal sinemanın çarpıcı örneği “Başka Bir Dünya” ile Xavier Giannoli de başarılı Balzac uyarlaması “Sönmüş Hayaller”le göz dolduruyor... İtalyan yönetmen Mario Martone, “Güldürü Kralı” ile, yüzyıl önceki Napoli tiyatrolarının ünlü komiği Eduardo De Filippo’yu yeniden yaşatıyor... Jackie Kennedy’den sonra Prenses Diana’yı da değişik bir bakışla mercek altına alan, Şili sinemasının uluslararası başarılara imza atmış yönetmeni Pablo Larrain, “Spencer” ile gösterişli mizansen cilvelerinden uzak, farklı bir Lady Di portresi çiziyor.
En iyi oyuncu ödülleri için de o kadar çok güçlü aday var ki, saymakla bitmez! Alfabetik sırayla deneyelim: Antonio Banderas, Olivia Colman, Penelope Cruz, Oscar Isaac, Sandrine Kiberlain, Vincent Lindon, Oscar Martinez, Tim Roth, Toni Servillo, Kristen Stewart, Anamaria Vartolomei ve diğerleri.
Bu durumda, ödüllerin gerçekten anlamı kalmıyor. Ya topluca herkese verilmeli ya da bu olağanüstü seçkiyi oluşturan Alberto Barbera’ya içten teşekkür etmekle yetinilmeli!
ÇARPICI SAHNE!
Belki de verilecek bütün ödülleri, tören bitiminde, yeni bir törenle çöpe atmalı!
Bu oldukça kışkırtıcı son öneriyi, Arjantinli yönetmenlerin filmi “Resmi Yarışma”nın en çarpıcı sahnelerinden birini anımsayarak yapıyorum: Penelope Cruz’un yorumladığı hırslı ve sert mizaçlı yaratıcı kadın yönetmen, birbirine rakip, zıt karakterler oluşturan iki erkek oyuncusundan ertesi gün sete o güne dek kazandıkları ödüllerin en önemsedikleriyle birlikte gelmelerini ister. Sonra, sete yerleştirdiği imha makinesinin sert dişlileri arasına bu heykelcikleri ve başarı belgelerini tek tek atıp yok eder... Antonio Banderas ile Oscar Martinez, ilk kez rol kesmeyi unutup aynı tepkide buluşarak isyan ederler... Bu gece Lido’da ödüllendirilecek yönetmen ve oyuncular, tören sonrası “Resmi Yarışma”nın bu sahnesine göndermede bulunan ütopik bir eylem gerçekleştirmeyecek; kalkıp ellerindeki ödülleri ateşe atmayacaklar herhalde.
Kaldı ki, o güzelim filmin söz konusu metaforik sahnesinde yönetmen tarafından çıtır çıtır yok edilen ödüller, oyuncuların aldıkları ödüllerdir. Çekmekte olduğu filmle büyük ödüller kazanmayı düşleyen yaratıcı yönetmen, kendi ödüllerini getirip yok etmez o gün... Ödüllere karşı olup ödül kazanmak kadar keyifli olan şey, rakiplerinin ödüllerini yakmaktır!
En Çok Okunan Haberler
- 'Tarihe not düşmek için geldim'
- Çok konuşulacak 'adaylık' açıklaması
- Fatih Altaylı ve İsmail Saymaz'a soruşturma
- Mahruki yine yandı
- AKP’li belediyeden bir ayda 33 konser
- A Milli Takım'ın Uluslar Ligi'ndeki rakibi belli oldu!
- Protesto eden yurttaşlara polis müdahalesi!
- Tıp fakültelerinde kadavra krizi
- Aydın Dağları'nda son yılların en verimli hasadı yapıldı
- Fakülteyi kâğıt üzerinde kurmuşlar!