Belma Ötüş Baskett: ‘Hemingway, Mustafa Kemal’e hayrandı’ (13.10.2020)
Ernest Hemingway üzerine doktora yapan, Hemingway Society üyesi Belma Ötüş Baskett'in Sonsuza Dek Hemingway adlı çalışması; çocukluğu, yapıtları, yaşadıkları çevresinde, usta yazarı farklı yönlerinin yanı sıra Türkiye yıllarıyla da anlatıyor.
![Belma Ötüş Baskett: ‘Hemingway, Mustafa Kemal’e hayrandı’ (13.10.2020)](/Archive/2020/10/14/1773332/kapak_000659.jpg)
‘HİÇ’LİĞİ UZUN YILLAR İÇİNDE HİSSETTİ!’
Sonsuza Dek Hemingway, Nobel
ve Pulitzer ödüllü Ernest Hemingway'in çocukluğu, yazarlığa nasıl adım
attığı, eserleri, yaşadığı ve dolaştığı yerler ve daha birçok konu hakkında
derin bilgiler sunuyor. Hem Hemingway'i farklı yönleriyle anlatıyor hem de
başarısının altında yatan sırları keşfe davet ediyor.
Ernest Hemingway üzerine
doktora yapan, Hemingway Society üyesi Belma Ötüş Baskett'in Sonsuza Dek
Hemingway adlı çalışması; çocukluğu, yapıtları, yaşadıkları çevresinde, usta
yazarı farklı yönleriyle anlatıyor.
‘HEMİNGWAY İLE BİR ÖMÜR BOYU İLGİLENMEKTEYİM’
- Sonsuza Dek Hemingway’in kitaplaşma
sürecini anlatır mısınız?
Hemingway ile bir ömür boyudur
ilgilenmekteyim. Bu kitap çoğunlukla doktora tezimden sonra yaptığım araştırmaları
ve çalışmalarımı ve dünyadaki Hemingway eleştirilerinin değişimini kapsıyor. Dünyada
Hemingway ile ilgili yerleri gezdim, havalarını soludum, özellikle çok sevdiği son
evinin bulunduğu Küba’yı ve bu izlenimlerimi de kitaba yazdım.
- Ernest Hemingway’i ilk ne
zaman okudunuz ve neler hissettiğinizi sormak isterim zira sonrasında deyim
yerindeyse peşini bırakmadınız. Yapıtlarını incelediniz, makaleler kaleme aldınız,
onun üzerine doktora yaptınız ayrıca Hemingway Society üyesisiniz.
Hemingway’in bazı yapıtlarını öğrenciyken
okumuştum. Değişik konularının ve üslubunun özgünlüğü dikkatimi ve beğenimi çekti.
Okumamı derinleştirdikçe ödüllendiğimi hissettim ve peşini bırakmadım. Hemingway
ölümsüzleştikçe de haklı olduğumu gördüm.
CİNSELLİK, ÖLÜM VE HEMİNGWAY
- Lisede Tabula adlı okul gazetesinde
düzenli şiir ve öyküleri basılan Hemingway’in ilk kitabı Üç Öykü ve On Şiir.
Hem Tabula’daki şiir ve öykülerini hem de bu ilk kitabını nasıl
değerlendiriyorsunuz?
İlk yazıları, devam ettiği lisenin
edebiyat gazetesi olan Tabula’da yayınlanmış. İleri sınıflarda gazetenin baş yazarı
olmuş. Lisedeki İngilizce dersi öğretmenleri yazdıklarını çok beğeniyor ve teşvik
ediyorlar. Gazetenin her sayısında şiirleri ve öyküleri basılıyor.
Basılmış ilk kitabı Üç Öykü ve
On Şiir’deki şiirler konuşma diliyle yazılmış ve çoğu açık saçık diyeceğimiz cinsten,
bir yeni ergenin cinsellik ve cesaretle ele aldığı konularda. En iyi şiirleri, “Gençlikle
Beraber”, “Oklohoma” ve “Montparnasse”da derin ve keskin gözlemleri var.
