Berlin’de bir aşk masalı: ‘Undine’

Christian Petzold’un Berlin Film Festivali’nde yarışan ve başrol oyuncusu Paula Beer’e En iyi Kadın Oyuncu dalında Gümüş Ayı ödülü kazandıran son filmi “Undine” Başka Bir Ocak gösterimleri kapsamında çevrimiçi izlenebilir.

Berlin’de bir aşk masalı: ‘Undine’
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 07.01.2021 - 14:02

Aslında İstanbul Film Festivali’nin ekim ayındaki çevrimiçi seçkisinde ilk kez gösterildi “Unidine” ama o zaman kaçırmış olanlar -benim gibi- ve belki tekrar izlemek isteyenler için şimdi de Başka Sinema’nın Bir Başka Ocak seçkisiyle izleyici karşısında Christian Petzold’un son filmi. “Undine” kökleri Germen mitolojisine kadar uzanan, Alman ve kuzey Avrupa edebiyatında da dönem dönem işlenmiş (Hans Christian Andersen’in “Küçük Denizkızı” masalı ile Fouqe’nin Petzold’a da ilham olmuş “Undine” adlı klasik romanı akla ilk gelen örnekler) Undine efsanesinin modern bir uyarlaması, daha kestirme bir deyişle çağdaş bir aşk masalı.

MİTOLOJİK EFSANEDEN ÇAĞDAŞ MASALA

Çok kısaca bahsetmek gerekirse Undine Germen mitolojisinde bir deniz yaratığı olarak ya da bir çeşit su perisi olarak anlatılıyor. Ormanlardaki göllerde bulunan bu periler insana benziyorlar ama insan ruhuna sahip olmadıklarından ancak evlenirlerse ölümlü olabiliyorlar. Undine’yle evlenip de onu aldatan ya da ter eden kişiyse, efsaneye göre, Undine tarafından öldürülüyor.

Christian Petzold filme hızlı bir giriş yapıyor ve baştaki ayrılık sahnesinde hem baş kişisi Undine’yi tanıyor hem de onun ağzından kısaca Undine efsanesini anlatıveriyor. kendisini terk edeceğini söyleyen sevgilisine “Beni terk edersen seni öldürmem gerekir” diyen genç kadının Unidne efsanesini gönderme yaptığını anlamadığınızda bile aslında onun cidden bir cinayet işlemeyeceğini ve aşka dair melankolik bir alegori yaptığını hissediyorsunuz. Berlin’de yaşayan ve Berlin kentinin tarih içinde nasıl kurulup geliştiğine dair bir müzede tur rehberliği yapan Undine kısa bir süre sonra yeni bir sevgili bulacak (profesyonel bir dalgıç) ve mitik hikaye filmde çok farklı bir bakış açısıyla yeniden anlatılacaktır. Tam bu noktada şunu da belirtmek gerek: Yukarıda adı geçen edebiyat göndermeleri elbette Petzold’un da dimağında yer etmiş ama Alman sinemacı asıl ilham kaynağının Ingeborg Bachmann’ın “Undine Gidiyor” adlı öyküsü olduğunu ve Bachmann’ın kadını bir cazibe objesi olmaktan çıkarıp tüm efsaneyi yeniden kurguladığı uyarlamasının onu çok etkilediğini de söylüyor bir söyleşide. Sonuçta Undine, evet bir aşk masalı ve koyu bir melankoli de içeriyor ama son tahlilde izleyene aşka dair yeni bir umut, hatta neredeyse yaşama sevinci veren bir film yapmış Petzold; ya da ben her şeyi tamamen tersinden okudum :)...

Bu hikayenin Berlin’de geçiyor oluşu ve Undine’nin Berlin kentinin tarihi üzerine bir müzede çalışıyor olması da aslında tesadüf değil elbette. Berlin bir bataklığın üzerine inşa edilmiş (hatta Berlin sözcüğü bile bu anlamı içeriyor; bataklık, kurutulmuş bataklık, nehir yatağı üzerine kurulmuş gibi bir anlamı var) ve su perilerinin mekanları, ormanlar, göller, sular yok edilmiş, Undine yersiz yurtsuz kalmış... Bunu film boyunca çeşitli sahnelerde metaforik imgelerle anlatıyor zaten Petzold (kırılan akvaryum sahnesi gibi). 

BİR PARANTEZ

Filmin içinde anlatılan bir saray meselesi var ki, bahsetmemek olmaz sanıyorum; sebebini anlattığımda siz de anlayacaksınız sanırım. Undine özel bir heyet için yapacağı sunumu prova ederken Prusya döneminden kalam bir sarayı anlatıyor. Bu asary 2. Dünta Savaşı sırasında bombalanarak harabeye dönüşüyor ve sonrasında Doğu Almanya sınırları içinde kalan bu yapı zamanın yönetimi tarafından tamamen temizlenerek yerine yeni ve Petzold’un deyimiyle çirkin mi çirkin başka bir yapı inşa ediliyor. 1989’da soğuk savaş sona erdikten ve kapitalist dünya yeniden hakimiyetini ilan ettikten sonra bu çirkin bina yıkılıyor ve yerine Prusya döneminden kalan sarayın bir replikası inşa ediliyor. “Bu o kadar saçma bir şey ki” diyor Petzold, “zira sarayın sadece dış cephesi yapıldı ve içinde de bir müze ve AVM var. Filmin Almanya’daki prömiyeri sırasında Kültür Bakanı olan hanımefendi tam yanımda oturuyordu ve bu sahneler sırasında çok rahatsız olduğunu hissettim. İkide bir kulağıma eğilip ‘Bunun sorumlusu ben değilim’ deyip duruyordu.” Eski bir sarayın yeniden inşası ve içine AVM yapılması... Ne kadar tanıdık değil mi? Ama hiç değilse bir sinemacı bunu eleştirecek denli rahat davranabiliyor ve kimse de üzerine gaz sıkıp onu terörist diye linç etmiyor; bu kısmı bize yabancı elbette.

Christian Petzold’un bir önceki filmi “Transit”in de başrol oyuncuları olan Paula Beer (Undine) ve Franz Rogowski’nin başrollerini oynadığı “Undine” aslında bu iki oyuncu için özel de bir anlam taşıyor. İzleyenler hatırlayacaktır, “Transit”de Marie (Paula Beer) bir gemi kazasında ölür ve Georg (Franz Rogowski) limana gidip denize baktığında onun belki de dirilerek sudan çıkmasını bekler. “Undine”de de Christoph’un (Franz Rogowski) göle dalarak Undine’yi aradığına tanık oluruz; bu noktada iki film arasında çekilen çizgi en çok da bu rolleri üstlenen oyuncuların kişiliklerinde yansıyor şüphesiz. 

Christian Petzold’un Elementler üçlemesinin ilk ayağı olan “Undine” (bunun ‘su’ ile alakalı olduğunu söylemek bile gereksiz ve bir sonraki de ‘ateş’ olacak gibi görünüyor, adı da şimdilik ‘Kızıl Gökler’) yılın bu ilk ayında Başka Sinema seçkisiyle çevrimiçi izlenebilir ve aslına bakarsanız izlenmelidir de. Kolay kolay etkisinden kurtulamayacağınız bir aşk öyküsü bulmak istemiyor muydunuz hep? 

FİLMİN NOTU: 9/10


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler