Bilimden uzaklaşmanın bedeli çok ağır oluyor
Bilim ve bilimsel düşünmenin toplumlara, bireylere kazandırdığı en önemli şey basit bir sorudur: “Neden?” İnsanlar neden sorusunu sorarak eleştirel düşünmeyi, sorgulamayı öğrenirler.
Bundan 94 yıl önce bağımsızlık ve özgürlük kavramlarını öne çıkararak kurulan genç Türkiye Cumhuriyeti attığı her adımda “toplumsal yaşamda bilim ve eleştirel akla değer verilmesinin” taşlarını da döşemeye başlamıştı. Klasiklerin Türkçeye çevrilmesi, yurtdışından değerli bilim insanlarının, özellikle de Nazi Almanyası’ndan kaçmak zorunda kalanların Türkiye’deki üniversitelerde ders vermek üzere davet edilmesi, Türkiye’den genç beyinlerin bilimsel donanım elde etmeleri için burs ile yurtdışına gönderilmesi, Köy Enstitüleri’nin kurulması. Atatürk’ün “Eğer bir gün benim sözlerim bilime ters düşerse bilimi seçin” sözü bilimsel düşünmeye verdiği önemi anlatan en iyi sözdü bence... Atatürk Türkiyesi’nin bu vizyonunu üzerine daha fazlasını da koyarak ülkeyi şahlandırabilirdik. Olmadı. Ama ağır aksak da olsa bir ilerleme kaydedildi. En azından bilimden bu kadar uzaklaşılmadı. Aradan 94 yıl geçti, neredeyse bir asır...
Gelelim AKP Türkiyesi’ne... 15 yıllık tek başına iktidarın ülkeye verdiği en büyük zararlardan biri de her alanda bilimsellikten uzaklaşılması oldu. Küçük satırbaşları ile resmin bütününe bakmaya çalışalım:
-Türkiye’nin tek teorik fizik ve matematik araştırma enstitüsü olan “Feza Gürsey Enstitüsü” kapatıldı. Daha doğrusu, Temmuz 2011’de FGE’nin ana misyonu olan teorik fizik ve matematik çalışmalarıyla uzaktan yakından ilişkisi olmayan Gebze yerleşkesindeki Bilişim ve Bilgi Güvenliği İleri Teknolojileri Araştırma Merkezi (BİLGEM) ile birleştirildi. Ki bu kapatılma ile aynı anlama geliyor.
-Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurulu TÜBİTAK artık bu ülkede bilimin üretildiği, öğretildiği ve savunulduğu bir kurum olma misyonundan uzaklaştırılmış durumda. Önce bünyesindeki FETÖ yapılanması ile Balyoz, Ergenekon, Askeri Casusluk, Böcek soruşturmasındaki sahte raporların hazırlanmasında rol aldı ardından AKP’leşen kadrosu ile iktidarın bir baskı aracı halini aldı. Kurum bilimsellik dışı projelere desteği ile dikkat çekiyor. Hacı robotlar, Kâbe projesi, Canlıların Gıdası Kuranıkerim Projesi ve diğerleri...
-Akademik kriterlerin giderek aşağıya doğru çekildiği, değeri düşük ve para ödenen dergilerde yayımlanan makalelerle akademik yükseltmeler yapıldığı bir dönemin içindeyiz. Boğaziçi Üniversitesi öğretim üyesi Dr. Ziya Toprak tarafından yayımlanan bir araştırmanın sonuçlarına göre Türkiye’de yapılan yüksek lisans ve doktora tezlerinin yüzde 34’ünde “ağır intihal -bilim hırsızlığı” bulunuyor. Bu sayı vakıf üniversitelerinde yüzde 46 seviyesine kadar çıkıyor.
-15 Temmuz 2016 Darbe Girişimi’nden sonra aralarında Barış Bildirgesi’ne imza atanlar da olmak üzere yüzlerce akademisyenin görevine son verildi.
-Evrim teorisi eğitim müfredatından çıkarıldı. Üstelik saçma ötesi bir gerekçe ile. n Harran Üniversitesi’nde bir biyoloji profesörü, araştırmaları, makaleleri olan bir botanikçi şöyle bir kongre düzenleyebiliyor: “1. Uluslararası Bilimler Işığında Yaratılış Kongresi”. Ve katıldığı televizyon programında şunları söyleyebiliyor: “Evrimi üniversite öncesi eğitim müfredatından çıkardık. Çocuk okulda evrim okuyacak, eve gelince de seccadeyi rafa kaldıracak, bu çelişkiyi yaşatamayız çocuklara.. Bizim kültürümüzde evrim diye bir şey yok.” Kıtaların ve ülkelerin geleceğini belirleyecek 3 stratejik alan:
1- Gıda - tarım.
2- Enerji - doğal kaynaklar.
3- Bilim - teknoloji. Evet bilim-teknoloji...
Buna yatırım yapan ülkeler kalkınıyor. Türkiye’de imalat sanayi ihracatının esas olarak düşük ve orta teknolojilere dayalı. GSYİH’miz içinde düşük teknolojinin payı yüzde 35, orta-düşük teknolojinin yüzde 26, orta-yüksek teknolojinin yüzde 33. Yüksek teknolojinin payı ise sadece yüzde 3.5. Benzer şekilde bilim ve teknoloji kapasitesinin belirleyici göstergelerinden olan patent başvurularında da Türkiye’nin dünyanın gelişmiş ülkelerinin oldukça gerisinde. 2015 yılı verilerine göre dünyada yaklaşık 3 milyon patent başvurusu yapılmış. İlk sırada 1 milyon başvuru ile Çin geliyor. Türkiye’nin ise sadece 9 bin patent başvurusu olmuş. 2017 yılının Türkiyesi’nde yukarıda örnekler verdiğimiz mevcut politikalarla bilim ve teknolojiye dayalı sürdürülebilir bir gelecekten bahsedilemeyeceği aşikâr. Bilim ve teknolojide büyük atılım yapabilmenin koşulu eğitimi, üniversiteyi, toplumu, sanayiyi topyekûn büyük sıçramayla örgütleyebilmekten geçiyor. Bunu başarabilenler yol alıyor, başaramayanlar yaya kalıyor...
En Çok Okunan Haberler
- Kaynanasını hiçbir zaman sevemeyen 4 kadın burcu
- Avrasya tüneli trafiğe kapatıldı!
- Fatih Altaylı ve İsmail Saymaz'a soruşturma
- Albaya verilen ceza belli oldu!
- AKP’li belediyeden bir ayda 33 konser
- Çok konuşulacak 'adaylık' açıklaması
- Mahruki yine yandı
- Fakülteyi kâğıt üzerinde kurmuşlar!
- Teğmenlerin avukatlarından açıklama geldi!
- Özel görüşmenin ayrıntılarını açıkladı!