Basılan üç öyküden ilki “Michigan’da
babasının yazlık evinin olduğu bölgede başından geçenlerle ilgili. Delikanlı bir
yazar olarak sevginin doğuşu, içkinin etkisi ve cinsel duygular öne çıkıyor.
“Mevsimsiz” ve “Bizim Moruk” adlı
ikinci ve üçüncü öykü Avrupa’da yaşayan Amerikalılar hakkındadır ve spor önemli
rol oynar. Bizim Moruk kaza sonucu beklenmedik anda ve biçimde ölür. Bu öykü ile
yaşam ve ölüm düşünceleriyle daha ilk baştan ilgilendiği belirgindir.
‘GENELDE AMERİKAN ROMAN
GELENEĞİNE UYDU’
- Biçemini ne yönde bir hatta,
hizada buluyor Hemingway? Kahramanlarını da çağınca ve özellikle hangi edebiyatçılardan
esinle oluşturuyor?
Başlarda Sherwood Anderson gibi
gençlerle ve gençlik sorunlarıyla ilgilenmiş aynı onun gibi duygulara önem vermiş
ve cinsel dürtüleri değerli bulmuştur. Genelde Amerikan roman geleneğine uyarak
Fenimore Cooper, Herman Melville ve Mark Twain gibi, Amerikan mitlerini, masallarını
ve Amerikan gerçeklerini ön plana çıkarmıştır. Hemingway’in yarattığı son kahraman
olan Yaşlı Balıkçının ataları Billy Budd, Ahab Kaptan ve İshmael’dir. Dayanma gücünü
de Ralph Waldo Emerson’un kendine güvenme felsefesinden almıştır.
‘İÇSEL YOLCULUĞU KARAKTERLERİNDE
YANSIR’
- İncelemede, Hemingway’in yapıtlarındaki
temel dayanağının izini sürerken, içsel yolculuğunun önemine hangi bağlamda dikkat
çektiniz?
Hemingway’in zaman dizgisel olarak
tanımladığım içsel yolculuğu zamanla olgunlaştığının ve derinleştiğinin göstergesidir.
Geçen yıllara ve değişen ve daha felsefileşen perspektifini kendi yaşına paralel
olarak yarattığı karakterlerinde yansıtmıştır.
Hemingway’in yaşamı boyunca yaptığı
bu içsel yolculukla insan nasıl yaşamalı ve nasıl ölmeli sorularına yanıt aramış
ve gerçeği bulmaya çalışmıştır. Bunu bütünüyle kendini vererek, tüm aklını, duygularını
ve yazı yeteneklerini kullanarak yapmıştır.
- Çağdaşı Amerikan yazarları
gibi adeta kesif yaşam izlenimlerinden mürekkep bir yazar…
Hemingway’in Paris’te geçirdiği
yedi yıl onun gelişmesine, dünya görüşünü genişletmesine çok yardımcı olmuştur.
Avrupa’da beraber bulunduğu diğer Amerikalı yazarlar, Scott Fitzgerald, Gertrude
Stein ve Ezra Pound’la kıyaslanınca oradaki yaşamlarını yansıtan en iyi yapıtı Hemingway
yazmıştır: Taşınabilir Ziyafet.
‘TAKSİM, BOĞAZ VE RUMELİ
HİSARI’NI ÇOK SEVDİ’
- Hemingway’in Toronto Daily
Star gazetesine yazdığı döneminden bahseder misiniz? Türkiye’ye geliyor…
Toronto Star gazetesine yazdığı
dönem Birinci Dünya Savaşından sonra gazetenin onu Paris’e yolladığı dönemdir. Eşi
ile Paris’te oturuyor ve ilk oğlu orada doğuyor. Kurtuluş Savaşının sonunda gazete
onu Türkiye’ye gönderiyor, tarih Eylül 1922. Simplon-Orient ekspresiyle İstanbul’a
gelmiş ve aynı trene Kırkağaç istasyonundan binerek ayrılmış. O zaman İstanbul Avrupa’nın
en uzak köşesi. Eşi Hadley gitmesini “çok uzak” diyerek engellemeye çalışmış.
On beş gün kaldığı İstanbul onu
çok etkiliyor. Tüm yapıtlarında büyük bir şehir hakkında yazmaya başlayınca, önce
İstanbul’u hatırladığı Boston’daki J.F. Kennedy kütüphanesinde bulunan müsveddelerde
görülebilir. Yazılarından İstanbul’u gündüzü ve gecesiyle iyi tanıdığı belli oluyor.
Şehirdeki eğlence yeri olarak Taksim’i yeğliyor ve gecenin ileri saatlerinde Boğaza
gitme adetinden de haberli. Taksim’den sonra eğlenceye Rumeli Hisarı’nda devam ediyor.
‘HEMINGWAY, MUSTAFA KEMAL’E
HAYRANDI’
- Hemingway’in Mustafa Kemal
ve Kurtuluş Savaşına ilişkin güçlü duyguları ve izlenimleri var. Neler yazmıştır?
Türkiye izlenimleri hangi yapıtlarına esin olmuştur?
Hemingway dünyayı, “Başlarında
Mustafa Kemal olan kafası kızmış bir milleti yeterince önemsememekle” suçlamıştır.
Yazılarında Türk askerinin saldığı korkuyu dolaylı fakat etkili biçimde betimlemiştir.
Yazıları günü gününe Toronto Star gazetesinde basılıyordu ve Türkiye’den gelen en
doğru ve en ilginç haberler olarak çok beğeniliyordu.
Mustafa Kemal’e hayrandır. Sonra
aynı notları Çağımızda adlı yapıtında kullanmıştır. Hemingway’in İstanbul anıları
en hazmedilmiş, yoğrulmuş biçimleriyle de Kilimanjaro’nun Karları adlı uzun öyküsünde
görülür. Harry ayağı kangren olmuş, Kilimanjaro Dağı’nın eteğinde yatarken rüya-
hayal olarak anılarını tekrardan yaşar ve yazmak istediği ve yazamadığına hayıflandığı
konular işgal altındaki İstanbul ile ilgilidir.
Bu dönem Hemingway’in çıraklık
dönemine rastlar ve üslubunun gelişimine çok katkısı olmuştur. Gazeteye en çok haberi,
en az sözcükle ve sıfat kullanmadan yollarken ilginç yapmayı da ihmal etmemesi gerekiyordu.
Keskin gözlemlerini duru bir dille yansıtmayı bu dönemde geliştirdi. Haberleri telgrafla
yolluyordu, telgraf çok pahalıydı, Hemingway’in bir yeteneği de çok değerli olayları
az telgraf parası vererek iletebilmesiydi.
‘DİL KONUSUNDA FAULKNER’LE
ANLAŞAMIYORDU’
- Dil konusunda Faulkner’le kavgalı
Twain hayranı Hemingway’e ilişkin neler söylemek istersiniz? Neydi aralarındaki
sorun?
Hemingway dil konusunda Faulkner
ile anlaşamıyordu. Üslupları birbirine zıttı. Faulkner Hemingway ‘e göre ağdalı
bir dil kullanıyor, duyguları abartıyor ve çok uzun cümleler yazıyordu. Faulkner
da Hemingway’in dilini çok basit buluyordu.
Faulkner, “Ernest Hemingway okurken
asla sözlüğe bakma gereksiniminiz olmaz” demişti. Hemingway’in karşılığı, “Zavallı
Faulkner derin duyguların büyük sözcüklerden geldiğini sanıyor” olmuştu.
Hemingway’in en beğendiği yazar
özellikle üslubu bakımından, Mark Twain’di. Hemingway ömrü boyunca “Tüm Amerikan
edebiyatı bir kitaptan, Mark Twain’in yazdığı Huckleberry Finn’den gelir” savını
vurgulamıştır.
‘HEP SAVAŞÇI BİR İDEALİSTTİ’
- Savaşçı bir idealist, bir
dünya yurttaşı… Akışına bırakmış bir boşvermiş… Kaba saba bir erkek, ağır abi…
Gözü kara bir avcı… Romantik bir aşık… Bir serdengeçti… Bohem bir derbeder… Hangisi
/ hangileri Hemingway?
Bunların hepsi değişik zamanlarda
ve değişik durumlarda söylenmiştir, bazıları doğrudur ama sadece karizmalı ve çoğunlukla
sığ bir Hemingway “persona”sı yaratmaya yaramışlardır. Yazar Hemingway gittikçe
derinleşmiş, olgunlaşmıştır ve onu betimlemeye yetmezler. Savaşçı bir idealist olduğu
doğrudur ve hep öyle kalmıştır. Savaş karşıtı olmasına rağmen İspanya İç Savaşına
idealist bir anti-faşist olarak katılması bunun ispatıdır. Romantik bir aşık olduğu
da doğrudur. En aşağı dört kez aşık olmuş, büyük ümitlerle evlenmiş ancak son eşiyle
özlediği beraberliği kurabilmiştir.
HEMINGWAY’İN AYSBERG KURALI!
- Vahşi hayvan avına çıkmak üzere
1933’te gittiği Afrika’da yazdığı Afrika’nın Yeşil Tepeler’inde en açık ifadesini
buluyor av tutkusu. Boğa güreşlerine olan ilgisi de hayli eleştirilir. Bu bağlamlarda
yazarlığında özellikle erilliğin ve öldürme anlarının etkisi nasıl gözlemlenir?
Afrika’nın Yeşil Tepeleri kitabı
büyük avı konu alarak Afrika’nın dünyada tanınmasına yardımcı olmuş, Afrikalıları
mutlu etmiştir. Hemingway’in büyük avda uygulanmasını beklediği kurallar vardır.
“Temiz öldürmek” yani hayvana eziyet çektirmeden öldürmek. Boğa güreşçilerine hayranlığı,
onların cesaretinedir. Öldürme anında kılıç havadayken tanrılaşan 50 kiloluk bir
insan 500 kiloluk bir boğaya meydan okumaktadır.
Afrika’nın Yeşil Tepeleri kitabının
okuyucuların pek de üstünde durmadığı yönü Hemingway’in yazarlık üzerine düşüncelerini
içermesidir. Titizlikle uyguladığı aysberg kuralını da burada açıklamıştır. Aysberg’in
(buzdağının) sadece sekizde biri su yüzünde gözükür, sekizde yedisi su altındadır,
gözükmez. Yazar da bildiklerinin sadece sekizde birini yazıp, sekizde yedisini hissettirerek
yapıtına derinlik katar. Hemingway hep öyle yapmıştır.
‘DÖRT GÜN SİPERDE YARALI YATTI’
- Kendisinin de Yaralı olarak
bir siperin yıkıntısı altında dört gün yatacak denli ölümün eşiğine geldiği Birinci
Dünya Savaşının tüm kuşağının ülkülerini ve inançlarını sarstığına ilişkin, 1920’lerin
başında Gertrude Stein’ın ortaya attığını imlediğiniz, ’inancını yitirmiş kuşak’
gerçeğinden payını nasıl almıştı? ‘Silahlara Veda’nın bu büyük yazarı dediğiniz
gibi bir daha tam eski kendi gibi olmayacaktı.
1918 yılında Birinci Dünya Savaşı
sona erince, hayatta kalanlar savaş öncesi alışılagelmiş güven duygusunu bir daha
hiç duymamak üzere yitirmiş bulunuyordu. Bu yitirmişlik duygusu bu kuşağa adını
verdi. Savaşta alınan fiziksel yaralar nispeten çabuk kapandı ama ruhsal yaralar
iyileşmek bilmedi. İnsanlar hem savaşta hem barışta geçerli olacak yeni kurallar
arıyorlardı. Gelenekler ve eski ahlak anlayışı anlamını yitirmişti.
“‘HİÇ’LİĞİ UZUN YILLAR İÇİNDE HİSSETTİ!”
Silahlara Veda romanının kahramanı
savaşı bırakarak kişisel bir barış imzalar. Gerek Hemingway’in gerek romanın kahramanı
Henry’nin dizi iyileşir ama ruhsal olarak bir boşluğu HİÇ’liği uzun yıllar içinde
hissedecektir. Felsefi bir deyim olarak NADA / HİÇLİK her yanı dolduruyordur. Yaşama
anlam katmak kişilerin çabasına kalmıştır. Bu bomboş, anlamsız dünya en iyi Güneş
Yine Doğar romanında betimlenir. Romanda yeni ve 21. yüzyıla da uyacak ahlak kuralları
önerilir.
AMERİKA’NIN YİTİK KUŞAK
YAZARLARI
- “Amerikan edebiyatını, dünya
edebiyatı katına yücelten bu ’inancını yitirmiş kuşak’ yazarları olmuştur” diyorsunuz.
Neden?
Amerikan edebiyatını dünya edebiyatı
katına yüceltenler bu yitik kuşak yazarlarıdır çünkü değişen dünyanın ilk habercileri
onlar olmuştur. Onlara artık dar gelen Amerika sınırlarından kurtulup, o sıralar
dünyanın edebiyat ve sanat merkezi olan Paris’ten feyiz aldılar. Uluslararası bir
etkileşim söz konusu oldu. Daha önce başlamış olan doğacılık (natüralizm) akımını
en yüksek noktasına çıkardılar.
- Yerinde geç olgunlaşmış bir
çocuk gibi kırılgan, yerinde muhatabına yumruğu hem de eski bir boksör olarak basabilecek
denli öfkeli… Ne komünist ne sosyalist, her zaman antifaşist! İspanya’da bu
uğurda bizzat uğraşıyor da. Şiddet ve siyasetle ilişkisinin düzlemine ilişkin
neler söylersiniz?
Hemingway ömründe bir kez siyasete
bulaştı çünkü özgür düşünce ve özgür yaşam faşizm tehlikesi altındaydı. Tek bu sırada
siyasal konuşma yapıp İspanya İç Savaşına para ve gönüllü toplamaya yardım etti.
Bununla kalmayarak İspanya’ya gitti ve bu çabaya bizzat katıldı. Şiddet ve savaşın
ancak yüce bir ideal uğruna kabul edilebileceğinde ısrarlıydı.
‘BABASI ERİLLİK, ANNESİ DUYGUSALLIK
KATTI’
- Ya yetiştiği çevre... Onu o
yapan etkenlerin en derininde, sıfır noktasında neler var? İçine doğduğu, yetiştiği
şartlar içinde sizin dikkatinizi neler çekmiştir?
Hemingway doğduğu dar, püriten
Orta Batı Amerika şartlarını hep zorladı. Evde annesi müzikle, kızlarla ilgilenmesini
isterken, babası ona üç yaşındayken bir olta aldı. On yaşına gelince babası tarafından
bir tüfek armağan edildi. Babası onu spora teşvik ediyor ve bazen hastalarına giderken
yanında götürüyordu.
Hemingway babası tarafından erilliğe
teşvik edilirken, annesi duygusallığının gelişmesine yardımcı oldu. Kendi kişiliğini
bulması için uzaklaşması gerektiğinin bilincindeydi. Liseyi bitirir bitirmez Avrupa’ya
gidip savaşa katılma yolları aradı.
‘ANLAMLI BİR YAŞAM İÇİN
ÇABALADI’
- Ve ölüm ile arasında giderek
kapanan mesafe… İntiharı anlık değil planlayarak adeta ritüelize etmesi… Kitapta
da irdeliyorsunuz bu gerçekleri… Burada da dile getirir misiniz?
Hemingway daima anlamlı bir yaşamı olsun diye çabaladı. En önemli ve anlamlı uğraşı yazmaktı. Afrika’ya ikinci gidişinde geçirdiği uçak kazasında başından yaralanmıştı ve ondan sonra tansiyon hastası oldu. O zamanki moda tedavi olan (şimdi sakıncalı bulunup pek uygulanmayan) elektro şok seanslarına sokuldu. Bu onu çok yıprattı. Artık yazamıyordu yani yaşamının anlamı kalmamıştı. İstediklerini yapamayacağı için yaşamak istemedi. Zaten babasının intihar ettiği tabancasını böyle zamanlar için hep yanında taşımıştı.
‘BUGÜNÜN AHLAK VE ÇEVRE DEĞİŞİMİNİ
ÖNGÖRDÜ’
- Ölümsüzlüğü yakalamış olan
Hemingway’e gerek eleştirmenin gerek okurların bugünkü yaklaşımlarını nasıl
buluyorsunuz?
Hemingway üzerine neredeyse bir
yüzyıldır araştırma yapılıyor ve bu çalışmaların ışığında ona atfedilen maçoluğun
abartılmış olduğu anlaşılıyor. İlk gençliğinde lisede sadece sporla meşguldü gibi
gösterilerek kitabını yazdığı Kadınsız Erkekler sınıfına sokulmuştu halbuki ciddi
araştırmalara göre lisede kız arkadaşı var.
İtalya’da askerdeyken mektuplaştığı
kız var. İlk aşkı Francis lise arkadaşı ve komşusu. Lisede Marta adlı operanın temsilinde
Francis arya söylerken Hemingway okul orkestrasında çello çalıyormuş. Bu ilişki
epey uzun sürmüş ve Hemingway iki yapıtında kadın karakterlere Francis ismini vermiş.
Hemingway yapıtlarının hala önemini
koruması onun bugünün ahlak değişimini öngörmesi ve bugün ekolojik değerler olarak
beğendiğimiz fikirleri belirtmiş olmasındandır. Hele Afrika’nın Yeşil Tepeleri bugünkü
çevre duyarlılığıyla örtüşür. Hemingway’in yazdıkları değişmiyor ama biz okurlar
değişiyoruz ve yeni perspektifimizden okuyunca Hemingway’in yazdıklarını hala ilginç
ve geçerli bulabiliyoruz.
- Yeni tasarılarınızı sorarak
bitirelim söyleşimizi?
Hele bu zorunlu tecrit döneminde
çok şey yapılabilir çünkü verdiğim konferanslar ve devam ettirdiğim kitap kulüpleri
durdu. Başka Amerikan yazarları hakkında başlanmış projelerim var, onları bitirmek
isterim. Bir de anılarımı yazmaya teşvik ediliyorum.
Sonsuza Dek Hemingway / Belma Ötüş Baskett / Bilgi Yayınevi / 260 s. / 2020.
![Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon](/content/images/cumhuriyet-tatil-banner-300x250.jpg)
En Çok Okunan Haberler
-
Demirören Holding yöneticisine tutuklama!
-
'AKP dolmuşuna binenin akıbeti uçurumdur'
-
'Erdoğan talimat verdi, Ali Erbaş durdurdu'
-
Fark kapanıyor, 4 parti barajı geçiyor!
-
Erdoğan, Özel'e açtığı davada kaybetti
-
Gazeteci Meral Kara Delen hayatını kaybetti
-
AKP'li milletvekilinden skandal sözler!
-
'Kral Kaybederse' dizisinin Kenan Baran'ı gerçekte kim?
-
Dokuz belediye başkanından Yavaş'a destek
-
Hepsi 92 yaşındaki kadının midesinden çıktı!